Kendileri kadar “orospu çocuğu” kimseyi daha görmedi bu gözler. Sırf para kazanabiliyor diye sana akıl verme hakkını kendinde bulan, Yardım istediğinde yardım etmeyip üstüne birde ayağını kaydıran, Yaptıkları ezik hareketlerle ülkenin adını çıkaran bir çeşit insan topluluğu. Buraya geldiğimden beri ne zaman bir türkle yolum kesişse o an hayatım kararıyor. Türkün türkten başka düşmanı yok.
Özellikle Avrupa'da yaşayanları ayrı cahil olurlar.varoşluklarını avrupa'nın göbeğinde devam ettirebilme yeteneğine sahiplerdir, bu açıdan takdir ettim
yurtdışında yaşayan türkler çok genel bir kavram ancak tahminim patronun almanyada yaşadığı yönünde. çünkü en yobazlarımız zamanında oraya yerleşenlerin çocukları. örneğin amerikada bunun aksine türkler daha çok entegrasyon gösterip daha iyi yerlere geliyor ve insan gibi yaşamayı biliyorlar. 80 milyonluk ülkeyiz ama dünyanın neresine giderseniz gidin bir türk ile karşılaşabilmeniz muhtemel. birkaç yıl önce italyada belki beş bin kişinin yaşadığı bir köyde sigara içerken başka türklerle karşılaşınca buna tam olarak inanmıştım. hintliler gibi tüm dünyaya yayılmışız.
Genel olarak baktığımızda erkek büyük, kız küçük oluyor. Ya da yaşıt. Ben bu konunun tamamen kişilere bağlı olduğunu düşünüyorum. Erkek küçük de olabilir. Ama erkeğin küçük olduğu bir ilişki nerdeyse yok denecek kadar az. Bu bir problem midir yoksa başlı başına bir önyargı mı? Genel olarak “erkekler geç olgunlaştığı için kızlar kendinden büyük birini istiyor” deniyor ama ben öyle düşünmüyorum. Aralık çok fazla olmadığı sürece bence kimin büyük veya küçük olduğunun bir önemi yok.
Robotlaşmak olarak görmüyorum ben bunu. Evet çoğu insan akıllı saati sırf göstermek için alıyor ama hayatında spor olan insanlar için çok iyi bir alet.
Bu sadece bende mi oluyor bilmiyorum. Ama genelde türkçeye çevrilmiş kitaplar bir tık yoruyor beni o da isimler yüzünden. Bizim kitaplarımızı okurken isimlerden yana bir problem yok, hepsi hayatım boyunca duyduğum isimler. Ama kalkıp bir yabancı bir kitap okumaya kalkayım, isimlerden ötürü hep ekstra çaba sarfediyorum. “Bu kimdi?” “Bu nerden çıktı” lafları eksik olmuyor ağzımdan.
Eğer bir insanı kazanmak için bir şey yapmıyorsanız, onu elde edersiniz. Bu da karşı tarafın basit biri olduğunu gösterir. Günümüzde abaza erkek sayısının çok fazla olmasından mütevellit kadınlarımız kendini paha biçilmez kumaş sanıyor. Ama size yazan erkek aynı zaman 10 kişiye daha aynı şeyleyi söylüyor. Çünkü o basit biri. Onu kolay elde edebilirsiniz. Eğer bir gün kaliteli bir insan ile karşılarsanız o işlerin o kadar kolay olmadığını anlayacaksınız. Kendine ait kuralları olan, bir amacı, sınırları olan biri sizin o “elde ettiğiniz” hiçbiri erkeğe benzemeyecek. Sadece basit erkekleri hiçbir şey yapmadan elde edersiniz.
“Dünya her zaman güllük gülistanlık değildir. Acımasız ve kötü bir yerdir. Ne kadar güçlü olduğun önemli değildir. İzin verirsen seni dizlerinin üstüne çökertir, sonsuza kadar orada kalmana sebep olur. Sen, ben, hiç kimse hayat kadar güçlü darbe vuramayız. Ama önemli olan ne kadar güçlü vurabildiğin değil, önemli olan o darbeyi yedikten sonra, ileri doğru gitmeye devam edip edemediğindir. Kaç darbe alıp hayatta yoluna devam edebiliyorsun? İşte kazanmak böyle bir şey! Şimdi, eğer ne hak ettiğini biliyorsan, gidip hak ettiğin şeyi al. Ama o darbeleri almaya hazır olmalısın. Ve birilerini suçlayıp istediğim yere gelemedim, sebebi oydu ya da buydu ya da herhangi biriydi diyemezsin. Bunu korkaklar yapar ve bu sen değilsin. Sen bundan iyisin… Kendine inanmaya başlayana kadar, kendine ait bir hayatın olmayacak.”
Selçuk Aydemir / mahalleden arkadaşlar. Bu kitap okuduğum ilk kitaptır. Ondan sonra kitap okuma alışkanlığı kazandım. Kitap adından da anlaşılacağı üzere mahallede geçiyor. Yazar kendi hayat hikayesini anlatıyor. Aşırı komik bir kitap ve okunması kolay. İlk defa kitap okuyan insanlara böylesi kitaplar daha uygun olur. Bu kitaptan sonra yazarın iki kitabı daha var seri haline getirdiği. Onları da okuyabilirsiniz.
Bu terimlerin hiçbirini bilmiyorum. Uzun zamandır sosyal medya kullanmıyordum, şimdilerde bir projede çalıştığım için mecburi açmak zorunda kaldım. Açtıktan bir kaç gün sonra neden kapattığımı hatırladım. Sosyal medya her geçen gün hayatımıza saçma sapan terimler çıkarıyor, algılarımızı değiştiriyor.
Az önce bitirdiğim Khaled Hosseını romanı. Kitap baya baya duygulsaldı benim için. Sonlara yaklaştıkça gözüm doldu, sona geldiğimde ise birkaç damla yaş kendini aşağı bıraktı.
Bakir erkek kişisi gayet doğal bir şekilde bakire birini isteyebilir. Ama “karıya” gidip siftah açan sonra da her önüne gelenle yatmış birisi bakire kadın isteyemez. Aynı şey tam tersi için geçerli. Kimse “o zamanlar gençtim” gibi bir savunma yapmasın. Herkes bir zaman gençti.
Böyle bir başlığa ilk entryi yazmak benim için şereftir. Açılışı Atilla İlhan ile yapmak gerek.
O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi Bir bıçağın ağzında yürür gibiydin Demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında Gözlerinde karanlığı dar hücrelerin Seni görür görmez özgürlüğümden utandım Söyle ne içersin, çay mı kahve mi Çok değişmişsin birden tanıyamadım.
Saçların uzundu, omuzlarına akardı Gönlümüz şenlenirdi sarışınlığından Onlar mı kestiler, sen mi kısalttın Gülerdin, içimize aylar doğardı Görünmez dağların arkasından Eski gülümsemeni beyhude aradım O sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi Çok değişmişsin birden tanıyamadım.
Bir çay içer misin, yoksa kahve mi Kibritim yok, demek cigaraya başladın Ellerin de titriyor, bir şeyin mi var Böyle bir kız değildin sen eskiden Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar? Kirpiklerin ıslanıyor durup dururken O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi Çok değişmişsin birden tanıyamadım.
Neden olmayayım diyerek giriş yaptığım sözlük platformu. Biraz kafa dağıtmak amacıyla geldim, uzun kalmak gibi bir derdim yok. Ufak da olsa “belki hayatımın aşkı burdadır” diye düşünmeden geçemiyorum tabi.