evvelâ diğer sözlüklerin batması ve sıradanlaşmasına sebeb olan "beyhûde" hasbihâller, sözlük aktifliklerini iyice düşürmüştür. yaklaşık 4-5 senedir sözlükler içerisinde gezen biri olarak, ekşi sözlük ve ulu'nun kahvehâne sözlükleri olması, bu sözlükte olduğu gibi ensest-yasakaşk başlıkları ile olmuştur. sizi tekzib eder, gereğinin yapılmasını arz ederim.
ibda / kizil kara.
âlâm-ı şedide içerisinde müessif bir hâl-i vâziyettir.
üstâd bediüzzamân'ın tâbir ve anlatımı ile:
"eyvah, aldandık! şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. o zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur; bir rüya gibi geçti. şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar, gider.
kendine güvenen ve ebedî zanneden mağrur insan zevâle mahkûmdur, sür'atle gidiyor. hane-i insan olan dünya ise, zulümat-ı ademe sukut eder. emeller bekàsız, elemler ruhta bâki kalır.
sözler / onyedinci söz / onyedinci sözün ikinci makamı.
sûre-i bakâra - 86. ayet-i celile.
onlar ahirete bedel dünya hayatını satın almış kimselerdir. Bundan dolayı kendilerinden azab kaldırılıb hafifletilmeyecek, onlara yardım da edilmeyecekdir.
evvelâ,
sûre-i ibrâhim - 21. ayet-i celile.
"hepsi toplanıb allahın huzuruna çıkarlar da zaifler o büyüklük taslayanlara: "siz sizin tebeanız (aveneniz) dik. şimdi siz allahın azabından (cüz'i) bir şey'i olsun bizden uzaklaşdırıb def edebiliyor musunuz?" derler. onlar da: "eğer, derler, allah bize hidayet verseydi biz de size elbette doğru bir yol gösterirdik. şimdi bizler sızlansak da, katlansak da birdir. bizim için sığınacak hiç bir yer yokdur".
allâh-ü zülcelâl, âhiret yokmuşçasına yaşayanların geleceğini dâhi tefsir etmiştir.
sûre-i enâm - 31-32. ayet-i celile.
"hakikat hüsranda kaldı o: allahın karşısına çıkacaklarını inkar eden kimseler ki nihayet saat gelib ansızın kendilerini bastırıverince "eyvah! hayatta yaptığımız taksırlerden dolayı hasretlerimize bak" derler o dem ki bütün veballerini sırtlarına yüklenmiş götürüyorlardır, bak ki ne fena yükler götürüyorlar!"
dünya hayatı, bir oyundan, bir oyalanmadan başka nedir? elbette dar-i ahıret korunan müttekıler için daha hayırlıdır, hala akıllanmayacak mısınız?
allah'a hakikatten yola çıkmak, meşakkat;
allah'tan yola çıkıp varılan şey, hakikat... der üstâd necip fâzıl.
evvelâ aldanmak tabiri ile açıklanacak bu durum, dünya hayatında nefsin bir narkozu içerisinde olmaktır. allâh-ü zülcelâl'in mûcizâtını ve pek derûn hikmetlerini tasdik edebilmek içün noktâ-i nazârı epey geliştirmek, farzdır.
"her lahza bir mucize vücuda gelir âlemde,
ey gâfil, her nefeste allah'ı zikret!"
http://kizillkara.blogspot.com
üstâd bediüzzamân'ın tâbir ve anlatımı ile:
"eyvah, aldandık! şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. o zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur; bir rüya gibi geçti. şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar, gider.
kendine güvenen ve ebedî zanneden mağrur insan zevâle mahkûmdur, sür'atle gidiyor. hane-i insan olan dünya ise, zulümat-ı ademe sukut eder. emeller bekàsız, elemler ruhta bâki kalır.
sözler / onyedinci söz / onyedinci sözün ikinci makamı.
sûre-i bakâra - 86. ayet-i celile.
onlar ahirete bedel dünya hayatını satın almış kimselerdir. Bundan dolayı kendilerinden azab kaldırılıb hafifletilmeyecek, onlara yardım da edilmeyecekdir.
evvelâ,
sûre-i ibrâhim - 21. ayet-i celile.
"hepsi toplanıb allahın huzuruna çıkarlar da zaifler o büyüklük taslayanlara: "siz sizin tebeanız (aveneniz) dik. şimdi siz allahın azabından (cüz'i) bir şey'i olsun bizden uzaklaşdırıb def edebiliyor musunuz?" derler. onlar da: "eğer, derler, allah bize hidayet verseydi biz de size elbette doğru bir yol gösterirdik. şimdi bizler sızlansak da, katlansak da birdir. bizim için sığınacak hiç bir yer yokdur".
allâh-ü zülcelâl, âhiret yokmuşçasına yaşayanların geleceğini dâhi tefsir etmiştir.
sûre-i enâm - 31-32. ayet-i celile.
"hakikat hüsranda kaldı o: allahın karşısına çıkacaklarını inkar eden kimseler ki nihayet saat gelib ansızın kendilerini bastırıverince "eyvah! hayatta yaptığımız taksırlerden dolayı hasretlerimize bak" derler o dem ki bütün veballerini sırtlarına yüklenmiş götürüyorlardır, bak ki ne fena yükler götürüyorlar!"
dünya hayatı, bir oyundan, bir oyalanmadan başka nedir? elbette dar-i ahıret korunan müttekıler için daha hayırlıdır, hala akıllanmayacak mısınız?
allah'a hakikatten yola çıkmak, meşakkat;
allah'tan yola çıkıp varılan şey, hakikat... der üstâd necip fâzıl.
evvelâ aldanmak tabiri ile açıklanacak bu durum, dünya hayatında nefsin bir narkozu içerisinde olmaktır. allâh-ü zülcelâl'in mûcizâtını ve pek derûn hikmetlerini tasdik edebilmek içün noktâ-i nazârı epey geliştirmek, farzdır.
"her lahza bir mucize vücuda gelir âlemde,
ey gâfil, her nefeste allah'ı zikret!"
http://kizillkara.blogspot.com
harun yahya, adnan oktar'ın çoklu kişilik bozukluğudur.
adnan oktar, harun yahya'nın nefsidir.
adnan oktar, harun yahya'nın nefsidir.
"deli değildi, tımarhanede delirdi. deli dediler değildi, değilim dedi delirdi."
yahudilik ve masonluk kitabını yazmıştı 90'ların başlarında. gerçekten de komplo teorileri dışındaki "adnan oktar" dan ziyade iyi bir anlatım sunup anlatmıştı ki şimdi ki cep kitap kadar az sayfalı ticari kitaplarından çok daha iyi.
harun yahya, kumandanda olduğu gibi tahminen işkenceye maruz kalmıştır. tımarhaneden sonra da ona en büyük işkence, 19'cu edip yüksel -lanetullah- tanışmasıdır. edip yüksel'in 'ilginç sorular' adlı sallamasyon, modernist fetvaları, "adnan oktar" sorularını da içerir hatta.
insan, kendisini deli olduğuna inandırabilirse gerçekten de delirirmiş..
fetö ve adnan oktar arasındaki en büyük fark,
fetö, adnan'a nazaran libidosu yaşlılıktan bezmiş ve açıkçası evlilik peşinde olmayan -kendini bediüzzaman olarak görür bir de- bir zat iken
adnan oktar, libidosu canlı olan takkeli pezevenk gibiydi.
tabiri caizse modern bir üfürükçü gibiydi adnan.
peki harun yahya?
harun yahya kitaplarını 'adnan oktar' yazmamıştır. harun yahya'da sütten çıkmış ak kaşık değildir, pinterest alimidir. bugün cuma mesajlarındaki çiçekli böcekli resimlerin piyasası ondadır.
fetö ile ortak noktaları ise,
ikisinin de domateste allâh yazabileceğine inanmalarıdır.
harun yahya, adnan oktar'ın çoklu kişilik bozukluğudur.
adnan oktar, harun yahya'nın nefsidir.
vesselâm.
https://kizillkara.blogspot.com/2024/08/harun-yahya-adnan-oktar-yuzlesmesi.html
ey, hakk'a taparken şaşıran, kalb-i muvahhid!
bir sîne emelsiz yaşar ancak, o da: mülhid.
birleşmesi kâbil mi ya tevhîd ile ye'sin
hâşâ! bunun imkânı yok, elbette bilirsin.
mehmed âkif, yeis yok!
https://kizillkara.blogspot.com/2024/08/ulu-sozlukte-tarafma-yaplan-elestirel.html
bir sîne emelsiz yaşar ancak, o da: mülhid.
birleşmesi kâbil mi ya tevhîd ile ye'sin
hâşâ! bunun imkânı yok, elbette bilirsin.
mehmed âkif, yeis yok!
https://kizillkara.blogspot.com/2024/08/ulu-sozlukte-tarafma-yaplan-elestirel.html
padişâhlara hain iftirâsı atan [sözde, çıkarcı] kemâlistler, yeri geldiğinde de fâtih'i sahiplenirler. eh tâbi, eşek gibi yerinde zıplayarak evrimi kanıtlamaya çalışan [yediği bokla profesör olmuş] celâl şengör, kanûni'yi de sevmez.
vâhidüddin hâzretleri'nin millî mücadele desteğini ilk başta kendileri de kâbul edip, din-i mübin-i islâmı kullandıkları bir 'ikiyüzlülük' döneminden sonra vâhidüddin'i linç ettirme girişimleri ortaya çıkar. [murat bardakçı sağolsun.]
sultan abdülhâmid'i yahûdiler ile kohen'lerle iş birliği yaparak tahttan indirmeleri ve devamında ise yahûdi tekin alp ve şerek aykût'un dediği üzre, kemâlizm gibi bir din yaratmalarının altındaki amaç, osmânlı'yı çıkarlarına göre kullanmaktı.
evvelâ hiçbir padişâh, m. kemâl gibi sansasyonel açıklamalar yapıp gündem olma çabası taşımamış ve m. kemâl'in beyhûde mübalağaları üzerine bugün 'resmi târih' dediğimiz zırvalık yazılmıştır.
[ciğerleri kokan, hafazânallâh!] fâlih rıfkı'nın da bu yalanda epey bir payı var tâbii.
sultân vâhidüddin'in ağzından:
"şimdi bana haksız yere vatana ihanet suçu isnat edenler, hilafeti hukuk ve nüfuzundan ayırıp değiştirerek bu muhammedî saltanatı yıkmış ve yalnız vatanlarına değil, bütün islâm alemine ihanet etmişlerdir.
..ben milletimin aydınlarının vatanî ve vicdanî görevlerini bu derece kötüye kullanmayacakları hakkındaki hüsn-ü zannıma ait olan hatamı itiraf ederim."
allâh-ü azimüşşân kemâlizmin çıkar oyunlarını bozsun inşâallah. osmanlı, vâhidüddin'i ile de abdülhâmid'i ile de bizimdir!
https://kizillkara.blogspot.com/2024/08/uluda-osmanl-turk-tarihi-degildir.html
vâhidüddin hâzretleri'nin millî mücadele desteğini ilk başta kendileri de kâbul edip, din-i mübin-i islâmı kullandıkları bir 'ikiyüzlülük' döneminden sonra vâhidüddin'i linç ettirme girişimleri ortaya çıkar. [murat bardakçı sağolsun.]
sultan abdülhâmid'i yahûdiler ile kohen'lerle iş birliği yaparak tahttan indirmeleri ve devamında ise yahûdi tekin alp ve şerek aykût'un dediği üzre, kemâlizm gibi bir din yaratmalarının altındaki amaç, osmânlı'yı çıkarlarına göre kullanmaktı.
evvelâ hiçbir padişâh, m. kemâl gibi sansasyonel açıklamalar yapıp gündem olma çabası taşımamış ve m. kemâl'in beyhûde mübalağaları üzerine bugün 'resmi târih' dediğimiz zırvalık yazılmıştır.
[ciğerleri kokan, hafazânallâh!] fâlih rıfkı'nın da bu yalanda epey bir payı var tâbii.
sultân vâhidüddin'in ağzından:
"şimdi bana haksız yere vatana ihanet suçu isnat edenler, hilafeti hukuk ve nüfuzundan ayırıp değiştirerek bu muhammedî saltanatı yıkmış ve yalnız vatanlarına değil, bütün islâm alemine ihanet etmişlerdir.
..ben milletimin aydınlarının vatanî ve vicdanî görevlerini bu derece kötüye kullanmayacakları hakkındaki hüsn-ü zannıma ait olan hatamı itiraf ederim."
allâh-ü azimüşşân kemâlizmin çıkar oyunlarını bozsun inşâallah. osmanlı, vâhidüddin'i ile de abdülhâmid'i ile de bizimdir!
https://kizillkara.blogspot.com/2024/08/uluda-osmanl-turk-tarihi-degildir.html
Ecevit'i, Osmanlı Şeriat Devleti ile bugünkü Lâik Cumhuriyet Devleti'ni birbirine bağlayıvermesi, ikincisini, ilkinin devamı gibi göstermesi yanlıştır. O kadar yanlıştır ki, bunu Lâik Cumhuriyet'in kuruluş yıldönümleri'nde tekrarlanan veya tekrarladıkları sözlerden tesbit edivermesi mümkündür. Gerçekten, o günlerde ve her punduna getirdiklerinde, Osmanlı'nın köhnemiş devletinin yıkıldığını, yerine "yepyeni bir devletin kurulduğunu" daha binbir edebiyatla tekrarlayanlar, bu ülkenin dışında değillerdir. Ve bir devletin yıkılıp yeni bir devletin kurulduğunda da haklıdırlar. Böyle olunca, kurulanın, yıkılan devletin devamı olduğundan bahsetmek veya o mânâda lâflar sarfetmek, belki içeride kandıracak yarım yamalak sözde aydın bulabilir ama, dışarıda bulamaz. Dışarıdakiler, Lozan'da yeni devletin temsilcilerinin, eskiyi toptan inkâr ettiklerini bizden daha iyi bilmektedirler.
Bu inkâra baştan sözünü ettiğimiz milliyetçiler, zaman zaman kızar, hayıflanırlar. Ama haksızdırlar. Yıkılan devlet inkâr edenler, kurdukları devletin mahiyetini çok iyi biliyorlardı ve inkârlarında haklıydılar.
Çünkü, Osmanlı Şeriat Devleti ile Lâik Cumhuriyet Devleti birbirine taban tabana zıt, hattâ düşman iki ayrı hukuk sisteminden kaynaklanmaktadırlar. İlkine İslâm Şeriatının hukuku şekil verirken, ikincisine Batı'dan alınan modern sıfatlı läik hukuk şekil ve hüviyet vermiştir. Devlet müesseselerin bütünüdür demiştik; ilkinde İslâm Şeriat Hukuku'nun müesseselerinin bütünlüğü varken, ikincisinde lâik hukukun müesseseleri hakimdir.
Kimileri, devletin hukuk kaynağının değişmesini "rejim" değişikliğiyle aynı gösterirler. Kısmen doğrudur. Ve fakat, bu Batı'nın hukuk ve rejim anlayışı açısından doğru olduğu halde, İslâm Şeriat Hukuku'nun çekilip, yerine Batı menşeli bir başka hukuk sisteminin ikâme olunması halinde, "rejim" değişikliğiyle izah olunabilecek doğruluk taşımaz. Batı'nın değişik hukuk sistemlerinde men'şe birliği olduğu halde bunların İslâm'la bir hukuki men'şe birlikleri yoktur. Aksine arada uçurum olan bir zıdlık söz konusudur. Binaenaleyh, "Osmanlı Şeriat Devleti yıkılmış ama, yerine kurulan devletle sadece rejim değişikliği yapılmış ve devlet ayniyetini korumuştur, ikisi de Türk Devleti'dir" demek yanlıştır.
Her iki devlet'in bünyesinde Türk kavminin bulunduğu hakikattir. Amma, ilki, hiçbir zaman ve devirde teb'asindan bir kavmin adıyla kendini adlandırmamış, onun mevcudiyetinden şekil ve muhteva kazandığını ileri sürmemiştir. Aksine yaptığı, bugün modern içtimai ilimlerin de kabul ettiği gibi, kendini bağlısı bulunduğu hukukla izaha çalışmıştır. Devlet, İslâm Devleti, müesseseleri İslâmi müesseseler idi. Bir hanedan adıyla anılması, devletlerarası plândaki ismidir ve sair İslâm Devlet'leriyle mevcudiyet ve maddi otorite farklılığını işaret maksadına matufdur.
Esasen böyle bir mevzuun, şu sütunların hacmiyle izah olunabilecek bir mahiyette olmaması tabiidir. Fakat, Ecevit'in sözlerinin tazeliği üzerine, kısaca temas etmekte Şûrâ, büyük faydalar mülâhaza etmiştir. Çünkü, iki ayrı devleti, sırf teb'adaki kavmiyet aynılığına dayanarak. avnı ve birbirinin devamı imis gibi göstermek. mefhum kargaşalığını koyultmak mânâsını taşır. Mefhumlar çarpıtılmasın, berrak kalsın, berraklaştırılsın. İşte, o zaman "eskiyi yıktık, yepyeni bir devlet kurduk" diyenlerin, başları sıkışınca, yıktıklarına müracaat imkânları olmayacaktır.
Hem yık, hem işine gelince yıktığına mirasçı kesil... Veya hem mirasçı kesil ve hem de Cumhuriyet Bayramı sökün edince, "Yıktık, kökünü kazıdık, yepyeni kurduk.." nutukları çek. Bilgisizlik değilse, bunun adı samimiyetsizliktir, istismarcılıktır!..
şurâ / 11. sayı - 30 mart 1978
https://kizillkara.blogspot.com/2024/08/osmanl-turk-tarihi-degildir-ii.html
Bu inkâra baştan sözünü ettiğimiz milliyetçiler, zaman zaman kızar, hayıflanırlar. Ama haksızdırlar. Yıkılan devlet inkâr edenler, kurdukları devletin mahiyetini çok iyi biliyorlardı ve inkârlarında haklıydılar.
Çünkü, Osmanlı Şeriat Devleti ile Lâik Cumhuriyet Devleti birbirine taban tabana zıt, hattâ düşman iki ayrı hukuk sisteminden kaynaklanmaktadırlar. İlkine İslâm Şeriatının hukuku şekil verirken, ikincisine Batı'dan alınan modern sıfatlı läik hukuk şekil ve hüviyet vermiştir. Devlet müesseselerin bütünüdür demiştik; ilkinde İslâm Şeriat Hukuku'nun müesseselerinin bütünlüğü varken, ikincisinde lâik hukukun müesseseleri hakimdir.
Kimileri, devletin hukuk kaynağının değişmesini "rejim" değişikliğiyle aynı gösterirler. Kısmen doğrudur. Ve fakat, bu Batı'nın hukuk ve rejim anlayışı açısından doğru olduğu halde, İslâm Şeriat Hukuku'nun çekilip, yerine Batı menşeli bir başka hukuk sisteminin ikâme olunması halinde, "rejim" değişikliğiyle izah olunabilecek doğruluk taşımaz. Batı'nın değişik hukuk sistemlerinde men'şe birliği olduğu halde bunların İslâm'la bir hukuki men'şe birlikleri yoktur. Aksine arada uçurum olan bir zıdlık söz konusudur. Binaenaleyh, "Osmanlı Şeriat Devleti yıkılmış ama, yerine kurulan devletle sadece rejim değişikliği yapılmış ve devlet ayniyetini korumuştur, ikisi de Türk Devleti'dir" demek yanlıştır.
Her iki devlet'in bünyesinde Türk kavminin bulunduğu hakikattir. Amma, ilki, hiçbir zaman ve devirde teb'asindan bir kavmin adıyla kendini adlandırmamış, onun mevcudiyetinden şekil ve muhteva kazandığını ileri sürmemiştir. Aksine yaptığı, bugün modern içtimai ilimlerin de kabul ettiği gibi, kendini bağlısı bulunduğu hukukla izaha çalışmıştır. Devlet, İslâm Devleti, müesseseleri İslâmi müesseseler idi. Bir hanedan adıyla anılması, devletlerarası plândaki ismidir ve sair İslâm Devlet'leriyle mevcudiyet ve maddi otorite farklılığını işaret maksadına matufdur.
Esasen böyle bir mevzuun, şu sütunların hacmiyle izah olunabilecek bir mahiyette olmaması tabiidir. Fakat, Ecevit'in sözlerinin tazeliği üzerine, kısaca temas etmekte Şûrâ, büyük faydalar mülâhaza etmiştir. Çünkü, iki ayrı devleti, sırf teb'adaki kavmiyet aynılığına dayanarak. avnı ve birbirinin devamı imis gibi göstermek. mefhum kargaşalığını koyultmak mânâsını taşır. Mefhumlar çarpıtılmasın, berrak kalsın, berraklaştırılsın. İşte, o zaman "eskiyi yıktık, yepyeni bir devlet kurduk" diyenlerin, başları sıkışınca, yıktıklarına müracaat imkânları olmayacaktır.
Hem yık, hem işine gelince yıktığına mirasçı kesil... Veya hem mirasçı kesil ve hem de Cumhuriyet Bayramı sökün edince, "Yıktık, kökünü kazıdık, yepyeni kurduk.." nutukları çek. Bilgisizlik değilse, bunun adı samimiyetsizliktir, istismarcılıktır!..
şurâ / 11. sayı - 30 mart 1978
https://kizillkara.blogspot.com/2024/08/osmanl-turk-tarihi-degildir-ii.html
14 Ocak 1923 günü M. Kemal, Karabekir ve Fevzi Paşa ile trenle İzmir'e gider. Gazi M. Kemal o gün çok öfkelidir. Öfkesinin nedeni de Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey'in çıkaracağı gazete için Ankara'ya matbaa makinası getirmesidir.
“Gazi M. Kemal pek asabi idi. Muhaliflerden Ali Şükrü Bey, (Ankara'ya matbaa makinası getirmiş.. Tan adında bir gazete çıkaracakmış, siz hâlâ uyuyorsunuz) diye yaveri Cevat Abbas Bey'e verdi; veriştirdi. Ve (yakın, yıkın) diye çıkıştı. Yalnız kalınca kendilerini teskin ettim. Bu tarzdaki beyanatının dışarıya aks edebileceğini ve pek de doğru olmadığını anlattım.
“Diğer taraftan da Ankara'da yeni bir hava esmeye başladı: İslâmlık terakkiye(ilerlemeye) mani imiş! Halk Fırkası lâ dini (din dışı) ve lâ ahlâki (ahlâk dışı) olmalı İmiş!.. Macarlar ve Bulgarlar gibi ufak milletler bizim gibi Almanya tarafında bulunarak mağlûp oldukları halde istiklâllerini muhafaza ediyorlarmış.. Medeniyete girmişlermiş.. Türkiye islâm kaldıkça Avrupa ve İngiltere müstemlekelerinin çoğunun halkı Islâm olduğundan, bize düşman kalacakmış. Sulh yapmayacaklarmış. 10 Temmuz 1923'de Ankara İstasyon'undaki Kalem-i mahsus binasında fırka nizamnamesini müzakereden sonra Gazi ile yalnız kalarak hasbıhallere başlamıştık.
— 'Dini ve ahlâkı olanlar aç kalmaya mahkûmdurlar..' dediler.
Kendisini hilâfet ve saltanat makamına lâyık gören ve bu hususlarda teşebbüslerde de bulunan din ve namus
lehinde türlü sözler söyleyen ve hatta hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla lâtife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen M. Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce şu izahatı verdi:
— Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur..”
(Gazi M. Kemal, Kur'an-ı Kerim'i bazı islâmlık aleyhtarı züppelere tercüme ettirmek arzusundadır. Sonra da Kur'an'ın arapça okunmasını namazda dahi men ederek bu tercümeyi okutacak. O züppelerle de işi alaya boğarak aklınca Kur'ân'ı da islâmlığı da kaldıracaktır. Etrafında böyle bir muhit kendisini bu tehlikeli yola sürüklüyor.) Bazı yeni simalardan da bahş ettikleri gibi bu akşam da bu fikre mumaşaat eden (beraber olan) bazı kimseler görünce bu tehlikeli yolu önlemek için M. Kemal Paşa'ya şöyle cevap verdim:
— Devlet reisi sıfatıyla din işlerini kurcalamaklığınız içerde ve dışarıdaki tesirleri çok zararımıza olur. İşi alâkadar makamlara bırakmalı. Fakat, rastgele, şunun bunun içinden çıkabileceği basit bir iş olmadığı gibi kötü politika zihniyetinin de işe karışabileceği göz önünde tutularak içlerinde arapçaya ve dinî bilgilere de hakkıyla vakıf değerli şahsiyetlerin de bulunacağı yüksek ilim adamlarımızdan mürekkep bir heyet toplanmalı ve bunların kararına göre tefsir mi? Tercüme mi yapmak muvafıktır? Ona göre bunları harekete geçirmelidir.
— M. Kemal: Din adamlarına ne lüzum var? Dinlerin tarihi malûmdur. Doğrudan doğruya tercüme ettirmeli… gibi bazı hoşa giden bir fikir ortaya atılınca buna karşı şöyle konuştum:
— Müstemlekeleri (sömürgeleri) islâm halkıyla dolu olan bu milletler kendi siyasî çıkarlarına göre Kur'ân'ı dillerine tercüme ettirmişlerdir. İslam dinine ve arap diline hakkıyla vakıf kimselerin bulunamayacağı herhangi bir heyet bu tercümeyi, meselâ Fransızcadan da yapabilir. Fakat bence burada Maarif (Öğretim ve eğitim) programımızı tesbit etmek için toplanmış bulunan bu yüksek heyetten vicdanî olan din bahsinden değil ilim
cephesinden istifade hayırlı olur. Kur'an'ın yapılmış tefsirleri var, lazımsa yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa millî kalkınmaya hasr etmek daha hayırlı olur.
M. Kemal Paşa, beyanatıma karşı hiddetle bütün zamirlerini (içyüzünü) ortaya attı:
— M. Kemal: Evet Karabekir, arap oğlunun (haşa Peygamberimizin) yavelerini (saçmalıklarını / yalanlarını) Türk oğullarına öğretmek için Kur'ân'ı Türkçeye tercüme ettireceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler…
İşin bir Heyet-i İlmiye huzurunda berbat bir şekle döndüğünü gören Hamdullah Suphi ve Ruşen Eşref:
— Paşam, çay hazır, herkes sofrada sizi bekliyor.. diyerek bahsi kapattılar.
Bizler de hususi masadan kalkarak sofraya oturduk ve yedik içtik. Fakat Heyet-i İlmiye'nin bütün azaları müteessir (üzüntülü) görünüyordu. Şüphe yok ki, yakın günlere kadar Kur'ân'ı ve Peygamber'i her yerde medh-ü sena eden ve hatta hutbe okuyan bir insandan bu sözleri beklemek herkese eza (incinme duygusu)
veriyordu.
“Gazi M. Kemal pek asabi idi. Muhaliflerden Ali Şükrü Bey, (Ankara'ya matbaa makinası getirmiş.. Tan adında bir gazete çıkaracakmış, siz hâlâ uyuyorsunuz) diye yaveri Cevat Abbas Bey'e verdi; veriştirdi. Ve (yakın, yıkın) diye çıkıştı. Yalnız kalınca kendilerini teskin ettim. Bu tarzdaki beyanatının dışarıya aks edebileceğini ve pek de doğru olmadığını anlattım.
“Diğer taraftan da Ankara'da yeni bir hava esmeye başladı: İslâmlık terakkiye(ilerlemeye) mani imiş! Halk Fırkası lâ dini (din dışı) ve lâ ahlâki (ahlâk dışı) olmalı İmiş!.. Macarlar ve Bulgarlar gibi ufak milletler bizim gibi Almanya tarafında bulunarak mağlûp oldukları halde istiklâllerini muhafaza ediyorlarmış.. Medeniyete girmişlermiş.. Türkiye islâm kaldıkça Avrupa ve İngiltere müstemlekelerinin çoğunun halkı Islâm olduğundan, bize düşman kalacakmış. Sulh yapmayacaklarmış. 10 Temmuz 1923'de Ankara İstasyon'undaki Kalem-i mahsus binasında fırka nizamnamesini müzakereden sonra Gazi ile yalnız kalarak hasbıhallere başlamıştık.
— 'Dini ve ahlâkı olanlar aç kalmaya mahkûmdurlar..' dediler.
Kendisini hilâfet ve saltanat makamına lâyık gören ve bu hususlarda teşebbüslerde de bulunan din ve namus
lehinde türlü sözler söyleyen ve hatta hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla lâtife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen M. Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce şu izahatı verdi:
— Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur..”
(Gazi M. Kemal, Kur'an-ı Kerim'i bazı islâmlık aleyhtarı züppelere tercüme ettirmek arzusundadır. Sonra da Kur'an'ın arapça okunmasını namazda dahi men ederek bu tercümeyi okutacak. O züppelerle de işi alaya boğarak aklınca Kur'ân'ı da islâmlığı da kaldıracaktır. Etrafında böyle bir muhit kendisini bu tehlikeli yola sürüklüyor.) Bazı yeni simalardan da bahş ettikleri gibi bu akşam da bu fikre mumaşaat eden (beraber olan) bazı kimseler görünce bu tehlikeli yolu önlemek için M. Kemal Paşa'ya şöyle cevap verdim:
— Devlet reisi sıfatıyla din işlerini kurcalamaklığınız içerde ve dışarıdaki tesirleri çok zararımıza olur. İşi alâkadar makamlara bırakmalı. Fakat, rastgele, şunun bunun içinden çıkabileceği basit bir iş olmadığı gibi kötü politika zihniyetinin de işe karışabileceği göz önünde tutularak içlerinde arapçaya ve dinî bilgilere de hakkıyla vakıf değerli şahsiyetlerin de bulunacağı yüksek ilim adamlarımızdan mürekkep bir heyet toplanmalı ve bunların kararına göre tefsir mi? Tercüme mi yapmak muvafıktır? Ona göre bunları harekete geçirmelidir.
— M. Kemal: Din adamlarına ne lüzum var? Dinlerin tarihi malûmdur. Doğrudan doğruya tercüme ettirmeli… gibi bazı hoşa giden bir fikir ortaya atılınca buna karşı şöyle konuştum:
— Müstemlekeleri (sömürgeleri) islâm halkıyla dolu olan bu milletler kendi siyasî çıkarlarına göre Kur'ân'ı dillerine tercüme ettirmişlerdir. İslam dinine ve arap diline hakkıyla vakıf kimselerin bulunamayacağı herhangi bir heyet bu tercümeyi, meselâ Fransızcadan da yapabilir. Fakat bence burada Maarif (Öğretim ve eğitim) programımızı tesbit etmek için toplanmış bulunan bu yüksek heyetten vicdanî olan din bahsinden değil ilim
cephesinden istifade hayırlı olur. Kur'an'ın yapılmış tefsirleri var, lazımsa yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa millî kalkınmaya hasr etmek daha hayırlı olur.
M. Kemal Paşa, beyanatıma karşı hiddetle bütün zamirlerini (içyüzünü) ortaya attı:
— M. Kemal: Evet Karabekir, arap oğlunun (haşa Peygamberimizin) yavelerini (saçmalıklarını / yalanlarını) Türk oğullarına öğretmek için Kur'ân'ı Türkçeye tercüme ettireceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler…
İşin bir Heyet-i İlmiye huzurunda berbat bir şekle döndüğünü gören Hamdullah Suphi ve Ruşen Eşref:
— Paşam, çay hazır, herkes sofrada sizi bekliyor.. diyerek bahsi kapattılar.
Bizler de hususi masadan kalkarak sofraya oturduk ve yedik içtik. Fakat Heyet-i İlmiye'nin bütün azaları müteessir (üzüntülü) görünüyordu. Şüphe yok ki, yakın günlere kadar Kur'ân'ı ve Peygamber'i her yerde medh-ü sena eden ve hatta hutbe okuyan bir insandan bu sözleri beklemek herkese eza (incinme duygusu)
veriyordu.
kim bu zât-ı muhterem?
Çok muhterem bir beyefendiyim. Sizinle tanışmak isterim elbette. Dilerseniz zamanla birbirimizi tanıyabiliriz.
Hakikat bir Nurdur
Cihana feyz saçan hakikat nurudur her dem
Ancak, bu nurla kurtuldu beşer zulüm ve esaretten
Hakikat olmayan yerde seciye ve ilim kalmaz.
Çünki bunlar hakikatten başka şeyden gıda almaz.
Bunun için :
Terakki eyleyen millet neme lazım deyip yatmaz.
Arar, sorar, söyler, yazar, hakikat kaybolup batmaz.
Hakikat nuruna bir nur eklemek için bütün millet,
Birbirile yarış yapar, bunun adı: Büyük Hizmet.
İşte böyle bir diyarda :
Riya, yalan,
Propagandalar falan
Avutamaz, uyutamaz, düşünceyi daraltamaz, hakikatı
karartamaz.
O halde :
Sen de ey şarkın evlâdı! Bu yoldan dönme döndürme!
Hakikat nurunu parlat! Onu gafletle söndürme!
Onu söndüren âfet: Riya, yalan, korku, susmak
Gibi tesirlerle yalnız hoşa giden şeyi basmaktır ki felâkettir fakat
Bugün sesin çıkmıyorsa yaz ve yazdır hakikati
Unutma ki zaman onun sadık dost ve müttefiki ve kuvveti muhafız.
https://kizillkara.blogspot.com/
Cihana feyz saçan hakikat nurudur her dem
Ancak, bu nurla kurtuldu beşer zulüm ve esaretten
Hakikat olmayan yerde seciye ve ilim kalmaz.
Çünki bunlar hakikatten başka şeyden gıda almaz.
Bunun için :
Terakki eyleyen millet neme lazım deyip yatmaz.
Arar, sorar, söyler, yazar, hakikat kaybolup batmaz.
Hakikat nuruna bir nur eklemek için bütün millet,
Birbirile yarış yapar, bunun adı: Büyük Hizmet.
İşte böyle bir diyarda :
Riya, yalan,
Propagandalar falan
Avutamaz, uyutamaz, düşünceyi daraltamaz, hakikatı
karartamaz.
O halde :
Sen de ey şarkın evlâdı! Bu yoldan dönme döndürme!
Hakikat nurunu parlat! Onu gafletle söndürme!
Onu söndüren âfet: Riya, yalan, korku, susmak
Gibi tesirlerle yalnız hoşa giden şeyi basmaktır ki felâkettir fakat
Bugün sesin çıkmıyorsa yaz ve yazdır hakikati
Unutma ki zaman onun sadık dost ve müttefiki ve kuvveti muhafız.
https://kizillkara.blogspot.com/
- Peki!...
Neden uyandığı halde beşer:
Neden yıkar, yakar, asar, keser?
Aynı milletin fertleri bile,
Kurtuluşunun çaresi diye!
Binlerce nurlu ırkını boğdu?
Çoluk çocuğu bir şeysiz kovdu?
Maksat yıkmak mı yoksa yapmak mı?
Hakkı bırakıp güçe tapmak mı?
Hâlâ bir yanda :
Yalan dolanla servete konan.
Fuhuş ve kumara binler atan.
Öbür yanda:
Açlıktan ölen, soğuktan donan,
Yaşamak için hayatını satan.
Sonra her yerde :
Hâlâ ateş, hâlâ kan,
Ne servet kalıyor, ne de can.
Hak denilen şey ilim, emek mi?
Yoksa eğilip etek öpmek mi?
Her taraf işsiz ve açlarla dolu,
Yetim öksüzler ki yok kanadı kolu.
Beşeriyete o, hayat yine serttir.
Aç tok kavgası yine o derttir.
O halde nerede hakikat? Nerede terakki?
- Hepsi doğru ancak:
Beşeriyet henüz uykudan kalktı
Uzun uyku onu sersem bıraktı.
Fakat elbette bulunacak bir gün,
Uyandırıcı bir aşı, bir kanun:
Bir kanun ki duygular bir olsun,
Beşeri kurtarmağa çare bulsun,
Moda, kumar belâsile, sefâhat
Açlık çıplaklıkla müthiş sefahet
Gibi iki ifrit birden gebersin
Zevk azalsın ıztırap sona ersin.
Ne fertler arasında büyük farklar
Ve ne de milletler arasında iftiraklar
Bulunmasın!
Boğuşmalar, kan dökmeler,
Yakıp yıkıp mahvetmeler,
Sarhoşluk devridir diye
Yazdırılsın tarihlere.
- Pekala!
Bunu kim yapacak acaba?
- Tabiî insan.
- Fakat ne zaman?
Kalkar mı kin ve ihtiras ortadan?
Hâlâ müstemleke diye boğuşan,
Hâlâ esir alan esir satan
Hâlâ ölüm makinesi yapan
Kimdir?
Değil mi insan?
Bu gidişle akacaktır müthiş kan
Ve
Boğacak beşeri yeni bir tufan.
Ne yazık!
Bu mu? İnsanlığa mukadder olan?
Hayır! Fakat daha çok yerde :
Gözlerden kalkmadı siyah perde.
- Henüz bilmiyor halk gittiği yeri
Çekip götürüyor onu lideri
Veya çarı,
Veya hükümdarı
Faraziyesi program!
Ardında gûya re'yi âm!
Sanki:
Bir lokomatif ve bir çok vagon yahut ki:
Liderler makinist kömür odun.
Gerçi :
Eskiden gelmiş ve geçmiş liderler
Gûya saadet yolu gösterdiler:
Açılan saadette ahrette idi,
İnanmıyanlar için bunlar da bitti.
Şimdiye kadar :
Dünya tecrübe tahtası, halk tebeşir;
Fakat: Tahammül kalmadı tecrübeye artık yetişir
Fertler bilmeli gittiği yolu,
Görmeli yolu nelerle dolu.
Haddini kat'i bilmezse beşer.
Gayrın hakkına mutlaka geçer.
Doymak bilmemek insanlara has,
Hatsiz arzudan doğar ihtiras.
Bir kümenin değildir bütün hak,
Haktır yükselecek, yaşayacak.
Yalnız kendini düşünen baş.
Milleti kemirir arkadaş!
Bunun için :
Hatler çizecek hak teranesi.
Adı:
Zevk ve iztirap muvazenesi.
İdeal millet,
Çıkacak elbet!
Neden uyandığı halde beşer:
Neden yıkar, yakar, asar, keser?
Aynı milletin fertleri bile,
Kurtuluşunun çaresi diye!
Binlerce nurlu ırkını boğdu?
Çoluk çocuğu bir şeysiz kovdu?
Maksat yıkmak mı yoksa yapmak mı?
Hakkı bırakıp güçe tapmak mı?
Hâlâ bir yanda :
Yalan dolanla servete konan.
Fuhuş ve kumara binler atan.
Öbür yanda:
Açlıktan ölen, soğuktan donan,
Yaşamak için hayatını satan.
Sonra her yerde :
Hâlâ ateş, hâlâ kan,
Ne servet kalıyor, ne de can.
Hak denilen şey ilim, emek mi?
Yoksa eğilip etek öpmek mi?
Her taraf işsiz ve açlarla dolu,
Yetim öksüzler ki yok kanadı kolu.
Beşeriyete o, hayat yine serttir.
Aç tok kavgası yine o derttir.
O halde nerede hakikat? Nerede terakki?
- Hepsi doğru ancak:
Beşeriyet henüz uykudan kalktı
Uzun uyku onu sersem bıraktı.
Fakat elbette bulunacak bir gün,
Uyandırıcı bir aşı, bir kanun:
Bir kanun ki duygular bir olsun,
Beşeri kurtarmağa çare bulsun,
Moda, kumar belâsile, sefâhat
Açlık çıplaklıkla müthiş sefahet
Gibi iki ifrit birden gebersin
Zevk azalsın ıztırap sona ersin.
Ne fertler arasında büyük farklar
Ve ne de milletler arasında iftiraklar
Bulunmasın!
Boğuşmalar, kan dökmeler,
Yakıp yıkıp mahvetmeler,
Sarhoşluk devridir diye
Yazdırılsın tarihlere.
- Pekala!
Bunu kim yapacak acaba?
- Tabiî insan.
- Fakat ne zaman?
Kalkar mı kin ve ihtiras ortadan?
Hâlâ müstemleke diye boğuşan,
Hâlâ esir alan esir satan
Hâlâ ölüm makinesi yapan
Kimdir?
Değil mi insan?
Bu gidişle akacaktır müthiş kan
Ve
Boğacak beşeri yeni bir tufan.
Ne yazık!
Bu mu? İnsanlığa mukadder olan?
Hayır! Fakat daha çok yerde :
Gözlerden kalkmadı siyah perde.
- Henüz bilmiyor halk gittiği yeri
Çekip götürüyor onu lideri
Veya çarı,
Veya hükümdarı
Faraziyesi program!
Ardında gûya re'yi âm!
Sanki:
Bir lokomatif ve bir çok vagon yahut ki:
Liderler makinist kömür odun.
Gerçi :
Eskiden gelmiş ve geçmiş liderler
Gûya saadet yolu gösterdiler:
Açılan saadette ahrette idi,
İnanmıyanlar için bunlar da bitti.
Şimdiye kadar :
Dünya tecrübe tahtası, halk tebeşir;
Fakat: Tahammül kalmadı tecrübeye artık yetişir
Fertler bilmeli gittiği yolu,
Görmeli yolu nelerle dolu.
Haddini kat'i bilmezse beşer.
Gayrın hakkına mutlaka geçer.
Doymak bilmemek insanlara has,
Hatsiz arzudan doğar ihtiras.
Bir kümenin değildir bütün hak,
Haktır yükselecek, yaşayacak.
Yalnız kendini düşünen baş.
Milleti kemirir arkadaş!
Bunun için :
Hatler çizecek hak teranesi.
Adı:
Zevk ve iztirap muvazenesi.
İdeal millet,
Çıkacak elbet!
muhalefet mi? hâşâ. tekzib ederim sizi.
Bir zamanlar milletimizin mukadderatnı kayıtsız şartsız tasarruf eden Enver ve Talat Paşalar gibi zatlar, âmil oldukları müthiş hâdiselerin bilânçosunu millete vermeden ve hattâ ufak bir iz bile bırakınadan göçüp gitmişlerdir. Bu tarzı hareketin mahcubiyet ve mes'uliyeti elîmdir. Bu hacaletten aileleri de, kendilerini sevenler de müteessir olmaktadırlar. Çünkü:
Milletin ve tarihin hakkı olan hakikatı beraber gömmek feci bir cinayettir.
Ve çünki:
Bu ve tarihin hakkı olan hakikati beraber gönmek feci bir cinayettir. Ve çünki hakikatler yani tarihî haklar, bilhassa medeniyet çağının henüz ilk yaşlarında bulunan bizim gibi milletler için can verici birer gıdadır.
Vatandaş !
Yanlış bilgi felâket kaynağıdır, her işin evvelâ hakikatini ara ve öğren: Sonra münakaşasını istediğin gibi yap! Birincisi vicdanına, ikincisi seciye ve irfanına dayanır.
Milletin ve tarihin hakkı olan hakikatı beraber gömmek feci bir cinayettir.
Ve çünki:
Bu ve tarihin hakkı olan hakikati beraber gönmek feci bir cinayettir. Ve çünki hakikatler yani tarihî haklar, bilhassa medeniyet çağının henüz ilk yaşlarında bulunan bizim gibi milletler için can verici birer gıdadır.
Vatandaş !
Yanlış bilgi felâket kaynağıdır, her işin evvelâ hakikatini ara ve öğren: Sonra münakaşasını istediğin gibi yap! Birincisi vicdanına, ikincisi seciye ve irfanına dayanır.
" Cemâl Paşa Türkün mühim bir servetini ve kanını Filistin çöllerinde lüzumsuz döktükten ve Suriye hezimetinin temelini de kurduktan sonra Anadoluya avdet ederken benim, doğru görüşlerime karşı gerek şahsıma ve gerekse vatanımıza karşı yaptığı yanlış işleri düşünerek vicdan acısı duydu ve keşke, dedi! Fakat bu günahını hâtırasında iki satırla olsun itiraf etmedi. Bu mühim bahsi ben pek çok bilinmeyen diğer hakikatler gibi ulu tarihimize takdim edeceğim. Ahmet Cemâl Paşayı 1338 (1922) senesinde Tifliste şehit ettiler. Vatancüda kalan cenazesini (Erzurum) a nakil ile Kars kapısı dışarısında Hafız Hakkı Paşa için yaptırdığım bir şehitliğe tazimatla defnettirdim." K.K
pek ısınamadığım tipik kemâlistlerden de illallâh edeceğim sözlük. evvelâ bir başka yerde görüşürüz sayın üyeler.
vesselâm.
vesselâm.
ibda fikriyâtının üzerine yatan teröristler. başı yanansa kumandan mirzabeyoğlu olmuştur.
Bu memlekette, müesses nizâmda, tebliği hakikaten memnu olan yegâne fikriyât, İslâm'dır. Aynen Yahudi-Garb'ın bütün Yahudi Demokrasilerinde yegâne memnu, kovulmuş, lânetlenmiş fikriyâtin yahudialeyhdârı Kavmiyetçilik olduğu gibi. Fakat niçin? Niçin bu nizâmda hemen her temâyülde kimsenin paravanı olan, fakat şeniyette ("realite") târihi üf'ulesi ("fonction") Türkiye'de Demokrato liberâlo-kapitalizmi tam tekmil yerleştirmek olan Kemalizme imân ve onunla amel serbesttir de İslâm memnudur? Niçin Liberâlo-kapitalizm, Radikalizm, Sosyal-Demokrasi, Hıristiyanlık, Mülhidlik ("atheisme"), Demokrasi, Masonluk, Cumhuriyetcilik serbestte İslâm kelepçeli? Niçin seks partileri, içki âlemleri serbest té, Müslümanların... nu? Niçin barlar, pavyonlar, kerhaneler açık ta kapalı? Niçin çingene, papaz, yamyam, haham, hipi, Yahudi-Gaiblı kılığıyla dolaşmak serbestte müslüman gibi giyinmek memnu? Bütün bunların mesnedi, temeli, miyârı, mantıkı ne?
DEMOKRASİNİN TARİFİ NEDİR?
Tabii, hukuki nizâm, Anakanun, kanunlar, v.s.! Pekâlâ! Lakin müesses hukuki nizâm İslâm'ı zindana atma hakkını nereden, kimden, hangi merciden almaktadır? Bittabii Demokrasi! Halkın rızası! Kavmi hâkimiyet! Yegâne efendi olan halk! Hâkimiyet bilâkayd-ü şart halkındır! Meclis! Halkın irâdesini temsil eden..... Meclis!.. Müesses nizâmda kabul edilen Demokrasi târifi nedir? "Demokrasi, halk ekseriyetine müstenid idâre tarzıdır, hükümet şeklidir". Halkın iradesi nasıl tecelli edecek, ekseriyetin rızâsının ne olduğu nasıl anlaşılacak? Hür intihâbâtla! Serbestçe sandık başına giderek! Toparlıyalım: Teşkil edilecek muayyen bir hey'et tarafından bir anakanun layihası hazırlanacak, bu lâyiha Kurucu Meclis'de kabul edilecek ve halk reyine de arz edilip onun tasvibine mazhar olunca meşruiyet kebbedecektir.
İmdi, asrın başını bırakalım ve daha yakınlara gelelim. Başda, hür intihâbât ile halkın ekseriyetinin rizâsını kazanmış bir iktidar vardır. Bu iktidar, Türkiye'de Liberâlo-kapitalizmin kökleşmesinde büyük payı olmakla bizim de derin nefretimizi hakk etmiş bir siyasi firkanın teşkil ettiği hükümettir. Mâmâfih Müslümanlar üzerinde tatbik edilen Mâvi Engizisyon zulmünü birazcık gemlemiş, Müslümanlar üzerinde biteviye estirilen tedhiş havasını birazcık yumuşatmış bir iktidar görünüşü içindedir. Ve bu kadarcığı da Beynelakvâm Yahudiliği çileden çıkarmaya kâfi gelmişdir. Halbuki biçârelerin yaptığı, İslâm'a taviz verir gibi görünüp tam bir münâfik tâbiyesiyle, Mason tâbiyesiyle İslâm'ın hepten kökünü kazıyacak Liberâlo-kapitalist âletnizâmını tahkim etmekdi. Olsun!. Bir hileyle bile olsa Müslümanlara birazcık rahat nefes aldırmak.. bekcilerini çıldırtmışdır. Ve işte bir darbe-i hükümet! Hem de neyin, kimin nâmina? Demokrasinin, halkın nâmina! Hangi hakla? Demokrasinin muhafazası,
... hâkimiyetin tesisi! Ya bu hükümet halkın rizâsına, itimâdına mazhar olmuş demokrat bir hükümet değil mi? Hayır, Demokrasiye, halka ihanet etmişdir, halkın rızasını temsil etmemektedir, tek kelimeyle artık meşruiyetini kaybetmişdir! Öyleyse ne âlâ! Lakin artık halkın rızâsına sahib olmadığını, Demokrasiyi çiğnediğini kim tâyin etmişdir? Serbest intihâbât yapılmış, iktidarın halkın rızâsına sâhib olmadığı tesbit edilmiş, ama icrâ-i hükümet edenler o intihâbât neticesine rağmen iktidara zorla sarılmış, iktidarı gasb etmiş midir? Hayır, bilakis serbest intihâbâtla, ekseriyeti temsilen işbaşındadır ve o sıradaki efkâr-ı umumiye onun yanında bulunmaktadır. Tabii şu birkaç tahrikkâri, efkâr-i umumiye kabul etmezseniz!.. Öyleyse kim, evet kim iktidârın meşruiyetini kaybettiğine karar vermişdir? Siz.. Sâdece ve sadece siz! Siz, yâni......, ihtilâlciler... Siz, yâni kuvvet, zor! Müesses nizâm muvacehesindeki hukuki değil, kaba! Hayret! Meşruiyetini kayb ettiğini iddia ettiğiniz hükümet, serbest intihâbâtla halkın ekseriyetinin rızâsına mazhar olarak işbaşına gelmişdir ve meşru olduğunu iddia eden, iktidarın meşruiyeti teranesini ağızdan düşürmiyen, güyâ sırf meşruiyeti tekrar tesis etmek üzere harekete geçen, ihtilal yapan sizin meşruiyetinizin tek istinädgå var: kuvvet! Muhasımınıza kahredici nisbette fäik kuvvet! Demokrasiyi tesis... Demokrasiyi ihtilälle, kaba kuvvetle tesis! Hayret! Demokrasi ve ihtiläl... Demokrasi ve kaba kuvvet... Bizimkini bırakın ya, sizin Demokrasi tarifiniz bu muydu?
REY SAHİBİ TİRİL TİRİL TİTRERKEN..
Ve siz kendi adamlarınıza bir anakanun layihâ hazırlatıyorsunuz...... mürekkeb bir Kurucu Meclis teşkil ettiriyorsunuz. Anakanun layi hast bu meclisce kabul edilerek halk tasvibine arz ediliyor... Sebeb? Halkın rızasına, itimadına sahib olduğunuzu, yani bizzat kendi Demokrasi tarifiniz mucibince meşruiyetinizi isbat edeceksiniz. Hiç olmazsa bu safada bizzat vaz'ettiğiniz kaldeye, bağlı olduğunuzu iddia ettiğiniz umdeye riayetkar mısınız? Bunun için hiç olmazsa serbest, hür intihabât yaptırmanız lazımdı. Bunu olsun yaptınız mi? Ne gezer! Bütün memleket sathında tam bir tedhiş havası vardır. Daha pek az evvel halkın ekseriyetinin rızasına sahib feka idarecileri, mensublari hapishanelerdedir. Dar ağaçtan kurulmuşdur. İhbarlar her sempatizana, binäenaleyh halkın ekseriyetine korkulu günler yaşatmaktadır. Muhalif bütün neşriyat uzuvları susturulmuşdur. Ve şimdi hikim kuvvet, tek tarafl, kesif bir propaganda yapmakta,... de häli kalmamaktadır. Teklif ettiğiniz kanun metni hakkında hiçbir aleyhde propaganda, tenkid imkânı yoktur. Ve halk sandık başında reyini...... kullanmaktadır. Şu ahväl ve şeräitte kim sadece vicdanının sesini dinliye- rek rey verebilmişdir? Rey sahibi biçare, korkudan tiril tiril titremektedir. Haydi reyler verildi... Peki reyleri kim sayacaktır? Yine sandık başlarında bulu- nan kendi adamlanınız!
HANGI NİZAM MEŞRU?
Bu... hangi memleketi tedâi ettiriyor? Sovyetler Birliği'ni! Sovyetler Birliği'nde intihābāt... Şuna rey vericeksiniz, buna evet diyeceksiniz! Haydi sandık başna! Bu halkla iştişâre mi, yoksa halka tâlim yaptırma mı?... Ve netice hep evet! Hayır diyen yok mu? Kimin haddine düşmüş! Burada intihābāt.... Serbest, hür intihabat! Ve Demokrasi... Sakın bu bir Halk Demokrasisi olmasın? Ve netice: yüzde şu kadar evet. Hurra! Anakanun kabul edilmişdir. Bir kere daha hurra! İslâm mahkum edilmişdir. Evet İslâm! Zira mahud ana kanun laikliği başta ettiği gibi, bununla da kalmamış, laiklik aleyhinde tek kelam etmeği memnu kılmış, her hälükärda İslami nizamı anlatmaya gayri meşru ilan etmişdir. Pekala niçin laiklik bir tabudur, doğruluğu yanaş münakaşa dahi edilemez ve İslam her an länetlenmesi icab eden bir fikriyätte? Efendim, Ana kanun! Ya Anakanun? Efendim, halkın rızası! Anakanun, anakanun, anakanun... Ve bu kanun, halkın iradesini tecelli ettiren,.....hakimiyetin alamet-fârikası olan, işte şu vetirenin neticesinde doğan bu kanun, ana kanun, esâs kanun, Nizamın herşeyinin temeli, istinadgah olan kanundur! Ve bu nizam, hukuk nizam, hukukun üstünlüğüne müsteni nizam, meşru nizamdır! Meşru nizam mı? Yani Nizam meşru mu? Bizim şeniyette ne menem şey olduğu nu bildiğimiz Demokrasi tarifine nazaran değil de, hiç olmazsa bizzat Nizamın sähiblerinin, bekçilerinin onu tarifince olsun meşru mu?
KURUN DARAĞAÇLARINI..
Daha yakınlar... Yine halkın büyük ekseriyetle işba sna gelmiş bir iktidar... Ve äniden bir ittihâmnâme! Siz, şöyle böylesiniz... Ya şunları, şunları yaparsanız, ya da def olur gidersiniz, iktidarı biz teslim alırız! Siz mi? Siz de kimsiniz? Yoksa halkın iradesini bizden daha iyi temsil eden bir merci mi? Halkın iradesi mi? Ne halkın iradesi? Ha evet siz kuvvetsiniz! Sadece kuvvet! Ve bir kuvvet muhâsebesi... Top, tüfek, tank, tayyâre herşey onlarda! Ya biz? Sıfır! Haydi öyleyse bize pılımızı pirtimiz toplayıp usulca sıvışmak düşdü. Ve filâncalar icra-i hükümete başlar. Bunlar halkın iradesiyle mi buraya geldi? Ona ne hacet! Kuvvet emretti ya! Kimin nâmina emrediyor bu kuvvet? Bittabii halkın! Halk öyle istiyor! Halk mı? Sahi siz halka danışdınız mı? Danışmaya ne hacet! Görmüyor musunuz temsilcisi değil, sanki teessüdü mübarekler! Ve Kuvvet emrediyor: Anakanunun şu şu maddeleri Demokrasiye mugayirdir, Efendimiz halkın canını sıkıyor... Değiştirilsin! Tebdil ve tagyir. Şunlar şiddet kullanarak Anakanunu tebdil ve tagyire yeltenmişlerdir. Haydi açın zindan kapılarını, kurun dar ağaçlarını! Niye! Dedik ya Demokrasiyi ihlal, halkın iradesini çiğneme, Anakanunu zorla tetdil ve tağyire teşebbüs, v.s., v... Ya siz? Evet siz yani Kuvvet?.. Ha, siz halkı temsilen hareket ediyordunuz değil mi? Ve gelsin Nizam'n herşeyinin temeli olan yeni anakanunlar, gitsin eskiler, eskinişler... Eskimişler mi? Niye eskimişler? Ha siz dediniz ya; bu da tabi kafi sebeb!
İslam memnu! İslâm gayr-i meşru! Sebeb? Efendim, Mukaddes Anakanun, kanunlar, v.s... Anakanun mu? Efendim, halkın rızası Tek meşruiyet mense, meşruiyet kıstası olan Halk!
BU KADARCIK KUSUR...
İslâm gayr-i meşru... İslâm memnu... Ya niye? Efendim, kanunlar... Kanunlar mı? Bittabii kanunlar, kanunun hâkimiyeti, kanuna bağlılık... Herşey kanunla, kanuna göre! Hepimiz kanunlara uyacağız! Ya kanunlar neye uyacak! Anakanuna! Ya Anakanun? Bittabii halkın rızâsına! Ya!.. Neyse Efendim, ötesini bırakalım... Yâni, biz şimdi, kanunlara riayet etmekle mi mükellefiz? Mükellef mi? O niye o? Neyse ötesini bırakalım dedik ya! Kanunlara riâyetkâr olacağız; sen buna bak! Pekâlâ biz riâyetkâr olalım ve imânımızı susturalım, İslâm'ı yaşamaktan ve tebliğ etmekden vazgeçelim; ya herkes de riâyetkâr olacak mı? Ona ne şübhe! Kanuna mugayir hareket ettiğimizi kim tesbit edecek? Tam müstakil mahkemeler! Ya bu mahkemeler kimi temsil ediyor? Bittabii halkı! Yâni bunlar anakanuni müesseseler... Anakanun mu? Ha onu bırakacaktık değil mi? Pekâlâ mahkemeler... Hem de tamamen müstakil mahkemeler! Mahkemeler... Şu küçük mahkemeler mi? Hayır, hayır büyükler! Ne de olsa küçükler, mâzurdurlar! Ne demek? Hâşâ Efendim, hâşâ! Ne rüşveti, ne haksızlığı, ne su-i istimâli, ne keyfiliği, ne iltimâsi, ne adaletsizliği! Kim demiş kanunu keyfince tefsirler, evvelä mahkum edip sonra kılıf uydurmalar, yalancı şahidler, düzmece ehl-i vukuf raporları, göstermelik muhakemeler! Ne haddimize Efendim! O düpedüz yalan, uydurma, mesnedsiz ithamları edeceğimize dilimiz kurusun! Bâzı aksaklıklar olacak tabil Sanki kadilar kusursuz muydular? Ne demiş. ler: Bu kadarak kusur kadı kızında da olur! Insan bu, melek değil! Sonra, dedik a, küçükler, mazur durlar! Ya büyükler? Elbetteki onlar da müstakiller, bitaraflar, sadece ve sadece kanunu tatbik ediyor. lar... Hem de herkese müsåvice! Nokansizca! Müsavice mi, noksansızca mı? Ya şu kızıl muallim cem'iyeti anca cür işledikden, kan dökdürdükden, merikanunlara açıkça muhalefet ettikden sonra kapatinca nasıl birkaç gün içinde Şura-Devlet'in kararıyla tekrar açılıverdi? Evet, Şura-i Devlet! Filanca "mürteci" hükümetin, filânca "mürteci" idârecilerin Kızlar aleyhine bütün icrââtında hükümsüz bırakan Şura-i Devlet! Şu Dönme, radyoyu, televizyonu Yahudi älet-fikriyati Komünizmin emri ne verip te sonra oradan atılınca açtığı dava birkaç günde neticelendirilip idari muamele hükümsüz bırakılmadı mı? Ya şu müstehcen filmler? Sansür heyeti muzırdır diye men' ediyor, Şura-i Devlet değil diyor! Yani Nizamın hukukçuları ahlâk meselesine, ruhiyata, içtimaiyata da bihakkın vakıflar, öyle mi? Terakkiperver misin, filânca mürteci hükümetin gadrine mi uğradın, aç bir dâvá, birkaç günde bütün idari muâmeleleri hükümsüz bıraktırsın! Öbür davacılar da nice zaman sıra bekliyedursun...
HELE BİR BAKIN ŞUNLARA....
Kanundar herkese müsâvi tatbik edilir? Herkese mi? Ya mesela Komünistlere niye tatbik edilmiyor? Komünizmi memnu kılan bilmem kaç tane kanun yok mu? Hatta Komünizmi değil, sınifi mücadeleyi bile memnu kan kanun hükmü var. Bu hesaba göre de bilavista Komünist propagandası yapan şu kadar fırka, cemiyet, kimse, sefi mücadele fikrine sâhib çıkan şu Sosyal-Demokrat fırkasının de memnu olması ve faiyetlerinden dolayı hesaba çekilmesi icab etmez miydi? Bu memlekette şu kadar sene Komünizm propagandası yapmaktan şu kadar kimse mahkum olmadı mı? Ya şimdi kanunlar değişti de onun için mi binlerce, evet binlerce Komünist kitabı bütün kitâbcı camekân ve rafların dolduruyor, onlarca Komünist gazetesi neşrediliyor, hergün Komünizm nutukları atılıyor, Komünist gövde gösterileri yapıyor, 5-6 tâne "kanun"" ve bilmem kaç tâne de gizli Komünist fırkası, Komünist cemiyeti failliyet gösteriyor? Nümayiş yaptığı meydanı şu kadar ölü, şu kadar yaralıyla Kız Meydana çeviren şu Kızıl Sendikaya tatbik edilicek hiçbir kanun maddesi yok mu? Ya aynı şeyi bir Yeşil Sendika yapmış olsaydı?
Demek kanunlar herkese müsâvi tatbik ediliyor! Şu refâh içinde yüzen iri sermâyedârlara, yüksek mâliyecilere de mi? Kanun hâkimiyeti varsa ve herkese de müsâvi edilecekse, niçin şu Mason mahfilleri, Rotary, Lions Klübleri kapatılmıyor? Bunlar hem beynelakvâm, hem de gizli cem'iyetler. Yoksa cem'iyetler kanunu bu hususları cürüm addetmiyor mu? Yâni şimdi dünya çapında faaliyet gösteren bir İslâm cem'iyetinin Türkiye şubesi açılabilir mi? Hayır! Niye olmuyor? Çünkü o İslâm! İşte Nizâmin temel düsturu: Fransızların tâbiriyle dâimâ çifte siklet, çifte mikyâs ("tou-jours deux poids et deux mesures")! Onlar Mason Beynelakvâmina, Sosyalist Beynelakvâmina, fevkalâde derecede gizli beynelakvâm cem'iyet Bilderberg Group'a, Kızıl Dünyâ İşçi Sendikasına, Kızıl Dünya Muallim Sendikasına, Kızıl Dünya Gençlik Federasyonuna âzâ olabilirler, fakat biz Sebeb? Çünkü siz Müslümansınız, onlar değil! Mâvinin her tonu, yâni Sarı, Pembe, Kızıl câiz, fakat sıra Yeşile geldi mi; ne münasebet!
.....
MEMLEKETİ PEŞKEŞ ÇEKMEK!
Kanunlar herkese müsâvi tatbik edilir... Pekâlâ mer'i kanunlar içinde hıyânet-i vataniyeyi bir cürüm addeden hiçbir hüküm yok mudur ki, Müşterek Pazar ihaneti cezasız kalmaktadır? Yoksa Müşterek Pazarın, tesisi hemen hemen tamamlanmış bulunan Avrupa Birleşik Devletleri'nin nüvesi olduğunu bilmiyor musunuz? Yoksa Müşterek Pazar'a âzâ olmanın, Avrupa Birleşik Devletleri'nin bir eyâleti olmayı kabul etmek mânâsına geldiğinden bihaber misiniz? Nasıl oluyor da Türkiye'yi Müşterek Pazar'a sokan muâhedeyi imzâ eden siyasiler hiyânet-i vataniye cürmüyle muhakeme edilmiyorlar? Memleketi bir başka devlete peşkeş çekmek, bir yabancı devletin eyâleti hâline gelmeyi kabul etmek, elbetteki bila-vâsita devletin varlığına kasdetmek, istiklâli yok etmekdir. Bu da hıyânet-i vataniye değilse, bu tâbirden kasdedilen mânâ ne?
ÇÜNKÜ BİZ MÜSLÜMANIZ!
Mer'i kanunlar hükmünce, silâhlı mücadeleye, dâhili harbe ve isyâna dâvet azim bir cürüm değil midir? Öyleyse Allah'ın her günü neşriyatlar 'le, sloganlarıyle, taşıdıkları bandrollarla, nutukla..rıyle halkı silahlı mücadeleye, isyâna, dâhili harbe dâvet eden Komünistler niçin susturulmamakta, tecziye edilmemektedir? İnanmıyorsanız söyleyin, isbât edelim! Ya şimdi biz de müesses nizâmın bizzât vaz'ettiği meşruiyet kıstasınca kaybettiğini, mevcud devletin.......... etsek, bize de müsâmaha mi ediceksiniz? Asla, değil mi? Çünkü biz Müslümanız, onlar değil!
SUS BE BİRADER SUS !
Kadınlar çırılçıplak teşhir edilebiliyor, çıplak resimleri mecmualarda neşredilerek para kazanılabiliyor, irzları parayla satılabiliyor ve bütün bunlar serbest oluyor da bir kadının tesettüre riâyet ederek dolaşması memnu oluyor! Müstehceniyet serbest, hayâ memnu! Ya mer'i kanunlarda müstehceniyeti tecziye eden hükümler yok mu? Elbetteki var! Öyleyse niçin şu müstehcen olduklarının münâkaşa edilmesi bile abes neşriyât, filmler ve kıyafet cezâsız kalıyor? Bu memlekette kanunların bütün üf'ulesi Müslümanları ezmek midir? Müsâvât nerede?
Sus be birâder sus! Şimdi de adâletten mi şübhe ediceksin? Dilin kurusun!
VAVEYLA DİN İSTİSMARCISI !
Dinin istismarı memnu ve en ağır şekilde cezalandırılır... Din... İstismâr... Dinden kasdedilen mânâ ne? Elbetteki Yahudilik, Hıristiyanlık, Budizm, İslâm dindirler. Lakin Yahudi âlet-fikriyâtları, Liberâlo- kapitalizm,
Radikalizm, Sosyal-Demokrasi, Komünizm, Masonluk da dindirler, daha doğrusu âlet dindirler. Sanki Demokrasi de, ....... de birer din değil mi? Öbürlerinin bu berikilerden farkı ne?
Niçin sadece Allah akidesini temel alan fikriyâtlara din denilsin? Zâten fikriyât = din'dir. İmdi, dinin istismarı ne demek? Herhangi bir fikriyâttan samimiyetsizce, mürâice istifâde etme, onun fikirlerini kötüye kullanma, kendi haris emellerine, menfaatlerine onu âlet etme din istismarı tâbiriyle tavsif edilmeliydi. Lakin kendilerini kadir-i mutlak, âlim-i mutlak ilân eden asri vaz'ı-ı kanunlar, din istismarı deyince, sâdece ve sâdece İslâm'ın istismarını kasdediyorlar. Bir Müslümanın İslâm'ın istismar edilmesine gönlü râzı olabilir mi? Ne münâsebet! Lakin mantıksızlığa bakın ki İslâm'ın istismarından kanun önünde mes'ul tutulanlar yine bu fikriyâtın sâlikleri! İslâm'a, onun bütün hükümlerine ihlâsla imân etmişsiniz ve imânınızı yaşamak, onun diğer fikriyâtlara samimi olarak inandığınız fâikiyetini ifâde etmek istiyorsunuz... Hemen bir vâveylâ: din istismarcisi! Hayret! Pekâlâ, filânca zât Sosyal-Demokrasi dininin samimi bir sâliki ve fikriyâtını tebliğ etmekte... Şimdi bu zât Sosyal-Demokrasinin istismârcisı mı? Sakın vâveylâcıların zihninde dini istismâr, dine muhlisâne merbudiyet olmasın? Yâni şimdi Kemalizmin her samimi mü'minine siz Kemalizm istismarcısı mı diyeceksiniz? Ve lakin denmiyor... Onlara denmiyor. Ya onlara denmivor da ne diye Müslümanlara deniyor? Acabâ bu garåbeti, hangi akıl, iz'ân, mantık fakirinin eseri?
AKIL DAĞITILIRKEN SİZ NEREDEYDİNİZ?
Ben samimi bir Müslümanım. İslami olan her hükmün doğru, her emir ve nehyin hakk olduğuna inanıyorum. İmdi ben onun herhangi bir hükmünü ilan veya müdafaa etsem istismarcı oluyorum! Fakat su zât meselâ Mason veya Liberalo-kapitalist yahud Sosyal-Demokrat, yani Müslüman değil... İslâm'ın cân düşman bir dine bağlanmış... Öyle olduğu halde kalkıyor zehir kusduğu konuşmasını İslam'dan naklettiği birkaç cümleyle süsliyerek cazib hále getiriyor. Yani bu zât zehrini İslâm'ın altın kupasında ikram ediyor. Allah diyor, Resul diyor, İslâm diyor... İslâm liberaldi, insâniyetçidir, sosyalisttir, demokratte diyor. Peki İslâm'dan bu adama ne? Senin İlâhın para, menfäat, kår... Seninki İnsaniyet. Seninki "ezri ve ebedi Madde". Seninki halk. Resulleriniz Spinoza'dır, Ricardo'dur, Anderson'dir, Martinez'dir, Marx'tir, Lassalle'dir, ilh... "Toprak reformu İslâm'ın gereğidir." Bunu söyleyen de kim? Bir Müslüman mı? Ne gezer! Beynelakvâm Sosyal Demokrasinin Türkiye önderi! Ve bu adam kalkmış Islām nâmına fetva veriyor! İslam'ın hangi sâhada neye hükmettiğinden size ne? Siz kendi fikriyatınız ne hükmetmiş onu söyleyin. Ne hakla kendi fikriyatınızın hükümlerini Resulullah'ın (s.a.v.) ağzından söylüyorsunuz? Müslüman bu hälden nefret ediyor ve sizin dininiz size, bizimki de bize, ne siz bize läzımsınız, ne de biz size diyor. Kendi fikriyatının herhangi bir hükmünü haklı çıkarmak için müraice mesela Marx'ı âlet etmek aklının ucundan bile geçmiyor. Hâle bakın ki buna rağmen onlar din istismarcısı değil de, şu muhlis Müslüman din istismarcı sil Allah herkese akıl dağıtırken siz neredeydiniz?
ANLAYALIM; NİÇİN .....
Laiklik... Devletin içtimai, iktisadi, hukuki, v.s. nizamları dini hükümlere istinad ettirilemez... Bu da
ne demek? Şimdi şu... ..... dini yok mu? Elbet teki var! Her insanın bir dini olduğu gibi. Fakat şu adamın dini İslâm da öbürünün kimeselä Komünizm. Keza finca devletin dini Liberal-kapitalizm, öbürününki Sosyalizm yahud Demokrasi, bir diğerininki Yahudilik de şununki de Islam. Dinsiz...... demek, nämevcud devlet demekdir. O halde bize izah ediniz ey Nizamin sähibleri ve bekçileri niçin devletin hukuki, siyasi, iktisadi, ictimai nizamlar Demokrasiye, Liberalo-kapitalizme, Sosyal-Demokrasiye, v.s. müstenid olabiliyor da bir tek....... müstenid olamıyor, bunun için faaliyet gösterilmesi memnu oluyor? Yani bu memnuiyetin sebebi ne? Makul bir sebeb gösterin! Evet Demokrasiye, Liberalo-kapitalizme, Sosyal-Demokrasiye, Komünizme, Hristiyanlığa, Yahudiliğe hürriyet, İslam'a esaret! Lakin anlayalım, niçin?
İSLAM SAN'ATINA VARINCAYA KADAR
Şu devletin radyosundan, televizyonundan hergün her saat yapılan musiki neşriyatına bakın. Kimi fuhşu, kimisi içkiyi, kimisi cinsi sapıklığı, kimi eşini aldatmayı, sadakatsizliği, kimisi menfäatperestligi, kimisi para düşkünlüğünü, kimisi sefähan kimisi maddiyatçılığı, kimisi Mülhidliği, kimi herşehriliği ("cosmopolitisma"), kimisi İnsaniyetçilği, kimisi putperestliği, kimisi şehvetperestliği, kimisi kadına tapınışı, kimisi Sosyalizmi, ilh... göklere çıkarıyor. Hepsi serbest, hepsinin propagandası yapılıyor. Lakin memnu olan tek şey var: Allah aşk ifäde, Allah'a yönelişi medih! Yani laik denile öbür herşey telkin edilebiliyor, fakat Allah sevgin asla! Klasik musikimizin ekseriyeti ilahilerden bilavasita Allah, Resul, İslâm sevgisini dile getiren bestelerden müteşekkildir. Onlar bile ayıklanır da sadece dilbere yakılmış şarkılar çalınır. Fakat niçin Niçin onlar taptıkları parayı, kadını, şehveti, maddeyi şarkılaştırıp resmi neşir vasıtalarıyla telkin edebiyorlar da biz Müslümanlar da Rabbımıza sevgimiz ayn väsitayla herkese telkin edemiyoruz? Dinse onlarınki de din! Herkesin dini kendine göre... Benim Allah'a ubudiyet itikadım onların hoşuna gitmiyorsa, onların şehveti, maddeyi, eğlenceyi, kadını, cins aşkı, sefahati putlaştırmaları da beni rahatsız ediyor. Niçin bu hak onlara tanınıyor da bize tanınm yor? Müsivät nerede? Hukuk nerede? Gayri İslâm" in niçin herşeyi serbest te İslâm'ın san'atine varıncaya kadar herşeyi memnu?
Siz bir Kemalistsiniz, siz Sosyal-Demokrat, siz Liberal... Hepiniz bu sıfatlarla siyasi hayata iştirak ede bilirsiniz! Ya siz? Müslüman! Size Müslüman sıfatıyla siyasi hayata iştirak etmek memnudur! Pekälä ama niye? Ben Müslümanım; binaenaleyh hayatımın her Anında bir Müslüman gibi yaşamak isterim.
BU KORKUNUN SEBEBİNE?
Benim her fillim, mensub olduğum İslâm'ın bir ifadesi olacaktır yahud en azından öyle olmasına gayret edeceğim. Yoksa benim Müslümanlığım neye yarar Nizam bize ne diyor: Müslümansan siyasetle iştigal edemezsin! Ya öbürleri iştigal edebiliyor da biz niye iştigal edemiyelim? Etmek istiyorsanız Müslüman değil de başka bir sıfatla iştigal ediniz! lyi ama ben Liberalo-kapitalist yahud Sosyal-Demokrat değilim ki bu fikriyatların fark alanı içinde ve o etiketle fail yet göstereyim! O halde bu işle uğraşmayın! Nasıl olur? Biz bilmiyor muyuz ki: Benim siyasetle işim yok demek, benim hayatta işim yok demekdir! Siyasetle hayatımız öylesine içiçe! Şimdi bizim ha yatla işimiz olmayacak mı? Yani Müslümana hayat hakkı yok mu? Hani sizin bir Cihânşimul İnsan Hakları Beyannameniz vardı? Sizin ipinizle hiç kuyuya inilmez mi? Müslümana hayât hakkı yok! Lakin bir kere izah ediniz niçin? Niçin Müslümana
Ya Müslümanım ve yaşıyamam, ya yaşıyacağım fakat mürâice, İslâm'ı gönlüme habsederek, ya da... Ya da? Ya da İslâm'ın masoni tefsirini kabul edeceksin! İslâm'ın masoni tefsiri mi, bu da ne? İslâm'ı laikleştirin! İslâm'ın sadece uhrevi hayâtla alâkadar hükümler ihtiva ettiğini ve dünyâ hakkında hüküm vaz' etmediğin kabul edin! Mâvi-Yıldızın Haç'a kabul ettirdiğini Hilâl de kabul etmeli! Câmie girerken sarık bağlayın, Meclise gelirken şapka giyin! Câmie girin ve İslâm şu dört duvarın arasındadır deyin, sonra da dışarı çıkın artık burada İslâm'ın işi yok, İslâm orada kaldı deyin! Fakat, fakat İslâm hayât dini değil mi? Hayır, o, ölüm dini! Fakat, fakat o ölüm dünyâsının kapısı bu dünyâda, hayât dünyâsında değil mi? Kime ne? Ve lakin biz Cehennem'den korkar ve Cennet'e girmek isteriz... Hâlbuki Cennet'i biçmek için dünyâyı ekmek lâzım... Yâni tarla burada, meyva orada... Sonra dünyayı kaybedersek, âhireti de kaybederiz...İslâm dünyâda varlık göstermezse, Müslüman yetişir mi, Müslüman kalır mı? Tarla başkasının olunca nasıl İslâm tohumu serpilip Müslüman yetiştirilebilir? Müslüman olmayınca Cennet de kaybolur... Cennet'miş, Cehennem'miş!.. Sizi hayâta dâvet ediyoruz; yaşayın diyoruz; fakat siz ölümü tercih ediyorsunuz. Seçin orası mı, burası mı? Ahiret mi, dünyâ mı? Ölüm mü, hayât mı? Hayât, hayât diyorsanız İslâm'ı budaya- caksınız. Şurasından, burasından... İslâm'ı inkılâbci özünden tecrid ediceksiniz. Şu ....... denilen kokuşmuş, çürümüş parçayı kopardınız mı artık mes'ele kalmaz.. İşte size cıvıl cıvıl, hayât dolu bir İslâm! Artık size de hayât hakkı var. Ya ölün, ya da İslâm'ı masonlaştırın!
NE NEYE MUHALIF?
Üç şıktan biri... Başka tercih hakkın yok! Fakat niye yok? Efendim, kanunlar, Anakanun, Demokrasi, halk hâkimiyeti, halkın rızası... Halk... Halk mı? Yâni şimdi İslâm memnu çünkü halk öyle istiyor...
İslâm niye memnu? Efendim, Anakanun, Kemalist inkılâblar... Kemalist inkılâblar mı? Bittabii kemalist inkılâblar, halkın iradesinin ifadeleri... Halkın rizâsı ve kemalist inkılâblar... İslâm memnu çünkü halkın rızasına müştenid kemalist inkıläblar öyle emrediyor... Elbette! Ya halk noksansız İslâm'ın memnuiyetini istemezse? O zamân ne olacak? Yine Kemalist inkilâblar mucibince mi hükmedilecek? Yoksa Kemalist inkilâblar halkın irâdesinin üstünde mi? Kim demiş? Elbetteki değil! Lakin zâten böyle bir hâl muhâl bir hâldir. Muhâldir, çünkü Kemalist inkilâblarla halkın irâdesi aynı şeydir! Hiçbir zaman biri diğerine muhalif olamaz!
BUYRUN HALKA SORUN !
Sahi İslâm gayr-i meşru mu? Elbette! Amennâ! Lakin bir kelime, bir tanecik!.. Ne? İsbâtı? Nasıl isbâtı? İtikadınızca meşruiyetin menşei halkın rızası, halk ekseriyetinin arzusu değil mi? Elbette! Öyleyse ne olur halka bir referandumla şu suâli tevcih ederek İslâm'ın gayr-i meşruiyetini cümle âleme isbât ediniz de siz de, biz de rahatlıyalım: "İslâm'ın bütün vecheleriyle (hukuki, iktisadi, idâri, askeri, içtimâi, ruhi, uhrevi, bedii, ilmi, harsi, âilevi, siyasi, ahlâki, v.s.) noksansız öğrenilmesinin ve öğretilmesinin, tebliğinin kanunen memnu kılınmasını tasvib ediyor musunuz?" Hodri meydân! Serbest, hür, aksi propagandaya imkân veren bir referandumla bu suâli sorun, biz de cevabının neticelerine seve seve katlanalım. Müesses nizâmın meşruiyetinin, menşei, temeli, esâsı nedir? Sizce, akaidinizce, bütün kanunların, hakkın, hukukun, esâs istinâdgâhı nedir? Halkın rızası, halk ekseriyetinin arzusu, halkın irâdesi değil mi? O hâlde mecbursunuz! Halka bu cân alıcı suâli tevcih etmiye mecbursunuz!
İslâm zindanda!
İslâm prangali!
Türkiye de Müslümanların Gulag'ı! Fakat niçin?
Niçin, niçin?
23 şubat 1978 / 6. sayı.
hâşiye : bugünlere baktığımızda da eleştiri yapılan o dönemin ecevit türkiye'sinden bu yana pek bir fark yok hatta bilhassa harun yahya ve fetö krizleri gibi -yaklaşan ismailağa ve süleymancılar.- daha da kötü bir halde. kemâlist tc ise hala daha 5000 peşmerge peşinde.
eğer cahil, faziletini inkar etse şaşılır mı? ebu cehil, ahmed-i muhtar'a inandı mı?
felek, cahili yüce makama geçirse şaşılır mı? terazi daima hafifi yukarı çıkarır.
gaddar feleğin işi ezelden beri böyledir ki gülün yatağı diken olur, dikenin gül bahçesi.
bâki / divân.
https://kizillkara.blogspot.com/2024/08/turkiyede-islam-nicin-prangal-sura.html
DEMOKRASİNİN TARİFİ NEDİR?
Tabii, hukuki nizâm, Anakanun, kanunlar, v.s.! Pekâlâ! Lakin müesses hukuki nizâm İslâm'ı zindana atma hakkını nereden, kimden, hangi merciden almaktadır? Bittabii Demokrasi! Halkın rızası! Kavmi hâkimiyet! Yegâne efendi olan halk! Hâkimiyet bilâkayd-ü şart halkındır! Meclis! Halkın irâdesini temsil eden..... Meclis!.. Müesses nizâmda kabul edilen Demokrasi târifi nedir? "Demokrasi, halk ekseriyetine müstenid idâre tarzıdır, hükümet şeklidir". Halkın iradesi nasıl tecelli edecek, ekseriyetin rızâsının ne olduğu nasıl anlaşılacak? Hür intihâbâtla! Serbestçe sandık başına giderek! Toparlıyalım: Teşkil edilecek muayyen bir hey'et tarafından bir anakanun layihası hazırlanacak, bu lâyiha Kurucu Meclis'de kabul edilecek ve halk reyine de arz edilip onun tasvibine mazhar olunca meşruiyet kebbedecektir.
İmdi, asrın başını bırakalım ve daha yakınlara gelelim. Başda, hür intihâbât ile halkın ekseriyetinin rizâsını kazanmış bir iktidar vardır. Bu iktidar, Türkiye'de Liberâlo-kapitalizmin kökleşmesinde büyük payı olmakla bizim de derin nefretimizi hakk etmiş bir siyasi firkanın teşkil ettiği hükümettir. Mâmâfih Müslümanlar üzerinde tatbik edilen Mâvi Engizisyon zulmünü birazcık gemlemiş, Müslümanlar üzerinde biteviye estirilen tedhiş havasını birazcık yumuşatmış bir iktidar görünüşü içindedir. Ve bu kadarcığı da Beynelakvâm Yahudiliği çileden çıkarmaya kâfi gelmişdir. Halbuki biçârelerin yaptığı, İslâm'a taviz verir gibi görünüp tam bir münâfik tâbiyesiyle, Mason tâbiyesiyle İslâm'ın hepten kökünü kazıyacak Liberâlo-kapitalist âletnizâmını tahkim etmekdi. Olsun!. Bir hileyle bile olsa Müslümanlara birazcık rahat nefes aldırmak.. bekcilerini çıldırtmışdır. Ve işte bir darbe-i hükümet! Hem de neyin, kimin nâmina? Demokrasinin, halkın nâmina! Hangi hakla? Demokrasinin muhafazası,
... hâkimiyetin tesisi! Ya bu hükümet halkın rizâsına, itimâdına mazhar olmuş demokrat bir hükümet değil mi? Hayır, Demokrasiye, halka ihanet etmişdir, halkın rızasını temsil etmemektedir, tek kelimeyle artık meşruiyetini kaybetmişdir! Öyleyse ne âlâ! Lakin artık halkın rızâsına sahib olmadığını, Demokrasiyi çiğnediğini kim tâyin etmişdir? Serbest intihâbât yapılmış, iktidarın halkın rızâsına sâhib olmadığı tesbit edilmiş, ama icrâ-i hükümet edenler o intihâbât neticesine rağmen iktidara zorla sarılmış, iktidarı gasb etmiş midir? Hayır, bilakis serbest intihâbâtla, ekseriyeti temsilen işbaşındadır ve o sıradaki efkâr-ı umumiye onun yanında bulunmaktadır. Tabii şu birkaç tahrikkâri, efkâr-i umumiye kabul etmezseniz!.. Öyleyse kim, evet kim iktidârın meşruiyetini kaybettiğine karar vermişdir? Siz.. Sâdece ve sadece siz! Siz, yâni......, ihtilâlciler... Siz, yâni kuvvet, zor! Müesses nizâm muvacehesindeki hukuki değil, kaba! Hayret! Meşruiyetini kayb ettiğini iddia ettiğiniz hükümet, serbest intihâbâtla halkın ekseriyetinin rızâsına mazhar olarak işbaşına gelmişdir ve meşru olduğunu iddia eden, iktidarın meşruiyeti teranesini ağızdan düşürmiyen, güyâ sırf meşruiyeti tekrar tesis etmek üzere harekete geçen, ihtilal yapan sizin meşruiyetinizin tek istinädgå var: kuvvet! Muhasımınıza kahredici nisbette fäik kuvvet! Demokrasiyi tesis... Demokrasiyi ihtilälle, kaba kuvvetle tesis! Hayret! Demokrasi ve ihtiläl... Demokrasi ve kaba kuvvet... Bizimkini bırakın ya, sizin Demokrasi tarifiniz bu muydu?
REY SAHİBİ TİRİL TİRİL TİTRERKEN..
Ve siz kendi adamlarınıza bir anakanun layihâ hazırlatıyorsunuz...... mürekkeb bir Kurucu Meclis teşkil ettiriyorsunuz. Anakanun layi hast bu meclisce kabul edilerek halk tasvibine arz ediliyor... Sebeb? Halkın rızasına, itimadına sahib olduğunuzu, yani bizzat kendi Demokrasi tarifiniz mucibince meşruiyetinizi isbat edeceksiniz. Hiç olmazsa bu safada bizzat vaz'ettiğiniz kaldeye, bağlı olduğunuzu iddia ettiğiniz umdeye riayetkar mısınız? Bunun için hiç olmazsa serbest, hür intihabât yaptırmanız lazımdı. Bunu olsun yaptınız mi? Ne gezer! Bütün memleket sathında tam bir tedhiş havası vardır. Daha pek az evvel halkın ekseriyetinin rızasına sahib feka idarecileri, mensublari hapishanelerdedir. Dar ağaçtan kurulmuşdur. İhbarlar her sempatizana, binäenaleyh halkın ekseriyetine korkulu günler yaşatmaktadır. Muhalif bütün neşriyat uzuvları susturulmuşdur. Ve şimdi hikim kuvvet, tek tarafl, kesif bir propaganda yapmakta,... de häli kalmamaktadır. Teklif ettiğiniz kanun metni hakkında hiçbir aleyhde propaganda, tenkid imkânı yoktur. Ve halk sandık başında reyini...... kullanmaktadır. Şu ahväl ve şeräitte kim sadece vicdanının sesini dinliye- rek rey verebilmişdir? Rey sahibi biçare, korkudan tiril tiril titremektedir. Haydi reyler verildi... Peki reyleri kim sayacaktır? Yine sandık başlarında bulu- nan kendi adamlanınız!
HANGI NİZAM MEŞRU?
Bu... hangi memleketi tedâi ettiriyor? Sovyetler Birliği'ni! Sovyetler Birliği'nde intihābāt... Şuna rey vericeksiniz, buna evet diyeceksiniz! Haydi sandık başna! Bu halkla iştişâre mi, yoksa halka tâlim yaptırma mı?... Ve netice hep evet! Hayır diyen yok mu? Kimin haddine düşmüş! Burada intihābāt.... Serbest, hür intihabat! Ve Demokrasi... Sakın bu bir Halk Demokrasisi olmasın? Ve netice: yüzde şu kadar evet. Hurra! Anakanun kabul edilmişdir. Bir kere daha hurra! İslâm mahkum edilmişdir. Evet İslâm! Zira mahud ana kanun laikliği başta ettiği gibi, bununla da kalmamış, laiklik aleyhinde tek kelam etmeği memnu kılmış, her hälükärda İslami nizamı anlatmaya gayri meşru ilan etmişdir. Pekala niçin laiklik bir tabudur, doğruluğu yanaş münakaşa dahi edilemez ve İslam her an länetlenmesi icab eden bir fikriyätte? Efendim, Ana kanun! Ya Anakanun? Efendim, halkın rızası! Anakanun, anakanun, anakanun... Ve bu kanun, halkın iradesini tecelli ettiren,.....hakimiyetin alamet-fârikası olan, işte şu vetirenin neticesinde doğan bu kanun, ana kanun, esâs kanun, Nizamın herşeyinin temeli, istinadgah olan kanundur! Ve bu nizam, hukuk nizam, hukukun üstünlüğüne müsteni nizam, meşru nizamdır! Meşru nizam mı? Yani Nizam meşru mu? Bizim şeniyette ne menem şey olduğu nu bildiğimiz Demokrasi tarifine nazaran değil de, hiç olmazsa bizzat Nizamın sähiblerinin, bekçilerinin onu tarifince olsun meşru mu?
KURUN DARAĞAÇLARINI..
Daha yakınlar... Yine halkın büyük ekseriyetle işba sna gelmiş bir iktidar... Ve äniden bir ittihâmnâme! Siz, şöyle böylesiniz... Ya şunları, şunları yaparsanız, ya da def olur gidersiniz, iktidarı biz teslim alırız! Siz mi? Siz de kimsiniz? Yoksa halkın iradesini bizden daha iyi temsil eden bir merci mi? Halkın iradesi mi? Ne halkın iradesi? Ha evet siz kuvvetsiniz! Sadece kuvvet! Ve bir kuvvet muhâsebesi... Top, tüfek, tank, tayyâre herşey onlarda! Ya biz? Sıfır! Haydi öyleyse bize pılımızı pirtimiz toplayıp usulca sıvışmak düşdü. Ve filâncalar icra-i hükümete başlar. Bunlar halkın iradesiyle mi buraya geldi? Ona ne hacet! Kuvvet emretti ya! Kimin nâmina emrediyor bu kuvvet? Bittabii halkın! Halk öyle istiyor! Halk mı? Sahi siz halka danışdınız mı? Danışmaya ne hacet! Görmüyor musunuz temsilcisi değil, sanki teessüdü mübarekler! Ve Kuvvet emrediyor: Anakanunun şu şu maddeleri Demokrasiye mugayirdir, Efendimiz halkın canını sıkıyor... Değiştirilsin! Tebdil ve tagyir. Şunlar şiddet kullanarak Anakanunu tebdil ve tagyire yeltenmişlerdir. Haydi açın zindan kapılarını, kurun dar ağaçlarını! Niye! Dedik ya Demokrasiyi ihlal, halkın iradesini çiğneme, Anakanunu zorla tetdil ve tağyire teşebbüs, v.s., v... Ya siz? Evet siz yani Kuvvet?.. Ha, siz halkı temsilen hareket ediyordunuz değil mi? Ve gelsin Nizam'n herşeyinin temeli olan yeni anakanunlar, gitsin eskiler, eskinişler... Eskimişler mi? Niye eskimişler? Ha siz dediniz ya; bu da tabi kafi sebeb!
İslam memnu! İslâm gayr-i meşru! Sebeb? Efendim, Mukaddes Anakanun, kanunlar, v.s... Anakanun mu? Efendim, halkın rızası Tek meşruiyet mense, meşruiyet kıstası olan Halk!
BU KADARCIK KUSUR...
İslâm gayr-i meşru... İslâm memnu... Ya niye? Efendim, kanunlar... Kanunlar mı? Bittabii kanunlar, kanunun hâkimiyeti, kanuna bağlılık... Herşey kanunla, kanuna göre! Hepimiz kanunlara uyacağız! Ya kanunlar neye uyacak! Anakanuna! Ya Anakanun? Bittabii halkın rızâsına! Ya!.. Neyse Efendim, ötesini bırakalım... Yâni, biz şimdi, kanunlara riayet etmekle mi mükellefiz? Mükellef mi? O niye o? Neyse ötesini bırakalım dedik ya! Kanunlara riâyetkâr olacağız; sen buna bak! Pekâlâ biz riâyetkâr olalım ve imânımızı susturalım, İslâm'ı yaşamaktan ve tebliğ etmekden vazgeçelim; ya herkes de riâyetkâr olacak mı? Ona ne şübhe! Kanuna mugayir hareket ettiğimizi kim tesbit edecek? Tam müstakil mahkemeler! Ya bu mahkemeler kimi temsil ediyor? Bittabii halkı! Yâni bunlar anakanuni müesseseler... Anakanun mu? Ha onu bırakacaktık değil mi? Pekâlâ mahkemeler... Hem de tamamen müstakil mahkemeler! Mahkemeler... Şu küçük mahkemeler mi? Hayır, hayır büyükler! Ne de olsa küçükler, mâzurdurlar! Ne demek? Hâşâ Efendim, hâşâ! Ne rüşveti, ne haksızlığı, ne su-i istimâli, ne keyfiliği, ne iltimâsi, ne adaletsizliği! Kim demiş kanunu keyfince tefsirler, evvelä mahkum edip sonra kılıf uydurmalar, yalancı şahidler, düzmece ehl-i vukuf raporları, göstermelik muhakemeler! Ne haddimize Efendim! O düpedüz yalan, uydurma, mesnedsiz ithamları edeceğimize dilimiz kurusun! Bâzı aksaklıklar olacak tabil Sanki kadilar kusursuz muydular? Ne demiş. ler: Bu kadarak kusur kadı kızında da olur! Insan bu, melek değil! Sonra, dedik a, küçükler, mazur durlar! Ya büyükler? Elbetteki onlar da müstakiller, bitaraflar, sadece ve sadece kanunu tatbik ediyor. lar... Hem de herkese müsåvice! Nokansizca! Müsavice mi, noksansızca mı? Ya şu kızıl muallim cem'iyeti anca cür işledikden, kan dökdürdükden, merikanunlara açıkça muhalefet ettikden sonra kapatinca nasıl birkaç gün içinde Şura-Devlet'in kararıyla tekrar açılıverdi? Evet, Şura-i Devlet! Filanca "mürteci" hükümetin, filânca "mürteci" idârecilerin Kızlar aleyhine bütün icrââtında hükümsüz bırakan Şura-i Devlet! Şu Dönme, radyoyu, televizyonu Yahudi älet-fikriyati Komünizmin emri ne verip te sonra oradan atılınca açtığı dava birkaç günde neticelendirilip idari muamele hükümsüz bırakılmadı mı? Ya şu müstehcen filmler? Sansür heyeti muzırdır diye men' ediyor, Şura-i Devlet değil diyor! Yani Nizamın hukukçuları ahlâk meselesine, ruhiyata, içtimaiyata da bihakkın vakıflar, öyle mi? Terakkiperver misin, filânca mürteci hükümetin gadrine mi uğradın, aç bir dâvá, birkaç günde bütün idari muâmeleleri hükümsüz bıraktırsın! Öbür davacılar da nice zaman sıra bekliyedursun...
HELE BİR BAKIN ŞUNLARA....
Kanundar herkese müsâvi tatbik edilir? Herkese mi? Ya mesela Komünistlere niye tatbik edilmiyor? Komünizmi memnu kılan bilmem kaç tane kanun yok mu? Hatta Komünizmi değil, sınifi mücadeleyi bile memnu kan kanun hükmü var. Bu hesaba göre de bilavista Komünist propagandası yapan şu kadar fırka, cemiyet, kimse, sefi mücadele fikrine sâhib çıkan şu Sosyal-Demokrat fırkasının de memnu olması ve faiyetlerinden dolayı hesaba çekilmesi icab etmez miydi? Bu memlekette şu kadar sene Komünizm propagandası yapmaktan şu kadar kimse mahkum olmadı mı? Ya şimdi kanunlar değişti de onun için mi binlerce, evet binlerce Komünist kitabı bütün kitâbcı camekân ve rafların dolduruyor, onlarca Komünist gazetesi neşrediliyor, hergün Komünizm nutukları atılıyor, Komünist gövde gösterileri yapıyor, 5-6 tâne "kanun"" ve bilmem kaç tâne de gizli Komünist fırkası, Komünist cemiyeti failliyet gösteriyor? Nümayiş yaptığı meydanı şu kadar ölü, şu kadar yaralıyla Kız Meydana çeviren şu Kızıl Sendikaya tatbik edilicek hiçbir kanun maddesi yok mu? Ya aynı şeyi bir Yeşil Sendika yapmış olsaydı?
Demek kanunlar herkese müsâvi tatbik ediliyor! Şu refâh içinde yüzen iri sermâyedârlara, yüksek mâliyecilere de mi? Kanun hâkimiyeti varsa ve herkese de müsâvi edilecekse, niçin şu Mason mahfilleri, Rotary, Lions Klübleri kapatılmıyor? Bunlar hem beynelakvâm, hem de gizli cem'iyetler. Yoksa cem'iyetler kanunu bu hususları cürüm addetmiyor mu? Yâni şimdi dünya çapında faaliyet gösteren bir İslâm cem'iyetinin Türkiye şubesi açılabilir mi? Hayır! Niye olmuyor? Çünkü o İslâm! İşte Nizâmin temel düsturu: Fransızların tâbiriyle dâimâ çifte siklet, çifte mikyâs ("tou-jours deux poids et deux mesures")! Onlar Mason Beynelakvâmina, Sosyalist Beynelakvâmina, fevkalâde derecede gizli beynelakvâm cem'iyet Bilderberg Group'a, Kızıl Dünyâ İşçi Sendikasına, Kızıl Dünya Muallim Sendikasına, Kızıl Dünya Gençlik Federasyonuna âzâ olabilirler, fakat biz Sebeb? Çünkü siz Müslümansınız, onlar değil! Mâvinin her tonu, yâni Sarı, Pembe, Kızıl câiz, fakat sıra Yeşile geldi mi; ne münasebet!
.....
MEMLEKETİ PEŞKEŞ ÇEKMEK!
Kanunlar herkese müsâvi tatbik edilir... Pekâlâ mer'i kanunlar içinde hıyânet-i vataniyeyi bir cürüm addeden hiçbir hüküm yok mudur ki, Müşterek Pazar ihaneti cezasız kalmaktadır? Yoksa Müşterek Pazarın, tesisi hemen hemen tamamlanmış bulunan Avrupa Birleşik Devletleri'nin nüvesi olduğunu bilmiyor musunuz? Yoksa Müşterek Pazar'a âzâ olmanın, Avrupa Birleşik Devletleri'nin bir eyâleti olmayı kabul etmek mânâsına geldiğinden bihaber misiniz? Nasıl oluyor da Türkiye'yi Müşterek Pazar'a sokan muâhedeyi imzâ eden siyasiler hiyânet-i vataniye cürmüyle muhakeme edilmiyorlar? Memleketi bir başka devlete peşkeş çekmek, bir yabancı devletin eyâleti hâline gelmeyi kabul etmek, elbetteki bila-vâsita devletin varlığına kasdetmek, istiklâli yok etmekdir. Bu da hıyânet-i vataniye değilse, bu tâbirden kasdedilen mânâ ne?
ÇÜNKÜ BİZ MÜSLÜMANIZ!
Mer'i kanunlar hükmünce, silâhlı mücadeleye, dâhili harbe ve isyâna dâvet azim bir cürüm değil midir? Öyleyse Allah'ın her günü neşriyatlar 'le, sloganlarıyle, taşıdıkları bandrollarla, nutukla..rıyle halkı silahlı mücadeleye, isyâna, dâhili harbe dâvet eden Komünistler niçin susturulmamakta, tecziye edilmemektedir? İnanmıyorsanız söyleyin, isbât edelim! Ya şimdi biz de müesses nizâmın bizzât vaz'ettiği meşruiyet kıstasınca kaybettiğini, mevcud devletin.......... etsek, bize de müsâmaha mi ediceksiniz? Asla, değil mi? Çünkü biz Müslümanız, onlar değil!
SUS BE BİRADER SUS !
Kadınlar çırılçıplak teşhir edilebiliyor, çıplak resimleri mecmualarda neşredilerek para kazanılabiliyor, irzları parayla satılabiliyor ve bütün bunlar serbest oluyor da bir kadının tesettüre riâyet ederek dolaşması memnu oluyor! Müstehceniyet serbest, hayâ memnu! Ya mer'i kanunlarda müstehceniyeti tecziye eden hükümler yok mu? Elbetteki var! Öyleyse niçin şu müstehcen olduklarının münâkaşa edilmesi bile abes neşriyât, filmler ve kıyafet cezâsız kalıyor? Bu memlekette kanunların bütün üf'ulesi Müslümanları ezmek midir? Müsâvât nerede?
Sus be birâder sus! Şimdi de adâletten mi şübhe ediceksin? Dilin kurusun!
VAVEYLA DİN İSTİSMARCISI !
Dinin istismarı memnu ve en ağır şekilde cezalandırılır... Din... İstismâr... Dinden kasdedilen mânâ ne? Elbetteki Yahudilik, Hıristiyanlık, Budizm, İslâm dindirler. Lakin Yahudi âlet-fikriyâtları, Liberâlo- kapitalizm,
Radikalizm, Sosyal-Demokrasi, Komünizm, Masonluk da dindirler, daha doğrusu âlet dindirler. Sanki Demokrasi de, ....... de birer din değil mi? Öbürlerinin bu berikilerden farkı ne?
Niçin sadece Allah akidesini temel alan fikriyâtlara din denilsin? Zâten fikriyât = din'dir. İmdi, dinin istismarı ne demek? Herhangi bir fikriyâttan samimiyetsizce, mürâice istifâde etme, onun fikirlerini kötüye kullanma, kendi haris emellerine, menfaatlerine onu âlet etme din istismarı tâbiriyle tavsif edilmeliydi. Lakin kendilerini kadir-i mutlak, âlim-i mutlak ilân eden asri vaz'ı-ı kanunlar, din istismarı deyince, sâdece ve sâdece İslâm'ın istismarını kasdediyorlar. Bir Müslümanın İslâm'ın istismar edilmesine gönlü râzı olabilir mi? Ne münâsebet! Lakin mantıksızlığa bakın ki İslâm'ın istismarından kanun önünde mes'ul tutulanlar yine bu fikriyâtın sâlikleri! İslâm'a, onun bütün hükümlerine ihlâsla imân etmişsiniz ve imânınızı yaşamak, onun diğer fikriyâtlara samimi olarak inandığınız fâikiyetini ifâde etmek istiyorsunuz... Hemen bir vâveylâ: din istismarcisi! Hayret! Pekâlâ, filânca zât Sosyal-Demokrasi dininin samimi bir sâliki ve fikriyâtını tebliğ etmekte... Şimdi bu zât Sosyal-Demokrasinin istismârcisı mı? Sakın vâveylâcıların zihninde dini istismâr, dine muhlisâne merbudiyet olmasın? Yâni şimdi Kemalizmin her samimi mü'minine siz Kemalizm istismarcısı mı diyeceksiniz? Ve lakin denmiyor... Onlara denmiyor. Ya onlara denmivor da ne diye Müslümanlara deniyor? Acabâ bu garåbeti, hangi akıl, iz'ân, mantık fakirinin eseri?
AKIL DAĞITILIRKEN SİZ NEREDEYDİNİZ?
Ben samimi bir Müslümanım. İslami olan her hükmün doğru, her emir ve nehyin hakk olduğuna inanıyorum. İmdi ben onun herhangi bir hükmünü ilan veya müdafaa etsem istismarcı oluyorum! Fakat su zât meselâ Mason veya Liberalo-kapitalist yahud Sosyal-Demokrat, yani Müslüman değil... İslâm'ın cân düşman bir dine bağlanmış... Öyle olduğu halde kalkıyor zehir kusduğu konuşmasını İslam'dan naklettiği birkaç cümleyle süsliyerek cazib hále getiriyor. Yani bu zât zehrini İslâm'ın altın kupasında ikram ediyor. Allah diyor, Resul diyor, İslâm diyor... İslâm liberaldi, insâniyetçidir, sosyalisttir, demokratte diyor. Peki İslâm'dan bu adama ne? Senin İlâhın para, menfäat, kår... Seninki İnsaniyet. Seninki "ezri ve ebedi Madde". Seninki halk. Resulleriniz Spinoza'dır, Ricardo'dur, Anderson'dir, Martinez'dir, Marx'tir, Lassalle'dir, ilh... "Toprak reformu İslâm'ın gereğidir." Bunu söyleyen de kim? Bir Müslüman mı? Ne gezer! Beynelakvâm Sosyal Demokrasinin Türkiye önderi! Ve bu adam kalkmış Islām nâmına fetva veriyor! İslam'ın hangi sâhada neye hükmettiğinden size ne? Siz kendi fikriyatınız ne hükmetmiş onu söyleyin. Ne hakla kendi fikriyatınızın hükümlerini Resulullah'ın (s.a.v.) ağzından söylüyorsunuz? Müslüman bu hälden nefret ediyor ve sizin dininiz size, bizimki de bize, ne siz bize läzımsınız, ne de biz size diyor. Kendi fikriyatının herhangi bir hükmünü haklı çıkarmak için müraice mesela Marx'ı âlet etmek aklının ucundan bile geçmiyor. Hâle bakın ki buna rağmen onlar din istismarcısı değil de, şu muhlis Müslüman din istismarcı sil Allah herkese akıl dağıtırken siz neredeydiniz?
ANLAYALIM; NİÇİN .....
Laiklik... Devletin içtimai, iktisadi, hukuki, v.s. nizamları dini hükümlere istinad ettirilemez... Bu da
ne demek? Şimdi şu... ..... dini yok mu? Elbet teki var! Her insanın bir dini olduğu gibi. Fakat şu adamın dini İslâm da öbürünün kimeselä Komünizm. Keza finca devletin dini Liberal-kapitalizm, öbürününki Sosyalizm yahud Demokrasi, bir diğerininki Yahudilik de şununki de Islam. Dinsiz...... demek, nämevcud devlet demekdir. O halde bize izah ediniz ey Nizamin sähibleri ve bekçileri niçin devletin hukuki, siyasi, iktisadi, ictimai nizamlar Demokrasiye, Liberalo-kapitalizme, Sosyal-Demokrasiye, v.s. müstenid olabiliyor da bir tek....... müstenid olamıyor, bunun için faaliyet gösterilmesi memnu oluyor? Yani bu memnuiyetin sebebi ne? Makul bir sebeb gösterin! Evet Demokrasiye, Liberalo-kapitalizme, Sosyal-Demokrasiye, Komünizme, Hristiyanlığa, Yahudiliğe hürriyet, İslam'a esaret! Lakin anlayalım, niçin?
İSLAM SAN'ATINA VARINCAYA KADAR
Şu devletin radyosundan, televizyonundan hergün her saat yapılan musiki neşriyatına bakın. Kimi fuhşu, kimisi içkiyi, kimisi cinsi sapıklığı, kimi eşini aldatmayı, sadakatsizliği, kimisi menfäatperestligi, kimisi para düşkünlüğünü, kimisi sefähan kimisi maddiyatçılığı, kimisi Mülhidliği, kimi herşehriliği ("cosmopolitisma"), kimisi İnsaniyetçilği, kimisi putperestliği, kimisi şehvetperestliği, kimisi kadına tapınışı, kimisi Sosyalizmi, ilh... göklere çıkarıyor. Hepsi serbest, hepsinin propagandası yapılıyor. Lakin memnu olan tek şey var: Allah aşk ifäde, Allah'a yönelişi medih! Yani laik denile öbür herşey telkin edilebiliyor, fakat Allah sevgin asla! Klasik musikimizin ekseriyeti ilahilerden bilavasita Allah, Resul, İslâm sevgisini dile getiren bestelerden müteşekkildir. Onlar bile ayıklanır da sadece dilbere yakılmış şarkılar çalınır. Fakat niçin Niçin onlar taptıkları parayı, kadını, şehveti, maddeyi şarkılaştırıp resmi neşir vasıtalarıyla telkin edebiyorlar da biz Müslümanlar da Rabbımıza sevgimiz ayn väsitayla herkese telkin edemiyoruz? Dinse onlarınki de din! Herkesin dini kendine göre... Benim Allah'a ubudiyet itikadım onların hoşuna gitmiyorsa, onların şehveti, maddeyi, eğlenceyi, kadını, cins aşkı, sefahati putlaştırmaları da beni rahatsız ediyor. Niçin bu hak onlara tanınıyor da bize tanınm yor? Müsivät nerede? Hukuk nerede? Gayri İslâm" in niçin herşeyi serbest te İslâm'ın san'atine varıncaya kadar herşeyi memnu?
Siz bir Kemalistsiniz, siz Sosyal-Demokrat, siz Liberal... Hepiniz bu sıfatlarla siyasi hayata iştirak ede bilirsiniz! Ya siz? Müslüman! Size Müslüman sıfatıyla siyasi hayata iştirak etmek memnudur! Pekälä ama niye? Ben Müslümanım; binaenaleyh hayatımın her Anında bir Müslüman gibi yaşamak isterim.
BU KORKUNUN SEBEBİNE?
Benim her fillim, mensub olduğum İslâm'ın bir ifadesi olacaktır yahud en azından öyle olmasına gayret edeceğim. Yoksa benim Müslümanlığım neye yarar Nizam bize ne diyor: Müslümansan siyasetle iştigal edemezsin! Ya öbürleri iştigal edebiliyor da biz niye iştigal edemiyelim? Etmek istiyorsanız Müslüman değil de başka bir sıfatla iştigal ediniz! lyi ama ben Liberalo-kapitalist yahud Sosyal-Demokrat değilim ki bu fikriyatların fark alanı içinde ve o etiketle fail yet göstereyim! O halde bu işle uğraşmayın! Nasıl olur? Biz bilmiyor muyuz ki: Benim siyasetle işim yok demek, benim hayatta işim yok demekdir! Siyasetle hayatımız öylesine içiçe! Şimdi bizim ha yatla işimiz olmayacak mı? Yani Müslümana hayat hakkı yok mu? Hani sizin bir Cihânşimul İnsan Hakları Beyannameniz vardı? Sizin ipinizle hiç kuyuya inilmez mi? Müslümana hayât hakkı yok! Lakin bir kere izah ediniz niçin? Niçin Müslümana
Ya Müslümanım ve yaşıyamam, ya yaşıyacağım fakat mürâice, İslâm'ı gönlüme habsederek, ya da... Ya da? Ya da İslâm'ın masoni tefsirini kabul edeceksin! İslâm'ın masoni tefsiri mi, bu da ne? İslâm'ı laikleştirin! İslâm'ın sadece uhrevi hayâtla alâkadar hükümler ihtiva ettiğini ve dünyâ hakkında hüküm vaz' etmediğin kabul edin! Mâvi-Yıldızın Haç'a kabul ettirdiğini Hilâl de kabul etmeli! Câmie girerken sarık bağlayın, Meclise gelirken şapka giyin! Câmie girin ve İslâm şu dört duvarın arasındadır deyin, sonra da dışarı çıkın artık burada İslâm'ın işi yok, İslâm orada kaldı deyin! Fakat, fakat İslâm hayât dini değil mi? Hayır, o, ölüm dini! Fakat, fakat o ölüm dünyâsının kapısı bu dünyâda, hayât dünyâsında değil mi? Kime ne? Ve lakin biz Cehennem'den korkar ve Cennet'e girmek isteriz... Hâlbuki Cennet'i biçmek için dünyâyı ekmek lâzım... Yâni tarla burada, meyva orada... Sonra dünyayı kaybedersek, âhireti de kaybederiz...İslâm dünyâda varlık göstermezse, Müslüman yetişir mi, Müslüman kalır mı? Tarla başkasının olunca nasıl İslâm tohumu serpilip Müslüman yetiştirilebilir? Müslüman olmayınca Cennet de kaybolur... Cennet'miş, Cehennem'miş!.. Sizi hayâta dâvet ediyoruz; yaşayın diyoruz; fakat siz ölümü tercih ediyorsunuz. Seçin orası mı, burası mı? Ahiret mi, dünyâ mı? Ölüm mü, hayât mı? Hayât, hayât diyorsanız İslâm'ı budaya- caksınız. Şurasından, burasından... İslâm'ı inkılâbci özünden tecrid ediceksiniz. Şu ....... denilen kokuşmuş, çürümüş parçayı kopardınız mı artık mes'ele kalmaz.. İşte size cıvıl cıvıl, hayât dolu bir İslâm! Artık size de hayât hakkı var. Ya ölün, ya da İslâm'ı masonlaştırın!
NE NEYE MUHALIF?
Üç şıktan biri... Başka tercih hakkın yok! Fakat niye yok? Efendim, kanunlar, Anakanun, Demokrasi, halk hâkimiyeti, halkın rızası... Halk... Halk mı? Yâni şimdi İslâm memnu çünkü halk öyle istiyor...
İslâm niye memnu? Efendim, Anakanun, Kemalist inkılâblar... Kemalist inkılâblar mı? Bittabii kemalist inkılâblar, halkın iradesinin ifadeleri... Halkın rizâsı ve kemalist inkılâblar... İslâm memnu çünkü halkın rızasına müştenid kemalist inkıläblar öyle emrediyor... Elbette! Ya halk noksansız İslâm'ın memnuiyetini istemezse? O zamân ne olacak? Yine Kemalist inkilâblar mucibince mi hükmedilecek? Yoksa Kemalist inkilâblar halkın irâdesinin üstünde mi? Kim demiş? Elbetteki değil! Lakin zâten böyle bir hâl muhâl bir hâldir. Muhâldir, çünkü Kemalist inkilâblarla halkın irâdesi aynı şeydir! Hiçbir zaman biri diğerine muhalif olamaz!
BUYRUN HALKA SORUN !
Sahi İslâm gayr-i meşru mu? Elbette! Amennâ! Lakin bir kelime, bir tanecik!.. Ne? İsbâtı? Nasıl isbâtı? İtikadınızca meşruiyetin menşei halkın rızası, halk ekseriyetinin arzusu değil mi? Elbette! Öyleyse ne olur halka bir referandumla şu suâli tevcih ederek İslâm'ın gayr-i meşruiyetini cümle âleme isbât ediniz de siz de, biz de rahatlıyalım: "İslâm'ın bütün vecheleriyle (hukuki, iktisadi, idâri, askeri, içtimâi, ruhi, uhrevi, bedii, ilmi, harsi, âilevi, siyasi, ahlâki, v.s.) noksansız öğrenilmesinin ve öğretilmesinin, tebliğinin kanunen memnu kılınmasını tasvib ediyor musunuz?" Hodri meydân! Serbest, hür, aksi propagandaya imkân veren bir referandumla bu suâli sorun, biz de cevabının neticelerine seve seve katlanalım. Müesses nizâmın meşruiyetinin, menşei, temeli, esâsı nedir? Sizce, akaidinizce, bütün kanunların, hakkın, hukukun, esâs istinâdgâhı nedir? Halkın rızası, halk ekseriyetinin arzusu, halkın irâdesi değil mi? O hâlde mecbursunuz! Halka bu cân alıcı suâli tevcih etmiye mecbursunuz!
İslâm zindanda!
İslâm prangali!
Türkiye de Müslümanların Gulag'ı! Fakat niçin?
Niçin, niçin?
23 şubat 1978 / 6. sayı.
hâşiye : bugünlere baktığımızda da eleştiri yapılan o dönemin ecevit türkiye'sinden bu yana pek bir fark yok hatta bilhassa harun yahya ve fetö krizleri gibi -yaklaşan ismailağa ve süleymancılar.- daha da kötü bir halde. kemâlist tc ise hala daha 5000 peşmerge peşinde.
eğer cahil, faziletini inkar etse şaşılır mı? ebu cehil, ahmed-i muhtar'a inandı mı?
felek, cahili yüce makama geçirse şaşılır mı? terazi daima hafifi yukarı çıkarır.
gaddar feleğin işi ezelden beri böyledir ki gülün yatağı diken olur, dikenin gül bahçesi.
bâki / divân.
https://kizillkara.blogspot.com/2024/08/turkiyede-islam-nicin-prangal-sura.html
[evvelâ yazdıklarım 5816'ya karşın bir suç teşkil etmemektedir. içerisinde herhangi bir hakâret yahûd yalan bilgi yoktur. hepsi bilumûm kitaplar ve belgelerden yola çıkılarak yazılmış bir 'kemâlist' dönem değerlendirmesidir.]
pek doğru açıklamadır.
evvelâ batı diyerek kopyalanan ve adnan menderes, en azından nato'dan ödün vermişken mustafa kemâl'in, ülkeden ve kültürden ödün vermesi.. meselâ evvelden hâllû-l meâki-d okutulurdu medreselerde. nurettin topçu gibi filozofa cevap verebilecek abdülaziz bekkine gibi adamlar yetişirdi. şimdi? celâl şengör maymun gibi zıplarken gülen abdülâziz bayındır'lar, atatürk'ü seven müslümânlar türedi. evvelâ atatürk'ü tâsvib eden müslümanlard [yaşar nûri, abdülâziz bayındır, ihsân eliaçık vb.] islâm'ı tâhrif etmeye çalışanlar da vardır. [bilhassâ yaşar nûri'nin kendisi de itirâf ediyor, m. kemâl'in dinsiz olduğunu. eh, dinsizin hakkından imânsız gelir.]
evet, 1950'ye kadar geriydi ama eziklik psikolojisi ile tâklid ile kendini modern zannetti. evvelâ, şeyh sâid'e yapılanlar, dersim'de yapılanlar, zilân gibi aşiretlerde yapılanlar.. ulan atsız türkiye'si diyeceğim, kendine fâşist demesi ile iftihâr olunan atsız bile 'dalkavuklar gecesi' diyerekten kitap yazmış.
evet, 1950'ye kadar geriydi çünkü toplumun temel taşı, dilini, imânı yıkıldı. ulus devlet projesi ile kur'ân meâlleri yapılıp din tâhrif edilmeye insanlar mezhebsiz bırakılmaya zorlandı.
evet, 1950'ye kadar geriydi, bilhassa kazım karâbekir'i istiklâl mahkemesinde yargılayıp bir de m. kemâl'in yaveri olan ve eşini sayısız kurşunla öldürüp [bari aldatacaksan kefereyle değil, türkle aldat] mazhâr osman'dan izinsiz, sekreteri ile anlaşma yapıp deli raporu alan adamla kazım karâbekir'in evini basıp belgelerini yaktırıldı.
evet, 1950'ye kadar geriydi.
evvelâ, sendikâlar kapatıldı, sansürsüz çıplak filmler girdi. kedi-köpek itlâfı başladı. serbest cumhûriyet partisi'ne izmir kumpası kuruldu, partinin kuruluşu da başlı başına bir kumpastı.
demokrasi olmadan, osmanoğulları ülkeden sürüldü. muhâlif meclis açılmadı. islâm tarihi kitapları, oryantalist [lèone caitâne] alıntılarıyla doldu. şemsettin günaltay gibi medrese kaçkınları, ilâhiyât profesörü oldu. ilâhiyâtlar ve tekkeler zaten kapatıldı.
câmiler satıldı. metrûkta olsa restore edilmedi. yurt dışından elçilik gelmeden önce 'restore' sebebi ile müze yapılan ayasofya, elçilik kararıyla erdoğan gelene kadar açılamadı. rıfât börekçi gibi bir adam getirildi yahû diyânet'in başına!
insanlar aç kaldı, köylere erzâk yetişmedi. ekonomik krizlerde sefil oldu millet. fethi okyar'a 'kurtar bizi' denerek yalvarıldı.
öğretmenlerin maaşları geç yattı, şapkasız giremez oldular...
velhâsıl, yok m. kemâl en iyi yönetime sâhibmiş deyip batılı kaynakları örnek göstermek, tam bir safsatadır. onlar tabii iyi görecekler. ha, batılı da önemli tâbi. meselâ kim, atatürk'ün takdir edip türkçeye çevirdiği 'the grey wolf' sonra, yurtdışında basılan kemâlizm makaleleri.
istiklâl harbinin dâhi üstüne konuldu. zaten devam eden bir harbin başlangıcını m. kemâl olarak saydılar 'nutuk' adlı kitapları hâsebiyle.
ey kemâlistler, celâdet âli bedirhan ismini iyi tutun hafızanızda.
vesselâm.
https://kizillkara.blogspot.com/2024/08/ekside-turkiye-1950lere-kadar-geriydi.html
https://kizillkara.blogspot.com/2024/08/uluda-kizil-kara-baslgndan.html
"iman hakikati öyle bir çekirdektir ki eğer tecessüm etse bir cennet-i hususiye ondan çıkar, o çekirdeğin şecere-i tûbası olur dedim.
O muannid döndü dedi: ”Hiç olmazsa hayvan gibi hayatımızı keyif ve lezzetle geçirmek için sefahet ve eğlencelerle bu ince şeyleri düşünmeyerek yaşayacağız.”
Cevaben dedim: ”Hayvan gibi olamazsın. Çünkü hayvanın mazi ve müstakbeli yok. Ne geçmişten elemler ve teessüfler alır ve ne de gelecekten endişeler ve korkular gelir. Lezzetini tam alır. Rahatla yaşar, yatar. Hâlık'ına şükreder. Hattâ kesilmek için yatırılan bir hayvan, bir şey hissetmez. Yalnız bıçak kestiği vakit hissetmek ister fakat o his dahi gider. O elemden de kurtulur. Demek, en büyük bir rahmet, bir şefkat-i ilahiye, gaybı bildirmemektedir ve başa gelen şeyleri setretmektedir. Hususan masum hayvanlar hakkında daha mükemmeldir. Fakat ey insan, senin mazi ve müstakbelin akıl cihetiyle bir derece gaybîlikten çıkmasıyla setr-i gaybdan hayvana gelen istirahatten tamamen mahrumsun. Geçmişten çıkan teessüfler, elîm firaklar ve gelecekten gelen korkular ve endişeler; senin cüz'î lezzetini hiçe indirir. Lezzet cihetinde yüz derece hayvandan aşağı düşürür. Madem hakikat budur. Ya aklını çıkar, at; hayvan ol, kurtul veya aklını imanla başına al, Kur'an'ı dinle. Yüz derece hayvandan ziyade bu fâni dünyada dahi safi lezzetleri kazan!” diyerek onu ilzam ettim.
Yine o mütemerrid şahıs döndü dedi: ”Hiç olmazsa ecnebi dinsizleri gibi yaşarız.”
Cevaben dedim: ”Ecnebi dinsizleri gibi de olamazsın. Çünkü onlar bir peygamberi inkâr etse diğerlerine inanabilirler. Peygamberleri bilmese de Allah'a inanabilir. Bunu da bilmezse kemalâta medar bazı seciyeleri bulunabilir. Fakat bir Müslüman, en âhir ve en büyük ve dini ve daveti umumî olan Âhir Zaman Peygamberi aleyhissalâtü vesselâmı inkâr etse ve zincirinden çıksa daha hiçbir peygamberi, hattâ Allah'ı kabul etmez. Çünkü bütün peygamberleri ve Allah'ı ve kemalâtı onunla bilmiş. Onlar onsuz kalbinde kalmaz. Bunun içindir ki eskiden beri her dinden islâmiyet'e giriyorlar. Ve hiçbir Müslüman, hakiki Yahudi veya Mecusi veya Nasrani olmaz. Belki dinsiz olur, seciyeleri bozulur; vatana, millete muzır bir halete girer.” ispat ettim. O muannid ve mütemerrid şahsın daha tutunacak bir yeri kalmadı. Kayboldu, cehenneme gitti. "
bediüzzamân sâid-i nursî - asâ-yı musâ.
"iman hakikati öyle bir çekirdektir ki eğer tecessüm etse bir cennet-i hususiye ondan çıkar, o çekirdeğin şecere-i tûbası olur dedim.
O muannid döndü dedi: ”Hiç olmazsa hayvan gibi hayatımızı keyif ve lezzetle geçirmek için sefahet ve eğlencelerle bu ince şeyleri düşünmeyerek yaşayacağız.”
Cevaben dedim: ”Hayvan gibi olamazsın. Çünkü hayvanın mazi ve müstakbeli yok. Ne geçmişten elemler ve teessüfler alır ve ne de gelecekten endişeler ve korkular gelir. Lezzetini tam alır. Rahatla yaşar, yatar. Hâlık'ına şükreder. Hattâ kesilmek için yatırılan bir hayvan, bir şey hissetmez. Yalnız bıçak kestiği vakit hissetmek ister fakat o his dahi gider. O elemden de kurtulur. Demek, en büyük bir rahmet, bir şefkat-i ilahiye, gaybı bildirmemektedir ve başa gelen şeyleri setretmektedir. Hususan masum hayvanlar hakkında daha mükemmeldir. Fakat ey insan, senin mazi ve müstakbelin akıl cihetiyle bir derece gaybîlikten çıkmasıyla setr-i gaybdan hayvana gelen istirahatten tamamen mahrumsun. Geçmişten çıkan teessüfler, elîm firaklar ve gelecekten gelen korkular ve endişeler; senin cüz'î lezzetini hiçe indirir. Lezzet cihetinde yüz derece hayvandan aşağı düşürür. Madem hakikat budur. Ya aklını çıkar, at; hayvan ol, kurtul veya aklını imanla başına al, Kur'an'ı dinle. Yüz derece hayvandan ziyade bu fâni dünyada dahi safi lezzetleri kazan!” diyerek onu ilzam ettim.
Yine o mütemerrid şahıs döndü dedi: ”Hiç olmazsa ecnebi dinsizleri gibi yaşarız.”
Cevaben dedim: ”Ecnebi dinsizleri gibi de olamazsın. Çünkü onlar bir peygamberi inkâr etse diğerlerine inanabilirler. Peygamberleri bilmese de Allah'a inanabilir. Bunu da bilmezse kemalâta medar bazı seciyeleri bulunabilir. Fakat bir Müslüman, en âhir ve en büyük ve dini ve daveti umumî olan Âhir Zaman Peygamberi aleyhissalâtü vesselâmı inkâr etse ve zincirinden çıksa daha hiçbir peygamberi, hattâ Allah'ı kabul etmez. Çünkü bütün peygamberleri ve Allah'ı ve kemalâtı onunla bilmiş. Onlar onsuz kalbinde kalmaz. Bunun içindir ki eskiden beri her dinden islâmiyet'e giriyorlar. Ve hiçbir Müslüman, hakiki Yahudi veya Mecusi veya Nasrani olmaz. Belki dinsiz olur, seciyeleri bozulur; vatana, millete muzır bir halete girer.” ispat ettim. O muannid ve mütemerrid şahsın daha tutunacak bir yeri kalmadı. Kayboldu, cehenneme gitti. "
bediüzzamân sâid-i nursî - asâ-yı musâ.
din-i mübin-i islâm'a "arabın dini" deyu bir sözde fikir adamı.
kur'ân'dan almalıyız ahlâkı diyen üstâd-ı azâm akiflerden, batı ahlâkını elzem gören gökalplere.
müslüman tc milliyetçisi olmaz yazımdan:
https://kizillkara.blogspot.com/2024/08/uluda-musluman-tc-milliyetcisi-olmaz.html
"kapitâlizmin âmentüsü olmuş bir cumhûriyette, işçilerin sömürülüp artık değerlerine peşkeş çekildiği şu cumhûriyette milliyetçi olunmaz. özel mülkiyet ve piyasaların her sektörde kol gezdiği lâkin amaçlarının sektör yükselmesi, değerlenmesi değil de para olması [ebû cehil zihniyeti, lânetûllâh!], ehl-i islâma eziyet, din-i mübin-i islâm'a aykırıdır.
evvelâ müslümân, ebû cehil zihniyetinin kol gezdiği yerlerde her dâim şanlı islâm devrimini, bir ümmet-i muhâmmed olarak devam ettirmeli, nato-ab gibi sömürgecilerin âmentülüğünü yapmaktan vazgeçmelidir.
evvelâ, ecevit, demirel hatta ve hatta özâl dahi ülkeye artık değerden başka bir halt vermemiştir. baştan aşağı bok çukuruna batmış gibi artık değerlerle baş başayız. mahsüllerin değerlendirilmemesi, evvelâ bu AKP döneminde de maâlesef ki ekonomik krizden mütevellid olan bir durum.."
kur'ân'dan almalıyız ahlâkı diyen üstâd-ı azâm akiflerden, batı ahlâkını elzem gören gökalplere.
müslüman tc milliyetçisi olmaz yazımdan:
https://kizillkara.blogspot.com/2024/08/uluda-musluman-tc-milliyetcisi-olmaz.html
"kapitâlizmin âmentüsü olmuş bir cumhûriyette, işçilerin sömürülüp artık değerlerine peşkeş çekildiği şu cumhûriyette milliyetçi olunmaz. özel mülkiyet ve piyasaların her sektörde kol gezdiği lâkin amaçlarının sektör yükselmesi, değerlenmesi değil de para olması [ebû cehil zihniyeti, lânetûllâh!], ehl-i islâma eziyet, din-i mübin-i islâm'a aykırıdır.
evvelâ müslümân, ebû cehil zihniyetinin kol gezdiği yerlerde her dâim şanlı islâm devrimini, bir ümmet-i muhâmmed olarak devam ettirmeli, nato-ab gibi sömürgecilerin âmentülüğünü yapmaktan vazgeçmelidir.
evvelâ, ecevit, demirel hatta ve hatta özâl dahi ülkeye artık değerden başka bir halt vermemiştir. baştan aşağı bok çukuruna batmış gibi artık değerlerle baş başayız. mahsüllerin değerlendirilmemesi, evvelâ bu AKP döneminde de maâlesef ki ekonomik krizden mütevellid olan bir durum.."
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?