confessions

bythemali

1. nesil Yazar - 8. Seviye Işık savaşçısı - Yazar

  1. toplam entry 166
  2. takipçi 8
  3. puan 14697

hüseyin baradan çekilin aradan

bythemali
1965 yılına ait aram gülyüz'ün yönettiği türk ve dünya sinemasında başrol oyuncusunun adını taşıyan ilk film olma özelliğine sahip eğlenceli bir filmdir. filmin başrollerinde adındanda anlaşılacağı üzere hüseyin baradan, suphi tekiner, gönül yazar, suzan avcı ve saadettin erbil yer almaktadır.

filmin konusuna gelecek olurdak:

çöpçü hüseyinîn hikayesidir bu uykusunda söylediği uydurduğu bestelerin arkadaşları tarafından satılması, sonra mafyanın hüseyinin peşine düşüp onu kaçırıp işkence yapıp onu uykuya daldırmak istemeleri ile oluşan komik olaylar silsilesidir. işkence sahneler pek komiktir gıdıklamak olsun, hüseyinin karşısında sucuklu yumurta yemek olsun.

taş bebek lakaplı gönül yazar ama filme güzelliği ile suzan avcı damga vurur. saadettin erbil komik mafya babası rolü ile kırar geçirir. kucağında sürekli taşıdığı cücesi ise filme ayrı bir tat katar.

filmde kullanılan şarkıları hüseyin baradan ve gönül yazar (filmde zaten ünlü bir ses sanatçısını oynuyor) seslendirmesi ayrı bir tat vermiştir filmle aynı isimli şarkı ise pek lezizdir.

filmin giriş şarkısı pek bir güzeldir, dinlenmesi gerekir tekrar tekrar.

hüseyin baradan

bythemali
eski türk filmlerinden hatırlayabileceğiniz pos bıyıklı sevimli komik kötü adam tiplemelerini canlandırmış bir yeşilçam karakter oyuncusu. dünya üzerinde kendi adına film yapılmış ilk aktörün john malkovich sanılmasına rağmen hüseyin baradan çekilin aradan ile bir ilki gerçekleştirmiş ve bunun kimse tarafından bilinmemesi ise ayrı bir ironidir.


hüseyin baradan

hüseyin baradan

pembe kadın

bythemali
atıf yılmaz'ın yönettiği baş rollerinde yıldız kenter, ekrem bora ve sema özcanın oynadığı dram filmidir.

film ege taraflarında bir yerlerde geçer. filmde şiveler inanılmaz başarılıdır. yıldız kenter her zamanki gibi oyunculuğunu sonuna dek konuşturmuştur bu filmde. ekrem bora ve sema özcan ise usta'nın yanında hiç sırıtmamıştır.

konusuna gelecek olursak:

pembe kadının(yıldız kenter) kocası, para kazanmak için şehre gider ve kızı ile karısını arayıp sormaz çünkü orada evlenmiştir tekrar ve filmin sonuna dek görmeyiz kendisini . aradan yirmi sekiz yıl geçmesine rağmen kocasının şehirden dönmesini bekliyordur pempe kadın. kızları kezban(sema özcan) artık büyümüş ve güzelleşmiştir, köyün ağasının en iyi adamı murat (ekrem bora) ile kezban birbirlerini sevip evlenmek istemektedir . pembe kadın ise kocası şehirden dönmeden kızının evlenmesine izin vermemektedir. ancak kezban babasınının gelmeyeceğini bildiği için beklemeye sabrı kalmamıştır ve murat ile kaçarken annesi tarafından yanlışlıkla vurulur ve ölür. son sahne son cümle herşeyi anlatmaktadır zaten ' en sonunda yidin kızın başını' .... pembe kadın yemiştir gerçekten bir inat uğruna kızının başını.

sevgim ve gururum(film)

bythemali
muazzez tahsin berkand'ın 1965 yılında beyazperdeye uyarlanan romanıdır. yönetmen koltuğunda süreyya duru başrollerde ise cüneyt arkın ve hülya koçyiğit yeralır.

filmin konusuna gelecek olursak:

filmde amcasının çiftliğinde gerçeklerşen bir av partisi sonucunda attan düşen cihat bağdatlı( cüneyt arkın) çiftlikte çalışan çalışan kahyanın kızı olan zerrin'e (hülya koçyiğit'e) aşık olur ve evlenirler. fakat cihat'ın en temel amacı hayallerinde olan kadını yaratmaktadır. bunun için gerekirse sevgisini bile göz ardı edip zerrin'in herşeyini küçümser, ona dersler aldırmaya çalışır, kendi çevresinin kadını yapmak ister, kısacası kadın versiyon bir cihat bağdatlı gün geçtikçede kıskançlıktan zerrini bunaltmaktadır hatta yeni doğan çocukları (ömercik) mürebbiyeler tarafından büyütülmesini istemesi zerrinin gururunun ağır basmasına ve sevgisinin bitmesi ile cihat'ı bırakıp gitmeine neden olan o olay olur. fakat sonrasında evlat hasretine dayanamayan eve bakıcı olarak geri döner cihat ise hatalarından ders çıkarma peşindedir ve sevmeyi öğrenme derdindedir.

cüneyt arkın sert ve soğuk adamı tam olması gibi yansıtmıştır. hülya koçyiğit ise ortalama bir performans vermektedir.

hombre

bythemali
elmore leonard'ın aynı isimli romanından sinemaya uyarlanan 1967 yılına ait güzel bir western filmi. yönetmeni martin ritt olup baş rollerinde paul newman,fredric march ve richard boone bulunmaktadır.

filmin konusuna gelecek olursak:

arizona'da kızıldereliler tarafından yetiştirilmiş beyaz bir adam olan john russell, babasının ölümü üzerine mirası olan altın bir saat ve bir pansiyon için geri döndükten sonra beyazlar dünyasında kırılması zor önyargılarla karşı karşıya kalır. miras olan pansiyon satıp at çiftliği kurmak ister fakat bu karar kimseyi özellikle pansiyonda kalan kişileri hiç memnun etmez. pansiyonu sattıktan sonra bir posta arabasına biner burada bir çok kişiyle çeşitli klasik maceralar yaşar (posta arabası varsa soygun vardır meksikalı çeteler vardır kötü kovboylar vardır apaçiler vardır), filmin sonlarına doğru bir kaç kişiyi kurtaran john russell kahraman olur fakat klasik western hikayesi gibi filmin sonunda ölür.

klasik western filmleri izlemeyi sevenler için kaçırılmaması gereken bir filmdir. diane cilento da oynar bilmeyenler için o zamanlar sean connery'nin eşidir bu hanımefendi.

sevda aktolga

bythemali
marmara üniversitesi diş hekimliği mezunu 70'lerin sinemasının muzip hınzır ve cin bakışlı kadın oyuncusu, senaristi, yapımcısı ve yönetmenidir. sarı mercedes filminin yönetmen yardımcılarından ve 90'ların tramvalarından olan üvey baba ve küçük besleme dizilerinin senaristidir ayrıca
hatırlayacağımız rollerinden bazıları:

şabanoğlu şaban filminde şaban ile ramazan'ı birbirine düşüren ve muzip muzip gülen hizmetçi selma rolünde.
hababam sınıfı tatilde filminde sınıfa gelen dört kız içinde en güzeli olan sevda rolünde.
gülen gözlerde yaşar ustanın çırakları ahmet ve ismaili bir birine düşüren hafif munzur öpücük yollayan ustanın 4. kızı rolünde.
katma değer şaban filminde tavuk vicdanlı gül rolünde.
cennetin çocukları filminde ahmet ile zehranın arkadaşları rüküş rolünde.
aşk dediğin laf değildir filminde tarık akan'a aşık engelli kız rolünde
erkek guzeli sefil bilo filminde ise cano rolünde
demiryol filminde sempatizan bir öğrenci rolünde hatırlayabileceğiniz

kısacası muzip, munzur, neşeli rolleri çok güzel bir şekilde oynamış hakkı az verilen bana göre yeşilçam'ın en tatlı en sevimli en güzel yıldızlarından.

judy holliday

bythemali
23.oscar ödüllerinde en iyi kadın oyuncu oscarını born yesterday filmi ile kazanmış değeri az bilinen efsane kadın oyuncu.

1921'de başlayıp 1965'te sona eren kısacık meme kanseri yüzünden sona eren başarılı bir ömür.

gerçek adı judith tuvim olan başarılı aktris dört yaşındayken bale okuluna giderek dans ile ilgilenmeye başladı yüksek okul zamanlarında ise okul tiyatro grupları ile sahneye çıktı. mezun olduktan sonra, orson welles mercury tiyatrosu'nda sahne yöneticisi ve dekor şefi olarak işe başladı. daha sonra ise iki arkadaşı ile birlikte revuers adlı bir kabare grubu grup gece kulüpleri ve tiyatrolarda oynamaya başladı. 1944 yılında sinema dünyasına giriş yaparak soy adını holiday olarak değiştirdi çok yüksek iq değerine rağmen genellikle aptal sarışın rollerine yer aldı. tek evliliğini ise müzisyen david oppenheim ile yapmıştır. oğlu jonathan louis oppenheim'da önemli bir film yapımcısı ve yönetmenidir kendisine 2020 yılında vefat etmiştir.

tamirci parçası(film)

bythemali
türker inanoğlu'nun yönettiği başrollerinde ayhan ışık ve filiz akın'ın oynadığı 1965 yapımı siyah-beyaz bir türk filmidir. diğer rollerde önder somer, vahi öz, çolpan ilhan, hüseyin baradan, gülsüm kamu, necdet tosun gibi isimler yer almaktadır.

konusuna gelecek olursak:

fabrikatör nazmi bey borçları yüzünden iflas ettiği için intihar eder. kızı oya ise o vakte kadar uçarı,serseri bir hayat yaşamaktadır ve babası intihar edene kadar iflastan haberi yoktur. bir anda gerçeklerle yüzleşip beş parasız ve dayanaksız kalmıştır. nazmi bey ise intihar etmeden oya'nın yeğeni bülent'le evlenmesini vasiyet eder. ancak delikanlı, zengin bir kız bulup iflas etmiş olan oya ile evlenmekten vazgeçer ve bunu ona söyler. oyaya ise arabası arızalandığında tanıştığı demir'in ilgisi ve sevgisi vardır hatta demir oyanın kardeşinin nikah şahitliğini yapmış büyük bir tamirhane sahibidir. ama oya demirin ona olan hislerini bilmemektedir. demir ise tamirci olmasına rağmen gayet zengin,eğitimli ve kültürlü bir gençtir ve oyanın kendisini sevmesi için uğraşacaktır. bir süre sonra oyanın sevgisini kazanan demir oya ile evlenir. bülentin ortaya çıkması ile sonradan oya ihaneti değil aşkı seçecektir.

çolpan ilhan ve hüseyin baradan çok sevimli bir ikili olmuşlardır filmde komedi tarafını yüklenmişlerdir.

gecelerin ötesi(film)

bythemali
türk sinemasında toplumsal gerçekçilik akımının en iyi örneği olan 1960 yapımı metin erksan şaheseri.
kısaca konusuna değinecek olursak;
ait oldukları alt sınıf topluluktan kurtulmak isteyen aynı mahallede yaşayan ve farklı beklentilere sahip 7 arkadaşın ortak arzuları olan paraya ulaşmak için çete kurup giriştikleri benzin istasyonu soygununu anlatan 27 mayıs öncesi dönemde ülkenin sosyo ekonomik durumuna ve amerikan rüyası yaklaşımına bir eleştiri niteliğindedir. hepsinin farklı beklentileri ve hayalleri olmasına rağmen sonu aynıdır. kısa yoldan zengin olmak isteyen gençler, meşhur olmak isteyen müzisyenler, ezilen işçi sınıfları, zengin koca avcıları yıllardır değişmeyen yaralar yani.

film günümüzde bile izlenildiğinde değişen bir şeyin olmadığı hatta daha kötüye gittiğimizi anlamanızı sağlayacaktı kadir savun, erol taş, suphi kaner , metin ersoy , suna selen, hayati hamzaoğlu gibi gerçekten mükemmel sanatçıların rol değil de gerçekten o hayatı yaşadığına inanırsınız.

filmin müziklerine gelince bir yeşilçam filminden beklentilerinizi 5000 katı ile çarpın işte odur. hele son sahne anlatmak ile bitmez benim için yeşilçam'ın en underrated filmidir.
kadir savun oyunculuğu için bu film içinde ayrı bir parantez açmak gerekir.

ödülleri:

en iyi yardımcı erkek oyuncu (türk filmleri yarışması-1961)

en iyi senaryo (türk filmleri yarışması-1961)

hayatımızın en güzel yılları(film)

bythemali
1972 yılında çevrilmiş süreyya duru'nun yönettiği erdoğan tünaş'ın senaryosunu yazdığı başrollerde cüneyt arkın, müşerref tezcan, bora ayanoğlu, süleyman turan ,bilal inci ve kayhan yıldızoğlu oynamaktadır. filmin konusuna gelince :
murat(cüneyt arkın), lale(müşerref tezcan), kemal(bora ayanoğlu) ve necdet(süleyman turan) çocukluk arkadaşıdırlar. yıllara boyunca birbirilerinden hiç kopmazlar. murat'ın babası yoksul ve alkolik bir balıkçıdır(bilal inci). lale ise zengin bir ailenin tek evladıdır. ikili evlenmek istediklerini ailelerine söyler. ancak lale'nin babası (kayhan yıldızoğlu) bu evliliğe karşı çıkar. bunun üzerine murat, necdetin çalıştığı bir sirkte ayı gibi bir adamla kavga ederek ünlü bir boks menajerinin dikkatini çekerek ünlü bir boksör olur. lale'nin babasının öldrülmesi suçu üzerine kalınca almanya'ya kaçarak bir fabrikaya işçi olarak girer. ama orada da belalar başını bırakmayacaktır italyanlar ile türklerin arasında olan çekişme bir boks maçına uzayacaktır fakat sonunda esas katil bulununca herşey mutlu sonla bitecektir. filmde bilal inci'nin oyunculuğuna ayrı bir parantez açmak gerekir iyi rolde görmek şaşırtsa da mükemmel oynamıştır. filmin komedi yükünü mimikleri ile süleyman turan sırtlamıştır.

blue velvet

bythemali
blue velvet nereden başlasam anlatmaya benim david lynch hayranlığımı başlatan filmdir. film diğer lynch filmleri gibi sıkıcı insanların olduğu sıkıcı kasabalar görürsünüz. evinden bir süredir uzak olan jeffrey beaumont babasının geçirdiği kalp krizi üzerine geri döndüğünde evinin yakınlarında kesilmiş bir kulak bulur bu kulak sahnesi defalarca defalarca izletilmelidir sinema dersi açısından. polisin vakayı çok sallamaması üzerine olayı kendisi araştırmaya koyulan jeffrey kendisini karmaşık bir dizi olayın içinde bulur. ulan bulmuşsun kulağı yolun ortasında baş geç belaya bulaşma diyesi gelir insanın filmin bazı yerinde ama olmaz yine klasik lynch yorumu ile bulaşacak. jeffrey'in iki kadın arasında olan ikilemleri rüya gibi eşini çok severken aslında ondan nefret ediyor olması ve bilinç altında ondan aldığı intikamlar tadından yenmiyor. aslında filmin açılış sahnesinde bir kulak gösterilerek nereye doğru yola gideceğimizi baştan belirtmiştir ama biz bunu çok sonra anlarız. kara bir filmdir her açıdan konu olsun işleniş olsun komedi düzeyi olsun klasiktir ve benim şahsi fikrimce 80'lerin en güzel filmlerindendir. filmin esin kaynağı olan bobby vinton şarkısı filmde çok yerde çalar ve istemsizce eşlik edersiniz. isabella rosellini ilk aşklarıdandır bu arada kadın kelimesinin anlamı gibidir.

wild at heart

bythemali
bir david lynch filmi 1990 yapımı bu sefer nicolas cage abimiz başrolde willem dafoe de var tadından yenilmez ki bu. . lynch tarzı komedi olmamasına yol filmi olmasına rağmen resmen bir kara mizah şaheseridir gözümde. istenmeyen damat cage ve türlü türlü maceralar hele bir banka soygunu sahnesi var ki anlatılmaz
kısaca konuya gelirsek ;
baskıcı ebeveyn istenmeyen erkek arkadaş ve kacış ama sadece bu kadar değil ki aşk var beklemek var sinir bozan willem dafoe gülüşü var. bu kadar yakışıklı bir adamı getirdikleri hali görünce istemsizce sinirleriniz bozulacak ama işte lynch sineması bunu ister. hele elvis'in love me tender'ının ama nicolas abimizin söylediği bir evlilik teklifi sahnesi vardır ki görülmeye değer bir şaheser olarak gösterilebilir. aşk şehvet rock'n roll istismar ne ararsanız vardır bu filmde nicolas abimizin yılan derisi ceketi ise film boyunca anlatılmak istenilen mesaja cevaptır aslında. willem dafoe oynanmaz kardeşim bu kadar güzel ulan ekrandan çıkarıp dövesimiz gelir seni o istismar sahnesinde. soygun sahnesinde oynayan köpekçik sen nesin be çoğu komedyenin yapamadığını yaptırıp kahkaha attırdın bana. ya cadı ayakkabıya sahip kaynana seni unutmadım. 6 yıl bekler mi aynı yerde sevdiğini insan izleyin görün derim.laura dern melek misin mubarek ayrıca.

eraserhead

bythemali
1977 yapımı bir david lynch şaheseri. charles bukowskinin hayatım boyunca izlediğim en iyi film ikinci bir film adı veremem size diyerek övdüğü filmdir ayrıca lynch üstadın ilk uzun metraj filmidir. film sizi içine çekerek gerçeklik algılarınızı alır uzaklaştırır. klasik bir sonradan baba olacağını öğrenip kadını yanına alma hikayesi olarak başlasa da çok farklıdır ortaya çıkan bebek bir yaratıktır konusu ama film resmen bir sürreal şölen yaşatır size düş mü gerçeklik mi anlayamazsınız bile. stanley kubrick bile bu film için arkadaşlarna muhakkak izleyin demiş ve filmde olan bebeğin nasıl yapıldığını öğrenmek için para teklif etmştir ama lynch'tan bir cevap alamamıştır. sağlam bir sabır çelik gibi bir irade ve güçlü bir mide isteyen bu filmin içerisinde klasik lynch dokunuşlarını hemen farkediyorsunuz. her filminde olduğu gibi bu filmde de baştan aslında mesajları veriyor lynch ama biz tabii ki çok sonradan anlıyoruz. imgesel dokunuşları bu kez fazlasıyla hissettiğimiz için sanki bir silgi ile beynimizi siliyor yönetmen filmin içerisinde 1977 yılında klasik sinema kurallarını altüst edip üstüne birde ayaklarının altına alıp çiğnemiştir. zamanın çok ötesinde oyunculuklar, senaryo ve makyaj ile. john nance nasıl oyunculuktur o.

suna no onna

bythemali
woman in the dunes ismi ile de bilinen japon sinemasının efsane yönetmenlerinden hiroshi teshigahara'nın karanlık ve kasvetli bir filmi. kobo abe'nin kitabından uyarlanan ve abe'nin gerim gerim geren hikayesini beyaz perdeye ustaca yansıtan teshigahara ustalığını konuşturmuştur. filmin başrollerini eiji okada ve kyoko kishida oynar hatta oynamaz yaşarlar kyoko kishida'nın bu filmden sonra psikolojik destek aldığı bilinmektedir.
filmin konusuna gelecek olursak:

film, bir entomolojist olan niki'nin böceklerini araştırmak adına bir bölgeye gitmesiyle başlar. niki elinde tuttuğu asasını aradığı böcek türlerinden birini bulmak umuduyla kuma saplar. çok geçmeden kum renginde bir böceğe denk gelir. birçok denemenin ardından böceği yakalamıştır. böceği küçük cam tüpe atar. aslında bu kısmın filmin ana hikayesinin başlangıcı olduğunu çok sonradan anlarız. yakalayamadığı böceklerden ötürü zamanın nasıl geçtiğini anlayamayan niki son otobüsü kaçırdığını fark eder. ona kalacak yer bulma konusunda yardım etmek isteyen bir adamın yardımıyla ıssız ve harabe bir eve yerleşir. ev bir çukurun ortasında yapayalnızdır. kumların ortasında, çürümüş olan eve inmek bir merdiven ile olmaktadır. evde film boyunca adını hiç duymayacağımız bir kadın ona ev sahipliği yapar. evin içerisine rüzgarlarla beraber sürekli kum dolmaktadır. niki yemeğe oturduğunda su içtiğinde hatta tuvalete gittiğinde dahi tepesinde sabitlenmiş bir şemsiye kuma bulanmasın diye onunla beraberdir. yüzlerine örtündükleri siyah kumaş ise gece uyudukları sırada ağızlarına kum girmesin diye olmazsa olmazlardandır. kumlu ve rüzgarlı geçen ilginç bir gecenin ardından niki yaşadıklarını anlamlandıracak ve anlayacaktır . niki hiç bilmediği bir yerde hiç tanımadığı insanlar tarafından alıkonulmakta ve kurtuluşu aramaya başlamaktadır.çığlıklarla yardım isteyen niki zamanla işin hiç düşündüğü gibi basit bir şey olmadığını çözmeye başlar.çünkü tek o değildir alıkonulan. kadına sorduğu hiçbir sorudan ne bir cevap ne de kadının desteğini alamaz.
kadının yemek masasında niki'ye söylediği kum her şeyi çürütür. sözü çok doğrudur. kum evleri eşyaları çürütürken aynı zamanda kadının umutlarını da çürütmüştür. kadının dünyası o çukurdaki virane ev ve kum küremek olmuştur. arada bir niki'nin oraya gelmesine sebep olan adamın ziyaretlerinde kadın değişik bir insan karşısına çıkar ama hepsi budur

1 ay 19 gün olur niki o çukura ister istemez alışmaya başlar. niki her başarısız kaçma deneyiminin ardından daha sakinleşmiştir. ama kadının kum küreme arzususunu bir türlü yenemez ve yukarıdaki adamın otoritesini aşamaz bir türlü . hep en başa döner. hep en başa döner. bu çaresizlik ve rutin hayat sırasında ,kadın ile erkek arasında cinsel çekimde olur. kadının bu cinsellikten beklentisi niki'yi yanlızlığına ve her şeyi olan evine ortak etmekken, niki'nin beklentisi kadını kendi tarafına çekip bu çukurdan çıkmaktır. bu çekimden faydalanmak isteyen köy sakinleri çukurun içerisinde duran ümitsiz niki ve her koşulu kabullenen kadının gözlerinin önünde birlikte olmalarının karşılığında dışarıya çıkmalarını izin verebileceklerini söylemişlerdir. tutsaklık hissinden bıkan ve özgürlüğüne kavuşmak için çıldıran niki aklına uymasada boyun eğmiş ve kadınıda ikna etmiştir.

kum her şeyi çürütür. aslında filmi özetleyen cümle budur. vicadanları bile.

the bookshop

bythemali
katalan yönetmen ısabel coixet'in penelope fitzgerald'ın kitabından uyarladığı 2017 yapımı bir film. tiyatral bir havada geçen filmde emily mortimer'ın performansı ile diğer oyunculardan bir adım öne çıkıyor.
filmin konusuna gelecek olursak:
cesur olmak, sevmek, iyimserlik ve mücadele ile ilişkilendirebiliriz. hardborough kasabasında yalnız bir kadının kitapçısında kasabaya ve onların fikirlerine verdiği mücadeleyi kitap dükkanında geçen bir hayal dünyası şeklinde aktarıyor . kadının oldukça gizemli bir adam ile gerçekleştirdiği mektuplaşmalar ve görüşmeler filmin ana temasını oluşturmaktadır. filmde özellikle kullanılan pastel renkler filme başka bir boyut kazandırmıştır. ve kullanılan bazı eşyalar fazla imgesellik katmak açısından saçma bir şekilde izleyenin gözüne sokulmaya çalışılmıştır. kapının önünde duran çiçekli kabin ya da mektup sahnelerinde sürekli arkada duran vazo gibi. oyunculuklardan ise bazıları gerçekten çok amatörce ve ruhsuz durmaktadır. müzikler ise belki emily mortimer'den sonra en güzel şey filmin içersinde olan ispanyol gazeteleri tarafından çok poh pohlanmasına rağmen çok sıradan durağan yayvan bir film olmanın ötesine geçememiştir.


şahsi fikrimce film biraz yavaş tempoda ilerliyor ve bu izleyeni çok yoruyor.

werckmeister harmoniak

bythemali
macar sineması tarihinin en usta yönetmenlerinden olan bela tarr üstadın andrey tarkovski biçiminde kendisine has bir üslüpla çektiği 2000 yılına ait şaheser. laszlo krasznahorkai'nin ”the melancholy of resistance” kitabından ustaca senaryolaştırdığı ve bohem bir havada siyah beyaz olarak çektiği filmde öylesine sessiz ama bir o kadar da vurucu açılış yapar ve bu sizi daha filmin ilk dakikalarında içine çeker. valuska'nın barda anlattığı hikayeler anlatım biçimi kişilere biçtiği roller hiç bitmesin istersiniz. çünkü aslında bitmesini istemediğimiz umuttur yönetmen bunu senaryoda o kadar güzel yedirmiştir ki izlerken bir gotik masalın içerisinde bulursunuz kendinizi ve o bar hiç kapanmasın istersiniz. filmin ikinci yarısında valuska'nın yaşamında gördüklerine giriş yaparız aç gözlü insanları, savaşın yıkımlarını, açlığı, yağmayı, aşkı ve terkedilmeyi . hele hastane sahnesi son sahne umudun valuska'nın çıplak bedeninde sokaklarda yeşerdiği o son sahneyi anlatmak için kelimeler kiyafyetsiz kalır. bilmeden tanımadan saygı duyulan güya yüksek rütbeliler olmayan sirk hep bir umut dolu olan valuska.


werckmeister harmoniak için tanımsız konusuz konunun kişinin kendisi olduğu bir film diyebiliriz. varoluşun ne olduğu ve insanın bu varoluştaki yerinin bilinmediği ve düşünülmediği kara olmasına rağmen bembeyaz bir film, izleyen herkesin her izlediğinde kendinden başka başka şeyler bulabileceği farklı unsurlara şahit olacağı her sahnesini tekrar tekrar yorumlayacağı bir film.

yönetmenin ustalık işi olan bu film macar sineması sevenler için mükemmel bir deneyim olacaktır.

mouchette(film)

bythemali
robert bresson'un geroges bernanos'nun romanı olan mouchette'i 1967'de senaryolaştırıp sinema dünyasına hediye ettiği film ötesi şaheser. robert bresson, mouchette için tam bir sefalet ve acımasızlık'tır der. gerçekten sefaletide acımasızlığıda bu filmde hançer gibi kalbimize saplar. film aslında savaşın yıkımlarının eseri olan insanların sevgisizliği ve ruhsuzluğunu anlatarak başlar annesi yatalak olan mouchette abisi ve kundakta olan kardeşi ile annesinin başında olan ifadesizliği aslında bir çok ifade barındırmaktadır. mouchette ne okulda ne kasabada ne ailesinden kimseye sevgi gösterir soğuktur kendisini bile sevmez. okulda olan koro sahnesinde bunu çok çok iyi anlarız herkesin şarkı söyleyip eğlenirken mouchette'in öyle soğuk duruşundan. ailenin sefaleti savaş sonrasında olan durumları siyah beyaz bir etki ile gözümüze gözümüze sokar çıkmayacak şekilde yönetmen. küçük ayaklı büyük papuçlu bir kızdır mouchette ve onu hissederiz kalbimizde. aslında herkes acımasız herkes sevgisizdir mouchette'e karşı yatalak annesi hariç ama o sadece mouchette karşı değil kendisi giderse çocukları ne olacak diye düşünür. büyük papuçları ile yürüyemeyişiyle yüreğinize bir öküz oturur hele son sahnede kendisini suya bırakırken gözyaşlarınızı tutamayabilirsiniz.
klasik robert bresson tarzı iç çatışmalar ve karanlıkla dolu bir film ağlamak istiyorsanız izleyebilirsiniz efendim.

edit :ah tavşan sahnesi izleyip yazdığım için ağlarken yazmayı unutmuşum.

yeryüzünde bir melek(film)

bythemali
ahmet üstel'in senaryosunu yazdığı, orhan aksoy'un yönetmenliğini yaptığı 1973 yılına ait bir dram-komedi filmi. başrollerde hülya koçyiğit, tarık akan ve zerrin arbaş oynamaktadır. erol günaydın ise sarhoş berber tiplemesiyle kırar geçirir.

filmin konusuna gelecek olursak:

ailesini yıllar önce kaybeden zehra(hülya koçyiğit) ada halkı tarafından büyütülmüş ve arabacılık yapmaktadır. manav mustafa'nın oğlu olan ve sınavlara hazırlanan ömer (tarık akan) zengin bir aile kızı olan meral'i (zerrin arbaş) sevmekte fakar söyleyememektedir bu yüzden aşkının imkansız olduğunu düşünüp intihar ederken zehra tarafından kurtarılır. zehra, ömer'e meral'a olan aşkını itiraf etmesini söyler çünkü arabasına aldığında meralin şımarık bir kız olmadığını anlamıştır. ömer tesadüf eseri tanıştığı merali etkilemiş ve birlikte olmaya başlamışlardır. bu birlikteliğin mimarı olan zehra ise aslında ömer'e aşıktır fakat bunu kendisine bile söyleyemiyordur aşkı için bu sefer ömer ve meral'in düğün günü kendisi intihar edecektir.

filmde zerrin özer'in sesinde gönül şarkısını bol bol duyacaksınız. ayrıca zerrin arbaş'ın gençliğinde türkiyenin en güzel kadınlarından birisi olduğunu anlayacaksınız.

ahmet tarık tekçe

bythemali
"kitapsız ilim ahmet tarık tekçesiz film olmaz"

ne çok kullanılırdı filmciler arasında bu söz 50'ler ve 60'larda. sinemanın ilk kötü adamlarından ama sadece kötü adam değil kimi zaman komik kötü kimi zaman bir çocuğu boğacak kadar gaddar bir kötü olurdu ama hiç sırıtmazdı bu özellikler onda , kimi zamansa baş komik olurdu o siyah beyaz filmlerde onu gördüğümüzde güleceğimizi bilirdik elbette , kimi zaman ise mahallenin semtin abisi kimi zaman ise jön kimse onun en yakın arkadaşı...

ahmet tarık tekçe 15 aralık 1920'de istanbul'da doğdu. babası ağır ceza hakimi hikmet bey idi. dört kardeşlerdir küçük kardeşi ise yeşilçamın yardımcı karakter oyuncularından necip tekçe'dir. galatasaray lisesini bitirdikten sonra nüfüs memurluğu ve denizyollarında kabin memurluğu yapmasına rağmen bu işler hiç kendisine göre değildir. şiir ve karikatürle uğraşsada bu konuda başarılı değildir ama harika bir mizah yazarıdır. bir süre dergilerde yazdıktan sonra arkadaşlarının etkisi ile adalar gazetesi adlı yarı mizah yarı magazin bir gazete çıkarır. hem patronu hem de yazı işleri müdürüdür gazetenin. sinemaya ise faruk kenç'in etkisi ile tuzak isimli filmle 1948 yılında başlar. 1952 yılında adalar gazetesi'nde dönemin demokrat parti hükümeti aleyhine yazmış olduğu bir mizah yazısı nedeniyle yaklaşık bir sene hapis yatar çıktıktan sonra ise sinema kariyerine devam eder.1953 yılında vahşi arzu filmde canlardırdığı kötü adam tiplemesi ile büyük bir üne kavuştu. 1952-1964 yılları arasında 300'den fazla filmde genellikle komik ve kötü adam tiplemelerini canlandırdı. sinemada en yakın arkadaşlarından birisi olan öztürk serengil ile bir çok kez kamera karşısına geçmiştir hatta bir dönem öztürk serengil ahmet tarık tekçe'nin menajerliğini yapmıştır ve aldığı kaşe'nin 4 katına çıkmasını sağlamıştır. tiyatro sanatçısı nezihe becerikli ile evlenip ayrılan tekçe hayatımın anlamı dediği hatice tekçe ile vefatına kadar evli kalmıştır.

1964 yılında ise en korktuğu ölüm şekli ile aramızdan ayrılmıştır trafik kazası. türker inanoğlu ve filiz akın'ın bulunduğu arabada karabük yakınlarında yankesici kızın aşkı filminin galasına giderken şöförü rahatsızlanan türker inanoğlu'nun kullandığı arabanın kontrolden çıkması sonucu bir kamyona çarpması ile vefat etmiştir.


ahmet tarık tekçe

suzan avcı

bythemali
şahsi fikrimce yeşilçamın en güzel kötü vamp kadını yuvalar yıkar ocaklar söndürür.

1937'de bursa'da doğan yeşilçam'ın yaşayan son starlarındandır.. annesi ve babası ise tatardır. ve tipik tatar güzelliğini buradan almıştır. suzan avcı 1943 yılında babasını siroz nedeniyle kaybetmesinden sonra annesi ve üç kız kardeşiyle birlikte yaşamaya başladı. ilkokulu bitirdikten sonra istanbul'a taşındılar ve eğitim hayatını sonlandırıp annesi ile birlikte bir tekstil atölyesinde çalışmaya başladılar sinemaya meraklı olan suzan avcı 13 yaşındayken yıldız dergisinin düzenlediği bir yarışmaya başvurur ve kazanır yarışma ödülü metin erksan'ın bir filminde oynamaktır kazanmasına rağmen annesinden onay alamaz. 15 yaşındayken o sıralarda evli olan alp akşiray ile tanışır. daha sonra yaşını büyüterek evlenirler ilk çocuğu mete doğar. 16 yaşında iken yıldız mecmuasındaki sinema güzeli yarışmasına başvurur. yarışmada leyla sayar ve pervin par'ın ardından üçüncü olur ve tiyatro çalışmalarına başlar önce muammer karaca ve sonra toto karaca tiyatrolarında çalışır. 1956 yılında başladığı sinema kariyerinde genelde vamp kadınları canlandırmıştır. 1963 yılında iki gemi yan yana filminde oyuncu sevda nur ile öpüşme sahnesi o dönem sansasyon yaratmış ve türk sinemasının ilk lezbiyen sahnesi olmuştur. erdoğan tünaş ile 1970'te evlenir ve erdoğan tünaş'ın vefatına kadar evli kalırlar ve kendisi gibi oyuncu kızı binnaz doğar. ayrıca kendisi aydan şener'in teyzesidir. elia kazan'ın teklifini reddettiği iki taraftanda doğrulanmıştır reddetmese belki hollywood'ta adından bolca söz ettirirdi.


suzan avcı

5 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol