evet yahu, ne günlerdi! bir gezi sonrası gece torpidoda unuttuğum makinanın kelebek camı kırılarak içindeki makarayla birlikte çalınması hala içimde yaradır. makinaya zerre üzülmemiştim ama içindeki makaranın gitmesi beni hayattan soğutmuştu.
alt bacak sıkıntı olur nu? çabuk cevap verin, ciddi mi düşüneyim, yoksa gönül mü eğlendireyim ona göre karar vereceğim.
var mı gerçekten? yaşasın! yalnız olmadığımı öğrenmek baya rahatlattı.
İnsan yaşadıkça çok şey görür ve çok insan tanır. Zaman içinde insanı şaşırtan, hayrete düşüren şeyler yine insan bağlantılıdır. beş para etmez deyip yakınına sokmadığın adamın aslında senin yargılarından ne kadar uzak olduğunu nice sonra anlarsın, ya da yücelttiğin paye verdiğin insanın aslında ne kadar buna değmeyeceğini Öğreten yine zamandır.
gençken çok kolay yaptığın iyi insan kötü insan sınıflandırmasının aslında ne kadar yanlış olduğu geçeği şekillenmeye başlar kafanda. Uygun koşullar gerçekleşince iyilik yapabilecek kötü insanlar, yine koşullara göre kötülük yapabilecek iyi insanlar gelir geçer hayatından. Sonra anlamaya başlarsın ki insan özünde iyi veya kötü değildir, sadece hangi koşulda olursa olsun önce kendi çıkarını düşünmektedir. bunun için de onlara kızmak yerine, sadece gereğinden fazla değer vermemeli ya da gereğinden fazla hor görmemelisindir.
İşte zamanla hissizleşme dediğimiz konunun temeli budur. aslında hissizleşme değildir tam olarak, tabii ki oldukça törpülemiştir o hisler ama yine vardır. Özünde yaptığımız şey yaş aldıkça kendi duvarlarımızı örmek, kendi kalelerimize çekilmek, ve o kaleye mümkün olduğunca az ve öz insan sokmaktır. Yaş alan insanların daha az sosyalleşmeye başlaması hatta sosyalleşmemesinin özünde azalan enerji ve maddi nedenlerin dışında bu duvar örme mekanizması da önemli rol oynamaktadır.
Son tahlilde, yaş alan insanları üzmeyelim. göründükleri gibi çok katı insanlar değillerdi aslında, onları zaman bu hale getirdi ve kendi kalesine çekti. yani onlar zaman yorgunu ve Geri kalan kısa zamanlarında da daha fazla insan tanıyıp onlara tahammül etmek zorunda hissetmiyorlar sadece.
İrade dediğin şey, kişinin kendi istekleri ve hedeflerine göre karar alma kapasitesidir. özgür değilse irade olmaktan çıkmıştır zaten. dolayısıyla her ne kadar kabul görse ve kullanılıyor olsa da özgür irade terimi bana hep saçma gelmiştir.
I hope this message finds you well. In fact, I would prefer to write in my native language not only in this section but also in every circumstance. However, my business environment prevents this. That's why this is my first and last message in English. See you in other headers in Turkish.
All the best
All the best
çok milletten insan tanıdım. dil ırkçılığı konusunda fransızları tek geçerim.
dimi ya. tutucu p-zevenkler sanki kusursuz dilmiş gibi. paso pr çalışması.
bizimkiler… babam demişti zamanında, 3 seçeneğim vardı anneni seçtim diye. iyi halt ettin de diyemiyorsun tabii. neyse çifte kumrular gibi el ele dolaşıyorlar hala sağda solda. biri 76 öbürü 82. allahtan bende bi anomali çıkmamış (ya da ben öyle sanıyorum :)
5-6 haftada bir 2 günlüğüne görüp dönüyorum. yürüyor bir şekilde.
Amelie'nin yeri bende ayrıdır. 2000'lerin başları yani VCD zamanlarımızın filmi. Hiç izlemediysem 3-4 kere izlemişimdir ki tekrarlı izleme pek tarzım değildir. Paris'in kenar mahallesindeki sıradan insanların sıradan yaşamlarını anlatan filmdeki yan karakterler de oldukça renkliydi. Sadece müziği için bile izlenir. Akordeon ağırlıklı melodileri Paris havasını tam yansıtmıştı. Bak şimdi yazdıkça tekrar izleyesim geldi, ama VCD'sini atalı, hatta player'ı elden çıkaralı yıllar oluyor. Neyse, bulurum herhalde YouTube'dan falan.
Amelie'den bir 10 sene kadar önce seyrettiğim "Dönersen Islık Çal" da benzer etkiyi yaratmıştı bende. Yine küçük insanlar, küçük dünyalar, dışlanmışlıklar (travesti, cüce), yoksulluk, umutsuzluk... Şimdi düşündüm de Amelie'den bile önce gelir benim için "Dönersen Islık Çal".
Amelie'den bir 10 sene kadar önce seyrettiğim "Dönersen Islık Çal" da benzer etkiyi yaratmıştı bende. Yine küçük insanlar, küçük dünyalar, dışlanmışlıklar (travesti, cüce), yoksulluk, umutsuzluk... Şimdi düşündüm de Amelie'den bile önce gelir benim için "Dönersen Islık Çal".
17. yüzyılın en önemli ressamlarından rembrandtın tablolarını, rembrandt evi ve rembrandtın kalesi rijksmuseum dahil pek çok müzede bizzat görme şansına eriştim. aslında buna basitçe görme demek haksızlık olur. her bir tablosunun karşısında ayrı ayrı büyülenerek dakikalarca vakit geçirmek denilebilir. bir sanat gurusu olmasam da, bana göre rembrandtı diğer büyük ressamlardan ayıran en çarpıcı özelliği, ışığı çok iyi kullanarak uçlarda ışık/gölge oyunlarıyla inanılmaz kontrastlar yakalamasıdır.
aşağıya storm on the sea of galilee adlı tablosunu bırakıyorum:
aşağıya storm on the sea of galilee adlı tablosunu bırakıyorum:
kullandığım üç bulut servisinden biridir.
-google drive: özet fotoğraflar ve değerli kişisel evraka anlık ulaşım için kullanılmakta
-box: genel full arşiv (zamanında 50 GB'ı ücretsiz kapmıştım)
-onedrive: laptopumla senkronize, işle ilgili her türlü dokümana anlık ulaşım kolaylığı
-icloud: hesap var ama kullanılmıyor, tüm backup'lar kapalı. adamların dini imanı para.
kimlik, değerli evrak, kontak bilgileri ve benzeri önem arz eden datalar ihtiyati olarak ilk iki servisin ikisinde birden mevcut olup düzenli aralıklarla güncellenmektedir. ayrıca sadece haneye ait datalarla sınırlı değildir bu arşivler. bu konudaki titizliğim bilindiğinden yakın aile efradı ve hatta bazı çok yakın arkadaşlar bile her türlü değerli evrakı önce benle paylaşır, senin arşiv sağlam bunları da ekle diye. 30 sene önce emekli olan babamın emekli kartından tut, kayınpederin telefonunun puk koduna kadar, doğalgaz sözleşmelerinden tut, dask'larına kadar hepsi bendedir. e-devlet şifresini unutanın ilk yaptığı şey beni aramaktır. (hack ihtimaline karşı önemli şifre vb datalar kendi meşrebimce oluşturduğum algoritmalarla kodlanmıştır)
şimdi düşündüm de, hizmet bedeli kesmeye başlasam iyi olacak. sağlam ek gelir olur.
-google drive: özet fotoğraflar ve değerli kişisel evraka anlık ulaşım için kullanılmakta
-box: genel full arşiv (zamanında 50 GB'ı ücretsiz kapmıştım)
-onedrive: laptopumla senkronize, işle ilgili her türlü dokümana anlık ulaşım kolaylığı
-icloud: hesap var ama kullanılmıyor, tüm backup'lar kapalı. adamların dini imanı para.
kimlik, değerli evrak, kontak bilgileri ve benzeri önem arz eden datalar ihtiyati olarak ilk iki servisin ikisinde birden mevcut olup düzenli aralıklarla güncellenmektedir. ayrıca sadece haneye ait datalarla sınırlı değildir bu arşivler. bu konudaki titizliğim bilindiğinden yakın aile efradı ve hatta bazı çok yakın arkadaşlar bile her türlü değerli evrakı önce benle paylaşır, senin arşiv sağlam bunları da ekle diye. 30 sene önce emekli olan babamın emekli kartından tut, kayınpederin telefonunun puk koduna kadar, doğalgaz sözleşmelerinden tut, dask'larına kadar hepsi bendedir. e-devlet şifresini unutanın ilk yaptığı şey beni aramaktır. (hack ihtimaline karşı önemli şifre vb datalar kendi meşrebimce oluşturduğum algoritmalarla kodlanmıştır)
şimdi düşündüm de, hizmet bedeli kesmeye başlasam iyi olacak. sağlam ek gelir olur.
Mega.nz var birde ama bana her an kapanabilir gibi geliyor
mevlam bazı ırklara torpil geçmiş olabilir. Gerek Rusya gerekse İskandinav ülkelerine gittikçe bunu daha iyi anlıyorsunuz.
yılmaz karakoyunlu'nun Yorgun Mayıs kısrakları adlı kitabıı, 27 Mayıs 1960 İhtilali'ni ve bu dönemde yaşanan olayları anlatan bir roman. nazım hikmet, yahya kemal ve Adnan Menderes'i ele alarak Türkiye'nin o dönemdeki siyasi atmosferini ve yaşananları edebi bir dille anlatmış. döneme ilgi duyan varsa şiddetle tavsiye ederim, çok keyifli bir okumaydı.
Bir ara niyetlenip açmıştım. Sanırım beşinci, onuncu dakikası falandı tam hatırlamıyorum dayanamadım ve kapattım. Küfürü ezelden beri sevemedim. Sahnenin gelişine göre oturduğu yer vardır arada çaktırmadan kullanırsın, tırmalamaz. Ama daha ne oluyor demeden ağzını doldura doldura bel altı başlarsan direkt konudan kopuyorum.
Bunlar bir takım küfürü normalleştirme çalışmaları üstadım. Acı biberle korkutulan bir nesle bile abartılı gelmesi haklı olduğunuzu gösteriyor zira ;)
-Kıç: Bacak (kıçlarım sancıyır = bacaklarım ağrıyor)
-kemik: sümük, sümüklü et= pirzola
-Azmak: Kaybolmak. cümle içinde kullanırsak: Pardon biz şehirde yeniyiz de azdık ne yapabiliriz? :))
-P....nk: İşadamı ve saygınlık ifadesi (Bir gün Süleyman Demirel ile konuşan Azerbaycan başkanı: Çok p.....nk bir insansınız'' demiş. Süleyman Demirel de bakmış bakmış ve '' Siz de az p.....nk değilsiniz'' demiş.
-Düşmek: inmek (uçağımız 10 dakika sonra Azerbaycan'a düşüşe geçecektir)
vardır illa ki benzerleri, benim hatırladığım en efsaneleri bunlar.
orijinalinin bildiğimiz klasik bir tablo değil, milano'da bir manastırın mutfağının direkt duvarında yapılan bir çalışma olduğunu duyduğumda şaşırmıştım açıkçası.
özellikle bu tarz duvar çalışmaları, tutunurluk zayıf olduğundan sık restorasyon ister. ve italyanlar da bu konuda pek mahir olmadıklarını kanıtladılar geçmişte.
bunun en güzel (!) örneği ecce homo şaheseridir (artık değil). bildiğin amatör bir boyacıya vermişler ve sonuç ortada. umarım son akşam yemeğinin orijinalinin de bunun gibi canına okumamışlardır, zira henüz görmedim.
2010'larda yaşanan meşhur ecce homo restorasyon faciasının görselini bırakayım. güler misiniz ağlar mısınız siz karar verin. ben ağlamasam da içim cız etti, dünya mirası sonuçta.
özellikle bu tarz duvar çalışmaları, tutunurluk zayıf olduğundan sık restorasyon ister. ve italyanlar da bu konuda pek mahir olmadıklarını kanıtladılar geçmişte.
bunun en güzel (!) örneği ecce homo şaheseridir (artık değil). bildiğin amatör bir boyacıya vermişler ve sonuç ortada. umarım son akşam yemeğinin orijinalinin de bunun gibi canına okumamışlardır, zira henüz görmedim.
2010'larda yaşanan meşhur ecce homo restorasyon faciasının görselini bırakayım. güler misiniz ağlar mısınız siz karar verin. ben ağlamasam da içim cız etti, dünya mirası sonuçta.
1+1, 2+1, 3+1, 4+1 evlerde oturdum. misafir odası ayırabileceğim 3+1, 4+1'lerde dahi misafir odası kavramı sözlüğümde hiç olmadı. evin en ferah odasını yani salonu keyfime göre döşeyip orada yaşadım, misafir geldiğinde de keyifle orada ağırladım.
misafir elbette başımızın tacı ama kendinize de değer verin. sonuçta hepimiz misafir değil miyiz şu üç günlük dünyada?
misafir elbette başımızın tacı ama kendinize de değer verin. sonuçta hepimiz misafir değil miyiz şu üç günlük dünyada?
sinclair zx spectrum 128 bilgisayarımda bomb jack
sonra ne oyunlar gördük ama hiç biri bu zevki vermedi
sonra ne oyunlar gördük ama hiç biri bu zevki vermedi
çok adım, öyle böyle değil. günlük rutinimde değil ama tatillere çıktığımda gittiğim şehri yürüyerek gezmeyi ve ara sokaklarında kaybolmayı çok severim. Turistik olarak dikte edilen ana caddeler Ve etrafındaki lokasyonlardan ziyade ara dere yerlerde dolaşarak çok enteresan şeyler keşfetmişliğim vardır. Sabahtan akşama, Bacaklarımz et kesene kadar yürüyüp Bir kere bile merak etmemişimdir kaç adım attım ki diye.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?