Psikologlar bana ilaç yaz deseniz de ilaç yazmaz çünkü böyle bir yeterlilikleri yok. Tıp hekimi olup aynı zamanda terapist ise yazabilir ancak.
Kişiyi nesne gibi ele alan ve belirli kalıplar üzerinden ilerleyen bir yaklaşımı ben de kısır buluyorum. Psikolojide varoluşçu yaklaşımı dışlamak çok mantıklı olmayacaktır gibi geliyor. Ama bilemiyorum okulunu da okumadık.
Çok delirmiş olmanıza filan gerek yok. Üstesinden gelemediğinizi düşündüğünüz herhangi bir sorun için gidebilirsiniz. Sorunu tespit edememiş olsanız da gidebilirsiniz. Hayatınızda bir şeyler yolunda gitmiyosa gidebilirsiniz. Neyin neden yolunda gitmediğini anlamak için.
ragazzo solo ragazza sola
1. nesil Yazar - 4. Seviye Yoldaş - Yazar -
- toplam entry 81
- takipçi 6
- puan 6560
Kırdın beni gaddemit...
Yüzyıllar önce psikoloji olmayan ama edebiyat (öykü,roman,şiir) de olmayan ama kafa da yormayan felsefi metin önerisi istemiştim bi başlıkta.
Bu yardım çağrısına verse verse alaskan yanıt verir demiştim...
Yüzyıllar önce psikoloji olmayan ama edebiyat (öykü,roman,şiir) de olmayan ama kafa da yormayan felsefi metin önerisi istemiştim bi başlıkta.
Bu yardım çağrısına verse verse alaskan yanıt verir demiştim...
ahahaa ya ben bir şey önerirken çok cimri davranırım, sanki ben tarafından imza-kaşelenmiş gibi triplere giriyorum o yüzden zorda kalmadıkça ve kişiyi tam olarak tanıyıp da, seveceğine emin olmadıkça, kimseye bir şey önermemeye çalışıyorum. Ayrıca öyle bir filtrelemişsin ki, çok az eser vardır, kafa yormayan, psikolojiye girmeyen, hele edebiyat da olmayan felsefi metin :) , bertrand russell'ın kitapları, analitik gelenekten gelmesinden dolayı, çok zor metinler değil, bir kavram ortaya koyunca da mutlaka ondan ne anladığını açık bir şekilde dile getiriyor. Pek çok alanda da yazıları mevcut, mutluluk, eğitim, evlenmek, yaşam vs, aralarından biraz ilgini çeken bir kitap varsa göz gezdirilebilir tabi. Onun dışında dediğim gibi, benim tavsiyelerim, benden tavsiye beklenmediği zamanlarda çıkar genelde.
Yaş, zevkler ve beklentiler çok önemli. O yüzden birkaç kitap ismi yazacağım buraya ama çeşitli açıklamalar da bırakacağım.
Ben lise yıllarımda çağdaş dünya edebiyatına dair güzel şeyler okumaya başladım. O yüzden herhalde bu öneriler de 15+ olarak alınırsa olur...
Agtha Christie'nin herhangi bir kitabı- dehşeti vahşeti az olsun ama merak duygumu canlı tutsun diyenlere
Jean Christophe Grange- hem dehşet ve vahşet olsun, hem gerileyim, hem merak duygumu canlı tutsun diyenlere
Stephen king- paranormal olaylar ve korku ögeleri de olsun, çeşitli manyaklıklar da olsun, akıcı da olsun diyenlere
Jane Austen- ben aşk romanı okumak istiyorum diyenlere. Aynı şekilde çalıkuşu da öyle.
Chuck palahniuk- azıcık şaşırayım, biraz psikoloji biraz sistem eleştirisi de olsun ama heyecan da eksik olmasın diyenlere
Kurt vonnegut- ben sarkastik, alaycı bir piçim galiba ya, her şeyi çok ciddiye alıyorum ama hiçbir şeyi ciddiye de alamıyorum diyenlere. Dünyanın en ciddi meselelerini buruk tebessümler eşliğinde deşiyor.
Jose saramago- kitap beni zorlasa da yılmam, ilginç konular olsun, biraz farklı bakış açıları ile tanışayım diyenlere.
Tom robbins- oyun oynamayı sevenlere çünkü edebiyatın oyuncularından
Charles bukowski- yıldım sayfalarca betimlemeden. İçli de olsun ama serseri de olsun, okuması kolay olsun diyenlere.
John fante- dümdüz, yalın bi dil ama bukowski'den daha fazla derinlik isteyenlere.
James baldwin - öteki'nin acısını anlamak istiyorum diyenlere.
Bi de spesifik kitap isimleri var. Felsefi metinleri okumak istiyorum ama hegel'e de nasıl girişeyim diyenler izimden gidebilirler. Spesifik bir konuda yazılmış felsefi metinler beni cezbediyor. (bkz: yürümenin felsefesi), (bkz: yürümeye övgü).
Kısacık kısacık metinler birleşsin bir öykü oluştursun, boş beleş bir şey de olmasın diyorsanız fournier'den otopsim.
Türk edebiyatı olsun ama kadın sorunlarına değinsin, feminizm koksun diyorsanız hatice meryem, eğlenceli olsun ne olursa olsun diyorsanız sezgin kaymaz.
Kendi halinde denemeler için orhan duru, bonus olarak karanlık metinler için lütfen hüseyin kıran.
Burada benim okurluk serüvenimin ileriki yıllarında denk geldiğim veya nispeten köşede kalmış isimleri zikretmeye çalıştım. Gelip böyle başlıklara suç ve ceza , dorian gray'in portresi falan gibi artık 97 yayınevinin bastığı ve zaten aşina olduğumuz kitapları yazmayı anlamlı bulmuyorum. Buna rağmen ilk kısımda verdiğim yazar isimleri hayli tanınmış. Hepsi bence kolay anlaşılır ve ilk deneyim için uygun. Zaten bi kısmını dediğim gibi lisede okudum.
Ben lise yıllarımda çağdaş dünya edebiyatına dair güzel şeyler okumaya başladım. O yüzden herhalde bu öneriler de 15+ olarak alınırsa olur...
Agtha Christie'nin herhangi bir kitabı- dehşeti vahşeti az olsun ama merak duygumu canlı tutsun diyenlere
Jean Christophe Grange- hem dehşet ve vahşet olsun, hem gerileyim, hem merak duygumu canlı tutsun diyenlere
Stephen king- paranormal olaylar ve korku ögeleri de olsun, çeşitli manyaklıklar da olsun, akıcı da olsun diyenlere
Jane Austen- ben aşk romanı okumak istiyorum diyenlere. Aynı şekilde çalıkuşu da öyle.
Chuck palahniuk- azıcık şaşırayım, biraz psikoloji biraz sistem eleştirisi de olsun ama heyecan da eksik olmasın diyenlere
Kurt vonnegut- ben sarkastik, alaycı bir piçim galiba ya, her şeyi çok ciddiye alıyorum ama hiçbir şeyi ciddiye de alamıyorum diyenlere. Dünyanın en ciddi meselelerini buruk tebessümler eşliğinde deşiyor.
Jose saramago- kitap beni zorlasa da yılmam, ilginç konular olsun, biraz farklı bakış açıları ile tanışayım diyenlere.
Tom robbins- oyun oynamayı sevenlere çünkü edebiyatın oyuncularından
Charles bukowski- yıldım sayfalarca betimlemeden. İçli de olsun ama serseri de olsun, okuması kolay olsun diyenlere.
John fante- dümdüz, yalın bi dil ama bukowski'den daha fazla derinlik isteyenlere.
James baldwin - öteki'nin acısını anlamak istiyorum diyenlere.
Bi de spesifik kitap isimleri var. Felsefi metinleri okumak istiyorum ama hegel'e de nasıl girişeyim diyenler izimden gidebilirler. Spesifik bir konuda yazılmış felsefi metinler beni cezbediyor. (bkz: yürümenin felsefesi), (bkz: yürümeye övgü).
Kısacık kısacık metinler birleşsin bir öykü oluştursun, boş beleş bir şey de olmasın diyorsanız fournier'den otopsim.
Türk edebiyatı olsun ama kadın sorunlarına değinsin, feminizm koksun diyorsanız hatice meryem, eğlenceli olsun ne olursa olsun diyorsanız sezgin kaymaz.
Kendi halinde denemeler için orhan duru, bonus olarak karanlık metinler için lütfen hüseyin kıran.
Burada benim okurluk serüvenimin ileriki yıllarında denk geldiğim veya nispeten köşede kalmış isimleri zikretmeye çalıştım. Gelip böyle başlıklara suç ve ceza , dorian gray'in portresi falan gibi artık 97 yayınevinin bastığı ve zaten aşina olduğumuz kitapları yazmayı anlamlı bulmuyorum. Buna rağmen ilk kısımda verdiğim yazar isimleri hayli tanınmış. Hepsi bence kolay anlaşılır ve ilk deneyim için uygun. Zaten bi kısmını dediğim gibi lisede okudum.
Ay sözlükten güven bekleyen de ne bileyim...
İnsanlar anasına babasına güvenemiyo sözlüğün neyine ne diye güvencem mesela?
İnsanlar anasına babasına güvenemiyo sözlüğün neyine ne diye güvencem mesela?
Ay başıma ne gelecekse gelsin, başka bir şarlatan da bu kadındır gerçekten...
Okudunuz mu fi, çi, pi'yi? Biriyle takılıyodum vakti zamanında. Kendi kaotik manyaklığı içinde ortalama bi deliydi ve eğlendiriyordu beni. Gel yarim ol, sevdalım ol dedi de, aden'ı önerdi diye olur diyemedim, aradığınız ragazzoya şu anda ulaşılamıyor dedim.
Kabız, iç şişiren, didaktik karakter monologları ve ortalama insanı 9 sayfa aşağılayışları göz önüne alınırsa bunun bi değişik versiyonu ayn rand işte. Ama ayn rand bunun kadar korkunç değil, bi de kalemi daha iyi.
https://youtu.be/hzKSTrRZYbU?si=gZchMqDuSSh2tnFp
Hemen karşıma çıkan ilk kırk küsur dakikalık videoyu buraya iliştiriyorum. Kalbi dayanan buyurdun izlesin. Beni de dava etmezsin umarım azra, malum parti mensubu malum kişiler bir, sen iki.
Habitatın bozulduğu yerde habitatı düzeltmek için bence de dava açmak lazım ama bizi her eleştirene değil. Ay allah vermeye bir açık bulmasın, şurada "salak bu kadın" desem hakaret davası falan açar. Neyse ki aklım var da demiyorum.
Bu hanımefendi de davranış bilim okumuş ecnebi memleketlerde. Ne bu davranış bilimi allaşkına ya, hala demediniz?
Bir insan kendi mesleğini, meslek tanımını falan bilir. Psikolog mu değil mi hala anlamadık. Terapi veriyor mu vermiyor mu şaibeli. Ay oturtup karşımıza pohpohlayıp duruyoruz bu insanları.
Garip garip fikirleri var. Tohum büyüt, toprağa dokan gibi fantezileri var. Arkadaşım insanlar aç aç, senin gibi terasında permakültür yapamıyorlar çünkü terasları yok. Nasıl bir coğrafyada yaşıyoruz bir tek ben mi farkındayım? Bu insanları buraya kendi halinde aristokrat bir cüce gezegenden mi bırakıyorlar? Bi davranış bilimi, bi de bu. Bilen varsa söylesin. Benim bildiğim tek davranış bilimi etoloji.
Ağzını bir açıyor psikolojiden kuantum fiziğine, enerjiye sinerjiye ve beslenmeye ve tarıma ve sosyolojik tarihimize dek her şeye uzanıyor. Ne anlatıyor deseniz hiçbir şey de anlatmıyor. Az biraz okuyorsanız bilmediğiniz bir şey öğrenmeniz imkansız. Az birazdan fazla okuyorsanız bilim diye sattığı her şeyin çelişik oluşunu fark edebilirsiniz. Rabbim bizi entelektüelin de böylesinden korusun artık ya... Şunu da bırakmadan edemeyeceğim özür dilerim:
Hayatta en sevdiğim görsellerden biri bu. Ötekini de vakti gelince paylaşırım.
Nasıl bir özgüven bunlar anlamıyorum. Nasıl bu kadar her şeyi bilip bıdı bıdı hiç bir an bile şüpheye düşmeden konuşuyorsunuz? Nasıl mümkün olabiliyor bu?
Bize bilmediğimiz ne veriyorsun azra allahaşkına? Tam olarak nası bi katkı? Güzeller güzeli serenay sarıkaya ile dünya yağuşuklısu mehmet günsür'ü cilveleşirken görebilme şerefine nail olmamız dışında ne?
Ne için var olduğumuz, ne üzere dizayn edildiğimiz, hayat ereklerimiz falan hep belli bu kadında. Karakter kartları şeklinde hepimizi hazırlayıp eline versek, kitaplarındaki tuhaf kurgular gibi hayat içinde oynatacak bizi.
Yoruluyorum bu insanlar konuşurken. Gerçekten ruhum sıkılıyor. Buralarda mı demiştim bilim de sanat da herkese ulaşmasın diye? Azra kohen'e ikisi de bi şekilde ulaşmış ve fantezileri doğrultusunda maymun edilmiş... Umarım halim böyle olacaksa bana daha fazla uğramaz gerçekten ya...
Okudunuz mu fi, çi, pi'yi? Biriyle takılıyodum vakti zamanında. Kendi kaotik manyaklığı içinde ortalama bi deliydi ve eğlendiriyordu beni. Gel yarim ol, sevdalım ol dedi de, aden'ı önerdi diye olur diyemedim, aradığınız ragazzoya şu anda ulaşılamıyor dedim.
Kabız, iç şişiren, didaktik karakter monologları ve ortalama insanı 9 sayfa aşağılayışları göz önüne alınırsa bunun bi değişik versiyonu ayn rand işte. Ama ayn rand bunun kadar korkunç değil, bi de kalemi daha iyi.
https://youtu.be/hzKSTrRZYbU?si=gZchMqDuSSh2tnFp
Hemen karşıma çıkan ilk kırk küsur dakikalık videoyu buraya iliştiriyorum. Kalbi dayanan buyurdun izlesin. Beni de dava etmezsin umarım azra, malum parti mensubu malum kişiler bir, sen iki.
Habitatın bozulduğu yerde habitatı düzeltmek için bence de dava açmak lazım ama bizi her eleştirene değil. Ay allah vermeye bir açık bulmasın, şurada "salak bu kadın" desem hakaret davası falan açar. Neyse ki aklım var da demiyorum.
Bu hanımefendi de davranış bilim okumuş ecnebi memleketlerde. Ne bu davranış bilimi allaşkına ya, hala demediniz?
Bir insan kendi mesleğini, meslek tanımını falan bilir. Psikolog mu değil mi hala anlamadık. Terapi veriyor mu vermiyor mu şaibeli. Ay oturtup karşımıza pohpohlayıp duruyoruz bu insanları.
Garip garip fikirleri var. Tohum büyüt, toprağa dokan gibi fantezileri var. Arkadaşım insanlar aç aç, senin gibi terasında permakültür yapamıyorlar çünkü terasları yok. Nasıl bir coğrafyada yaşıyoruz bir tek ben mi farkındayım? Bu insanları buraya kendi halinde aristokrat bir cüce gezegenden mi bırakıyorlar? Bi davranış bilimi, bi de bu. Bilen varsa söylesin. Benim bildiğim tek davranış bilimi etoloji.
Ağzını bir açıyor psikolojiden kuantum fiziğine, enerjiye sinerjiye ve beslenmeye ve tarıma ve sosyolojik tarihimize dek her şeye uzanıyor. Ne anlatıyor deseniz hiçbir şey de anlatmıyor. Az biraz okuyorsanız bilmediğiniz bir şey öğrenmeniz imkansız. Az birazdan fazla okuyorsanız bilim diye sattığı her şeyin çelişik oluşunu fark edebilirsiniz. Rabbim bizi entelektüelin de böylesinden korusun artık ya... Şunu da bırakmadan edemeyeceğim özür dilerim:
Hayatta en sevdiğim görsellerden biri bu. Ötekini de vakti gelince paylaşırım.
Nasıl bir özgüven bunlar anlamıyorum. Nasıl bu kadar her şeyi bilip bıdı bıdı hiç bir an bile şüpheye düşmeden konuşuyorsunuz? Nasıl mümkün olabiliyor bu?
Bize bilmediğimiz ne veriyorsun azra allahaşkına? Tam olarak nası bi katkı? Güzeller güzeli serenay sarıkaya ile dünya yağuşuklısu mehmet günsür'ü cilveleşirken görebilme şerefine nail olmamız dışında ne?
Ne için var olduğumuz, ne üzere dizayn edildiğimiz, hayat ereklerimiz falan hep belli bu kadında. Karakter kartları şeklinde hepimizi hazırlayıp eline versek, kitaplarındaki tuhaf kurgular gibi hayat içinde oynatacak bizi.
Yoruluyorum bu insanlar konuşurken. Gerçekten ruhum sıkılıyor. Buralarda mı demiştim bilim de sanat da herkese ulaşmasın diye? Azra kohen'e ikisi de bi şekilde ulaşmış ve fantezileri doğrultusunda maymun edilmiş... Umarım halim böyle olacaksa bana daha fazla uğramaz gerçekten ya...
Ay toplumda mantar gibi garip garip insanlar ünlü oluyor, tam olarak neci olduğunu da bilemiyorsun. Bu hanımefendi de ne olduğunu tam bilemediğim ama bir çeşit psikolojik probleme sahip olduğuna çok inandığım (artık paranoid mi histrionik mi neci anlamadım) erkek sevici hanımefendi. Kitapları var, ABD California Newport Üniversitesi'nde davranış bilimleri okuduğu iddia ediliyor. Evlilik danışmanlığı yaptığı söyleniyor. azra kohen için de bilmemne üniversitesinde böyle bir eğitim aldığı söyleniyordu. Bu davranış bilimleri tam olarak ne oluyor, biri bana allah aşkına söylesin? Psikolog, terapist falan değil galiba bu insanlar. Nedir bu? Sosyal psikoloji üzerine bi eğitim programı falan mı? Gerçekten en ufak fikrim yok.
Ben iki gündür istanbul sözleşmesi konusundaki söylemlerini izliyorum kendisinin. Bu konuya şimdi ne diye sardın diyecek olursanız, hiç fikrim yok valla uyuyamıyorum, karşıma düşüyor.
Bu erkek sevici histerik çılgın, anksiyetemi inanılmaz derecede yükseltip beni dehşete düşürdü. İnsan yapısı gereği irrasyonel bir canlı, onu kabul ettim. Ama bu kadar da bu kadar da olması çok fazla. Gerçekten bu çeşit insanlar beni ciddi anlamda korkutuyor.
Ortak özellikleri galiba laf salatası ile karşısında konuşan kişiyi etkisiz hale getirmeye çalışmak. Tüm manipülasyon çabaları öyle çocukça ve kör göze parmak ki, insan inanamıyor. Herhalde diyor bilinçli olarak yapıyor, hani salağa yatmanın böylesi herhalde kendi başına bir persona oluşturmakla alakalı olsa gerek. Şöyle bir şey: "bak ben öyle saf bir insanım ki, manipüle etmeyi bile beceremiyorum." Hani bu ön kabule kapılalım da öteki manipülatif tavırları anlamayalım, zaten beceremez diye gerçek dışı bir samimiyet bulalım falan istiyor olması lazım. Ya da mantıksal düşünme yetisinde ve sebep sonuç ilişkisi kurma konusunda hakikaten bir eksiklik söz konusu. Buna da inanmam çok mümkün olamıyor california üniversite'lerinde okunduğu ve kitaplar yazıldığı iddia edildiği için.
Kendisinin aslında erkek sevici olduğunu da düşünmüyorum gerçekte, çarpıcı olsun diye öyle diyorum. Erkek sevici benim mesela, erkekleri severim gerçekten :d. Bu hanımefendi daha ziyade kadın düşmanı.
Gerçekten inanılmaz. İnsan nasıl kendini programlara çıkıp da bu hallere düşürür. Karşısında istatistik verileri, dava emsalleri ve çeştli sosyolojik araştırmaları kurum ismi ve sene bilgisi vererek refere eden avukatlar varken tüm savunmasını nerede bulacağımızı bilemediğimiz sözde araştırmalara, sosyal medyada yazılan yorumlara ve mailine gelen sanal mektuplara dayandırıyor. Hiç de utanmıyor, kendini eksik de hissetmiyor. Bir an bile durup ben şu an ne saçmalıyorum, burada ne işim var da demiyor, susmaksızın konuşuyor.
Kendisinin bir iddiası var, yapılan araştırmalara göre türkiye'de pedofili araştırmaları yapılmış ve şu meslek gruplarının altı çizilmiş:
1-imamlar
2-okul kantincileri
3- öğretmenler.
Bunu mümkün görmüyor. Toplumu sarsmak için uydurulmuş bir araştırma olduğuna inanıyor. Ben de mümkün görmüyorum arkadaşlar çünkü kadın 2 adet akciğerim var dese şüphe edecek haldeyim. Ama şayet bu gerçek ise hemen ben kendisini gerekçelendirmek isterim: evet yapılan "gerçek" araştırmalar, pedofil bireylerin zaten çocuklar ile yakınlık kurması garip kaçmayacak ve çocuklarla içli dışlı olabilecekleri meslekleri seçtiklerini söylüyor zaten. Eğitim düzeyi düşük ise servis şoförlüğü, palyaçoluk gibi meslekler de seçebiliyor bu insanlar. Vallahi üşenmem kaynak da bulurum şu dediğime dair.
Hiç anlamadığım bir şekilde, eşin evden uzaklaştırıldığı durumda gidecek yer bulamayıp arabalarda donarak öldüğünü falan iddia ediyor. Aynı eşe kadınların büyük bir hürmet ve saygı göstermesini bekliyor. Ay kusura bakmayın ama ben niye evine barkına bir şey olsa kafasını sokacak tek bir dam bulamayıp arabasında ölecek kadar antisosyal veya çaresiz bir adama saygı duyayım tam olarak? Hadi otele gidecek parası yok, o da sorun da hadi yok, ailesi de mi yok? Evine gidebileceği 1 arkadaşı da mı yok? Bu normal mi? Ben şu an sokakta kalsam bana kol kanat gerecek onlarca eşim dostum var. Belki de bu adam o kadar manyak ki evinde eziyet ettiği karısı dışında kimseyi etrafında tutamadı, olabilir mi sema maraşlı?
Ay gerçekten çıldırdım. Psikolojik ve ekonomik şiddeti kaale almayan bir evlilik danışmanı nasıl olabiliyor bu ülkede? Ben de olayım evlilik danışmanı, ilişki koçu, mentor falan. Çünkü bu işten para kazanmakla alakalı yasal süreç hayli kolay ve pek bir vasıf aranmıyor herhalde böyle meydana fırlayan insanlarda da.
Bir kadının böylesi delicesine, empatiden uzak bir şekilde hemcinslerine saldırabilmesini gerçekten aklım almıyor. İnsanların keşke sadece psikolojik ve / veya ekonomik şiddete uğrayışını konuşuyor olsaydık. Aslında ağırlıklı olarak öldürülmelerini falan konuşuyoruz çünkü şu anda biz ülke olarak :d. Keşke ya keşke senin kafayı taktığın gibi karı kocanın evin içinde birbirine bağırmasını ve kadınların şımarıkça, naz niyaz ettirmek adına evine polis çağırıp kocasını nezarete attırmasını falan konuşsaydık. Yemin ederim bu toplumsal sorun daha kolay çözülürdü. Kadın cinayetleri ve kadına karşı şiddet asla kadın sorunu değil, toplum sorunu ve hatta erkek sorunudur. Sema hanımın bahsettiği senaryoyu da tersten bakarak "kadın sorunu" diye niteleyeceğim çünkü kadının yarattığı sorun olurdu. Ve eminim bu tür bir "kadın sorunu", şu an mücadele ettiğimiz "erkek sorunu"ndan daha kolay çözülürdü.
Ne zaman feminizm konuşulsa bir aklıevvel çıkar ve "kadın kadının kurdudur" diyerek kadına şiddeti de başka kadınlar üzerine yıkmaya çalışır. Burada bahsedilen eşitler arasında bir mücadeledir arkadaşlar. Hem kas kütlesi hem de ekonomik kazanç bakımından avantajlı konumda olan bir kişinin veya kişilerin dezavantajlı kişilere keyfi ve sürekli şiddet uygulaması değildir. Eğer böyle örnekler varsa da emsali azdır. Toplumda yaygın olan bunlar değil ne yazık ki. Dolayısıyla münferit olayları toplumsal sorun olarak kabul etmek ve onu çözmek için seferber olmak beklenen bir toplumsal ve politik reaksiyon olamaz. Siz sapla samanı ayıramayacak kadar salak mısınız cidden ya?
Kadının boşanmak istemesini, öldürülmeyi hak etmesine gerekçe olarak gösteren aynı kadın, aynı program içerisinde kadının uzaklaştırma kararı çıkararak erinin egosunu zedelemektense insan gibi oturup eriyle konuşup boşanması gerektiğinden dem vuruyor. Bu kadın nasıl evlilik danışmanı olarak bu ülkede çalışabiliyor ve kitapları okunuyor aklım almıyor. Akli melekeleri ve mantık sistemi düzgün çalışmıyor bu insanın arkadaşlar...
Gerçekten erkeklik egosuna en ufak bir sözlü saldırıda tabancaya sarılan adamların veya kadının üstüne yürüyen çapsızların, utanmadan "ema askere gidiyom, ema nafaka ödüyom" diye ortalıkta ağlanmasını da aklım almıyor. Arkadaşım senin erkekliğin bir tek kadın döverken mi meydana çıkıyor ya? Ben erkeğim, erkeklik gururum, namusum diye diye vahşet saçmayı biliyorsan defol git vatani görevini de ağlanmadan yap anasını satiym, hayatında bi işe yaramış olursun. Ev geçindiriyormuş, beyime bak hele... Geçindireceksin tabii, kadını eve kapayıp pıtır pıtır çocuk peydahlamayı biliyorsan, hele bir de kadının çalışma hayatına katılmasına müsaade etmiyorsan bi zahmet ev de geçindireceksin, nafaka da vereceksin. Dalyaraklara bak hele sen...
Gerçekten cinlerim tepeme sıçradı. Çok saygı duyduğum bir hocam var, kendisi de erkektir. Nereden çıktıysa bir gün erkeklerin ağlak saldırgan manyaklığını konuştuk. Dedi ki "çok güçsüzler çünkü ragazzo, doğada bizim türümüzün erkek cinsi kadar güçsüz canlı göremezsin." Ben tabi o zaman anlamadım, dedim nasıl güçsüz ya, baya da avantajlılar falan. "E güçsüzler tabi" dedi.
Şimdi düşününce o kadar haklı ki. Gerçekten yeryüzünde bu kadar kompleksli, bu kadar kendine yabancı, bu kadar mızmız, bu kadar hayatla uzlaşamamış, bu kadar sefil canlı yok ya... Bi bizim maçolar var işte, yemin ederim hamamböceğinin yaşam karşısında dirayeti daha fazla.
Kadın dediğine bir tabur erkek tecavüz eder, bi yıkılır sonra kalkar yeniden içinden yaşam sevgisi, merhamet ve üretkenlik doğurur. Çocukları katledilir, başka anneler aynını yaşamasın diye koştur koştur programlara gider, mahkeme kovalar. Tecavüze uğrar bekaretini ispata çalışır, orada gerçekten kişisel bir intikam da o kadar söz konusu olmuyor ki... Başkası da bunu yaşamasın hissi her şeyin önüne geçiyor o yıllar süren mahkemelerde inat etmekte. Böyle bi zihinsel sağlamlık ve rejenerasyon yeteneği karşısında bu çapsızlar ne yapacak? Tabii ki onunla yüzleşmeyi kırılgan egosuna yediremeyip kadını, çocuğu, fiziksel olarak kendinden zayıf gördüğünü tahakküm altına almaya çalışacak, beceremeyince de ortadan kaldıracak. Başka neye gücü yeter?
Ay allah kahretsin hepinizi yine sabahın beşinde delirdim ya, iyice kedili deli kadın oldum. Kaydı şirazem falan her şeyim.
Ben iki gündür istanbul sözleşmesi konusundaki söylemlerini izliyorum kendisinin. Bu konuya şimdi ne diye sardın diyecek olursanız, hiç fikrim yok valla uyuyamıyorum, karşıma düşüyor.
Bu erkek sevici histerik çılgın, anksiyetemi inanılmaz derecede yükseltip beni dehşete düşürdü. İnsan yapısı gereği irrasyonel bir canlı, onu kabul ettim. Ama bu kadar da bu kadar da olması çok fazla. Gerçekten bu çeşit insanlar beni ciddi anlamda korkutuyor.
Ortak özellikleri galiba laf salatası ile karşısında konuşan kişiyi etkisiz hale getirmeye çalışmak. Tüm manipülasyon çabaları öyle çocukça ve kör göze parmak ki, insan inanamıyor. Herhalde diyor bilinçli olarak yapıyor, hani salağa yatmanın böylesi herhalde kendi başına bir persona oluşturmakla alakalı olsa gerek. Şöyle bir şey: "bak ben öyle saf bir insanım ki, manipüle etmeyi bile beceremiyorum." Hani bu ön kabule kapılalım da öteki manipülatif tavırları anlamayalım, zaten beceremez diye gerçek dışı bir samimiyet bulalım falan istiyor olması lazım. Ya da mantıksal düşünme yetisinde ve sebep sonuç ilişkisi kurma konusunda hakikaten bir eksiklik söz konusu. Buna da inanmam çok mümkün olamıyor california üniversite'lerinde okunduğu ve kitaplar yazıldığı iddia edildiği için.
Kendisinin aslında erkek sevici olduğunu da düşünmüyorum gerçekte, çarpıcı olsun diye öyle diyorum. Erkek sevici benim mesela, erkekleri severim gerçekten :d. Bu hanımefendi daha ziyade kadın düşmanı.
Gerçekten inanılmaz. İnsan nasıl kendini programlara çıkıp da bu hallere düşürür. Karşısında istatistik verileri, dava emsalleri ve çeştli sosyolojik araştırmaları kurum ismi ve sene bilgisi vererek refere eden avukatlar varken tüm savunmasını nerede bulacağımızı bilemediğimiz sözde araştırmalara, sosyal medyada yazılan yorumlara ve mailine gelen sanal mektuplara dayandırıyor. Hiç de utanmıyor, kendini eksik de hissetmiyor. Bir an bile durup ben şu an ne saçmalıyorum, burada ne işim var da demiyor, susmaksızın konuşuyor.
Kendisinin bir iddiası var, yapılan araştırmalara göre türkiye'de pedofili araştırmaları yapılmış ve şu meslek gruplarının altı çizilmiş:
1-imamlar
2-okul kantincileri
3- öğretmenler.
Bunu mümkün görmüyor. Toplumu sarsmak için uydurulmuş bir araştırma olduğuna inanıyor. Ben de mümkün görmüyorum arkadaşlar çünkü kadın 2 adet akciğerim var dese şüphe edecek haldeyim. Ama şayet bu gerçek ise hemen ben kendisini gerekçelendirmek isterim: evet yapılan "gerçek" araştırmalar, pedofil bireylerin zaten çocuklar ile yakınlık kurması garip kaçmayacak ve çocuklarla içli dışlı olabilecekleri meslekleri seçtiklerini söylüyor zaten. Eğitim düzeyi düşük ise servis şoförlüğü, palyaçoluk gibi meslekler de seçebiliyor bu insanlar. Vallahi üşenmem kaynak da bulurum şu dediğime dair.
Hiç anlamadığım bir şekilde, eşin evden uzaklaştırıldığı durumda gidecek yer bulamayıp arabalarda donarak öldüğünü falan iddia ediyor. Aynı eşe kadınların büyük bir hürmet ve saygı göstermesini bekliyor. Ay kusura bakmayın ama ben niye evine barkına bir şey olsa kafasını sokacak tek bir dam bulamayıp arabasında ölecek kadar antisosyal veya çaresiz bir adama saygı duyayım tam olarak? Hadi otele gidecek parası yok, o da sorun da hadi yok, ailesi de mi yok? Evine gidebileceği 1 arkadaşı da mı yok? Bu normal mi? Ben şu an sokakta kalsam bana kol kanat gerecek onlarca eşim dostum var. Belki de bu adam o kadar manyak ki evinde eziyet ettiği karısı dışında kimseyi etrafında tutamadı, olabilir mi sema maraşlı?
Ay gerçekten çıldırdım. Psikolojik ve ekonomik şiddeti kaale almayan bir evlilik danışmanı nasıl olabiliyor bu ülkede? Ben de olayım evlilik danışmanı, ilişki koçu, mentor falan. Çünkü bu işten para kazanmakla alakalı yasal süreç hayli kolay ve pek bir vasıf aranmıyor herhalde böyle meydana fırlayan insanlarda da.
Bir kadının böylesi delicesine, empatiden uzak bir şekilde hemcinslerine saldırabilmesini gerçekten aklım almıyor. İnsanların keşke sadece psikolojik ve / veya ekonomik şiddete uğrayışını konuşuyor olsaydık. Aslında ağırlıklı olarak öldürülmelerini falan konuşuyoruz çünkü şu anda biz ülke olarak :d. Keşke ya keşke senin kafayı taktığın gibi karı kocanın evin içinde birbirine bağırmasını ve kadınların şımarıkça, naz niyaz ettirmek adına evine polis çağırıp kocasını nezarete attırmasını falan konuşsaydık. Yemin ederim bu toplumsal sorun daha kolay çözülürdü. Kadın cinayetleri ve kadına karşı şiddet asla kadın sorunu değil, toplum sorunu ve hatta erkek sorunudur. Sema hanımın bahsettiği senaryoyu da tersten bakarak "kadın sorunu" diye niteleyeceğim çünkü kadının yarattığı sorun olurdu. Ve eminim bu tür bir "kadın sorunu", şu an mücadele ettiğimiz "erkek sorunu"ndan daha kolay çözülürdü.
Ne zaman feminizm konuşulsa bir aklıevvel çıkar ve "kadın kadının kurdudur" diyerek kadına şiddeti de başka kadınlar üzerine yıkmaya çalışır. Burada bahsedilen eşitler arasında bir mücadeledir arkadaşlar. Hem kas kütlesi hem de ekonomik kazanç bakımından avantajlı konumda olan bir kişinin veya kişilerin dezavantajlı kişilere keyfi ve sürekli şiddet uygulaması değildir. Eğer böyle örnekler varsa da emsali azdır. Toplumda yaygın olan bunlar değil ne yazık ki. Dolayısıyla münferit olayları toplumsal sorun olarak kabul etmek ve onu çözmek için seferber olmak beklenen bir toplumsal ve politik reaksiyon olamaz. Siz sapla samanı ayıramayacak kadar salak mısınız cidden ya?
Kadının boşanmak istemesini, öldürülmeyi hak etmesine gerekçe olarak gösteren aynı kadın, aynı program içerisinde kadının uzaklaştırma kararı çıkararak erinin egosunu zedelemektense insan gibi oturup eriyle konuşup boşanması gerektiğinden dem vuruyor. Bu kadın nasıl evlilik danışmanı olarak bu ülkede çalışabiliyor ve kitapları okunuyor aklım almıyor. Akli melekeleri ve mantık sistemi düzgün çalışmıyor bu insanın arkadaşlar...
Gerçekten erkeklik egosuna en ufak bir sözlü saldırıda tabancaya sarılan adamların veya kadının üstüne yürüyen çapsızların, utanmadan "ema askere gidiyom, ema nafaka ödüyom" diye ortalıkta ağlanmasını da aklım almıyor. Arkadaşım senin erkekliğin bir tek kadın döverken mi meydana çıkıyor ya? Ben erkeğim, erkeklik gururum, namusum diye diye vahşet saçmayı biliyorsan defol git vatani görevini de ağlanmadan yap anasını satiym, hayatında bi işe yaramış olursun. Ev geçindiriyormuş, beyime bak hele... Geçindireceksin tabii, kadını eve kapayıp pıtır pıtır çocuk peydahlamayı biliyorsan, hele bir de kadının çalışma hayatına katılmasına müsaade etmiyorsan bi zahmet ev de geçindireceksin, nafaka da vereceksin. Dalyaraklara bak hele sen...
Gerçekten cinlerim tepeme sıçradı. Çok saygı duyduğum bir hocam var, kendisi de erkektir. Nereden çıktıysa bir gün erkeklerin ağlak saldırgan manyaklığını konuştuk. Dedi ki "çok güçsüzler çünkü ragazzo, doğada bizim türümüzün erkek cinsi kadar güçsüz canlı göremezsin." Ben tabi o zaman anlamadım, dedim nasıl güçsüz ya, baya da avantajlılar falan. "E güçsüzler tabi" dedi.
Şimdi düşününce o kadar haklı ki. Gerçekten yeryüzünde bu kadar kompleksli, bu kadar kendine yabancı, bu kadar mızmız, bu kadar hayatla uzlaşamamış, bu kadar sefil canlı yok ya... Bi bizim maçolar var işte, yemin ederim hamamböceğinin yaşam karşısında dirayeti daha fazla.
Kadın dediğine bir tabur erkek tecavüz eder, bi yıkılır sonra kalkar yeniden içinden yaşam sevgisi, merhamet ve üretkenlik doğurur. Çocukları katledilir, başka anneler aynını yaşamasın diye koştur koştur programlara gider, mahkeme kovalar. Tecavüze uğrar bekaretini ispata çalışır, orada gerçekten kişisel bir intikam da o kadar söz konusu olmuyor ki... Başkası da bunu yaşamasın hissi her şeyin önüne geçiyor o yıllar süren mahkemelerde inat etmekte. Böyle bi zihinsel sağlamlık ve rejenerasyon yeteneği karşısında bu çapsızlar ne yapacak? Tabii ki onunla yüzleşmeyi kırılgan egosuna yediremeyip kadını, çocuğu, fiziksel olarak kendinden zayıf gördüğünü tahakküm altına almaya çalışacak, beceremeyince de ortadan kaldıracak. Başka neye gücü yeter?
Ay allah kahretsin hepinizi yine sabahın beşinde delirdim ya, iyice kedili deli kadın oldum. Kaydı şirazem falan her şeyim.
Tavanı.
İç sıkıntısı eşliğinde...
İç sıkıntısı eşliğinde...
Olabilir. Ama çeşitli koşullar var.
Zaman geçirme sıklığından ziyade geçirilen vaktin niteliği önemli sanırım. Paylaşımın derinliği veya tatmin ediciliği duygusal hisler beslemek açısından çok tetikleyici oluyor.
Hayatıma dair, düşüncelerime dair ve okuduklarıma dair bir çok şey paylaşabildiğim ve beni aynı şekilde besleyen hiçbir arkadaşıma düşmediğim olmadı.
Zaman geçirme sıklığından ziyade geçirilen vaktin niteliği önemli sanırım. Paylaşımın derinliği veya tatmin ediciliği duygusal hisler beslemek açısından çok tetikleyici oluyor.
Hayatıma dair, düşüncelerime dair ve okuduklarıma dair bir çok şey paylaşabildiğim ve beni aynı şekilde besleyen hiçbir arkadaşıma düşmediğim olmadı.
Eskiden çokça kullanırdım, lise yıllarımda sanırım. Çok da tatlı insanlarla tanışmıştım. Bir tanesi ile üniversite yıllarımda aynı şehirde denk geldik ve buluştuk, baya abi gibi idi. O zamanlar evlilik hazırlığındaydı ve sübyancı falan da değildi. Fjjskfjd. Edebimizle pide yemiş çay içmiştik. Hatta psikiyatri maceram da onun sayesinde başlamıştı.
Yıllar sonra telefon uygulamasına dönüştüğünü gördüm, bi bakayım dedim. Sesli konuşma şeyleri falan gelmiş. Dehşete düştüm. Sohbet değil, flört de değil. Sanal bir cima yuvasına dönmüş.
Yıllar sonra telefon uygulamasına dönüştüğünü gördüm, bi bakayım dedim. Sesli konuşma şeyleri falan gelmiş. Dehşete düştüm. Sohbet değil, flört de değil. Sanal bir cima yuvasına dönmüş.
konrad ya da konserve kutusundan çıkan çocuk delicesine sevdiğim ilk çocuk romanı olabilir. Defalarca kez okumuştum. Hatta yazarın neredeyse tüm kitaplarını okumuştum.
Herkesin en az bir exinin sahip olduğu hastalıktır :d
Şaka bir yana ben de bilgi vermek isterim. Genetik temelleri olduğu düşünülen ve biyolojik bir yanı olan bir hastalıktır. Hastalara "ilaçları bırak, kendin halledersin, insanın doktoru kendisidir, sen depresyonda değilsin boş zamanın çok, yürüyüş yap, hobi edin" gibi abuk sabuk tavsiyeler vermek veya mani dönemindeki halini şımarıklığa bağlamak, sizi dinledikleri bir durumda onlar için zararlı olacaktır. O yüzden herkes bi terapistliğe soyunmasın lütfen. Muhteşem fikirlerinizi kendinize saklayın.
Kişi için de çevresindekiler için de en zor dönem hastalığın başladığı ancak tanı almadığı dönemdir. Bu kişiler genellikle çevresindeki insanlar için bir tehdit oluşturmaz. Ancak onu seven kişiler tabii ki zorlanabilir bu süreçte duygusal olarak.
İki uçlu duygudurum bozukluğu olarak da bilinir ve gerçekten de iki uçta çok yoğun hissetmek olarak tanımlanabilir ama bu kadar basit değildir. Hastalığın sadece depresif - manik olarak iki evresi yoktur, tam olarak lunaparktaki gondol gibi değildir yani. Stabil bir dönem, hipomanik dönemler söz konusu olabilir. İnsanların "gayet normal" olduğu süreçler olur yani, bu da bilinçsiz kişileri "ay canım son derece normal canı istediğinde, abartıyor, bi şeyi yok" gibi bir yanılgıya sürükleyebilir.
Manik dönem genelde uyku ihtiyacında azalma, enerjide artış, hiperaktif davranışlar, düşüncelerde hızlanma ve aşırı neşe hali olarak karakterize edilse de semptomlar hem manide hem depresyonda hastadan hastaya değişebilir.
Mani aynı zamanda tahammülün azalması, obsesif halin artması, yoğun bir anksiyete ve öfke ile de kendini gösterebilir. Bunların bi kısmı ya da hepsi depresif atakta da söz konusu olabilir.
Ani duygu değişimleri gibi algılanması nedeniyle borderline kişilik bozukluğu ile karıştırılır. Bazı farklar var. Birisi kişilik bozukluğudur, birisi değildir, ilk fark bu glsjkf. Bkbde duygular hızlı değişebilir ama bipolar bozuklukta bu aniden sevinmek, üzülmek, öfkelenmek gibi değil de, günün bir kısmında çok neşeliyken atıyorum akşamüzeri bir neden olmaksızın çökkün hissetmek gibidir daha çok. Duygular kumandayla tv kanalı değiştirmişsiniz, zap yapıyormuşsunuz gibi değişmez. Bkbde nasıl bu duygu değişimi tam olarak bilmiyorum.
Bipolar bozuklukta genellikle kişilerin algısı ve bakış açısı sabittir. Bir öz denetim sorunu olduğunda bile mantığı bir parça devrededir. Sadece çok fazla duygudan ona pek kulak veremiyordur. Bir delilik durumu değildir yani. Dolayısıyla sizin hakkınızdaki düşünceleri dünden bu güne değişmez. Bkbde ise bu gün size hayranken yarın sizden iğreniyor gibi davranması söz konusu olabilir. Karşıdakini değersizleştirir.
Bipolar bir insan kişiliği nedeniyle kinci ve kötü biri olabilir ama bu bipolar olması ile alakasızdır. Bkbde ise bu bir kişilik bozukluğu olduğu için intikam alma, kin gütme, haset gibi duygular daha yaygındır. Bir narsistin narsist olmasıyla alakalı davranış paternleri nasıl az çok belli ise, borderline kişi için de bir davranış paterni vardır. Bipolar bozuklukta da kişinin başka kişilik sorunları da olabilir ama 2 farklı sorunun bir araya gelmesi durumu söz konusu olabilir.
Kendine zarar verme davranışı bipolar bozuklukta genellikle manipülatif değildir ve ölüme yöneliktir. Bkbde kendini cezalandırma, dikkat çekme, kişileri manipüle etme gibi motivasyonlar söz konusu olabilir.
Depresif dönemler çok ağır geçebilir. Öz bakım inanılmaz aksar. Kişi kendisini duş alamayacak ya da karnını doyuramayacak kadar bitkin hissedebilir. Böyle birine çık biraz koş ya demek akıllıca olmuyor yani.
Bazen paranoya, kuruntular ve psikotik belirtiler söz konusu olabilir. Bunlar maniye ya da depresyona eşlik edebilir. Renklerin daha parlak, seslerin daha yüksek algılanması, kişilerin kendisine zarar verebileceği korkusu, büyüklük hezeyanları (kendini peygamber sanma vs gibi) söz konusu olabilir.
Bir videoda bir hekimin "bipolar bozukluk hastalarından en sık duyduğum şey, keşke bunun yerine kanser olsaydım cümlesi oluyor" dediğine denk gelmiştim. Gerçekten de böyle bu.
Çok tipik belirtileri net bir şekilde göstermediğinizde kolayca teşhis alamayabilirsiniz. Teşhis almanız durumunda hekim ilaç tedavisini mutlaka gerekli görür. Bipolar bozuklukta ömür boyu ilaç kullanılması gerektiği yaygın bir yanlıştır. İlaç kullanmayı hekim onayıyla bırakabilen hastalar olduğu gibi, gerçekten de hayat boyu ilaç kullanmak durumunda olan hastalar da olur.
Havalı bir şey değildir. Sizi cool falan yapmaz. Aksine rezil olduğunuz pek çok an yaşarsınız ve sonradan hayli utanç duyabilirsiniz. Olduğunuzdan daha yaratıcı veya zeki kılmaz. Psikiyatrik hastalıklara özenen çok fazla insan var ve nedeni olduklarından daha iyi ve daha farklı bir şey olmayı istemek. Daha cazip, daha sıradışı vs. Arkadaşlar öyle bir şey olsaydı bu, insanlar tedavi olmaya kalkmazdı, manyak mısınız?
Son olarak hastanın semptomlarının farkında olması süreci yönetmesi açısından önemlidir. Kendini gözlemlemesi ve ne olduğunda ne oluyor algılayıp hekimi ve yakınlarını bilgilendirmesi işleri bir hayli kolaylaştırır. En başlarda bunu kestirmek kolay değildir ama seneler sonra bile tam anlamıyla ön görmek mümkün olmayabilir ve sürprizler yaşanabilir. :d ama tecrübeli ve dikkatli hastalar çoğunlukla henüz atak yaşamadan atak yaşayacağını öngörüp önlem alabilir.
Bununla yaşayan / mücadele eden kişilerin bunu romantize veya dramatize etmemesini öneriyorum. En nihayetinde bir sorun evet ama dünyanın sonu da değil. Ne kadar çabuk kabullenip ne kadar çabuk adapte olurlarsa yaşamları o kadar hızlı düzene girecektir.
Şaka bir yana ben de bilgi vermek isterim. Genetik temelleri olduğu düşünülen ve biyolojik bir yanı olan bir hastalıktır. Hastalara "ilaçları bırak, kendin halledersin, insanın doktoru kendisidir, sen depresyonda değilsin boş zamanın çok, yürüyüş yap, hobi edin" gibi abuk sabuk tavsiyeler vermek veya mani dönemindeki halini şımarıklığa bağlamak, sizi dinledikleri bir durumda onlar için zararlı olacaktır. O yüzden herkes bi terapistliğe soyunmasın lütfen. Muhteşem fikirlerinizi kendinize saklayın.
Kişi için de çevresindekiler için de en zor dönem hastalığın başladığı ancak tanı almadığı dönemdir. Bu kişiler genellikle çevresindeki insanlar için bir tehdit oluşturmaz. Ancak onu seven kişiler tabii ki zorlanabilir bu süreçte duygusal olarak.
İki uçlu duygudurum bozukluğu olarak da bilinir ve gerçekten de iki uçta çok yoğun hissetmek olarak tanımlanabilir ama bu kadar basit değildir. Hastalığın sadece depresif - manik olarak iki evresi yoktur, tam olarak lunaparktaki gondol gibi değildir yani. Stabil bir dönem, hipomanik dönemler söz konusu olabilir. İnsanların "gayet normal" olduğu süreçler olur yani, bu da bilinçsiz kişileri "ay canım son derece normal canı istediğinde, abartıyor, bi şeyi yok" gibi bir yanılgıya sürükleyebilir.
Manik dönem genelde uyku ihtiyacında azalma, enerjide artış, hiperaktif davranışlar, düşüncelerde hızlanma ve aşırı neşe hali olarak karakterize edilse de semptomlar hem manide hem depresyonda hastadan hastaya değişebilir.
Mani aynı zamanda tahammülün azalması, obsesif halin artması, yoğun bir anksiyete ve öfke ile de kendini gösterebilir. Bunların bi kısmı ya da hepsi depresif atakta da söz konusu olabilir.
Ani duygu değişimleri gibi algılanması nedeniyle borderline kişilik bozukluğu ile karıştırılır. Bazı farklar var. Birisi kişilik bozukluğudur, birisi değildir, ilk fark bu glsjkf. Bkbde duygular hızlı değişebilir ama bipolar bozuklukta bu aniden sevinmek, üzülmek, öfkelenmek gibi değil de, günün bir kısmında çok neşeliyken atıyorum akşamüzeri bir neden olmaksızın çökkün hissetmek gibidir daha çok. Duygular kumandayla tv kanalı değiştirmişsiniz, zap yapıyormuşsunuz gibi değişmez. Bkbde nasıl bu duygu değişimi tam olarak bilmiyorum.
Bipolar bozuklukta genellikle kişilerin algısı ve bakış açısı sabittir. Bir öz denetim sorunu olduğunda bile mantığı bir parça devrededir. Sadece çok fazla duygudan ona pek kulak veremiyordur. Bir delilik durumu değildir yani. Dolayısıyla sizin hakkınızdaki düşünceleri dünden bu güne değişmez. Bkbde ise bu gün size hayranken yarın sizden iğreniyor gibi davranması söz konusu olabilir. Karşıdakini değersizleştirir.
Bipolar bir insan kişiliği nedeniyle kinci ve kötü biri olabilir ama bu bipolar olması ile alakasızdır. Bkbde ise bu bir kişilik bozukluğu olduğu için intikam alma, kin gütme, haset gibi duygular daha yaygındır. Bir narsistin narsist olmasıyla alakalı davranış paternleri nasıl az çok belli ise, borderline kişi için de bir davranış paterni vardır. Bipolar bozuklukta da kişinin başka kişilik sorunları da olabilir ama 2 farklı sorunun bir araya gelmesi durumu söz konusu olabilir.
Kendine zarar verme davranışı bipolar bozuklukta genellikle manipülatif değildir ve ölüme yöneliktir. Bkbde kendini cezalandırma, dikkat çekme, kişileri manipüle etme gibi motivasyonlar söz konusu olabilir.
Depresif dönemler çok ağır geçebilir. Öz bakım inanılmaz aksar. Kişi kendisini duş alamayacak ya da karnını doyuramayacak kadar bitkin hissedebilir. Böyle birine çık biraz koş ya demek akıllıca olmuyor yani.
Bazen paranoya, kuruntular ve psikotik belirtiler söz konusu olabilir. Bunlar maniye ya da depresyona eşlik edebilir. Renklerin daha parlak, seslerin daha yüksek algılanması, kişilerin kendisine zarar verebileceği korkusu, büyüklük hezeyanları (kendini peygamber sanma vs gibi) söz konusu olabilir.
Bir videoda bir hekimin "bipolar bozukluk hastalarından en sık duyduğum şey, keşke bunun yerine kanser olsaydım cümlesi oluyor" dediğine denk gelmiştim. Gerçekten de böyle bu.
Çok tipik belirtileri net bir şekilde göstermediğinizde kolayca teşhis alamayabilirsiniz. Teşhis almanız durumunda hekim ilaç tedavisini mutlaka gerekli görür. Bipolar bozuklukta ömür boyu ilaç kullanılması gerektiği yaygın bir yanlıştır. İlaç kullanmayı hekim onayıyla bırakabilen hastalar olduğu gibi, gerçekten de hayat boyu ilaç kullanmak durumunda olan hastalar da olur.
Havalı bir şey değildir. Sizi cool falan yapmaz. Aksine rezil olduğunuz pek çok an yaşarsınız ve sonradan hayli utanç duyabilirsiniz. Olduğunuzdan daha yaratıcı veya zeki kılmaz. Psikiyatrik hastalıklara özenen çok fazla insan var ve nedeni olduklarından daha iyi ve daha farklı bir şey olmayı istemek. Daha cazip, daha sıradışı vs. Arkadaşlar öyle bir şey olsaydı bu, insanlar tedavi olmaya kalkmazdı, manyak mısınız?
Son olarak hastanın semptomlarının farkında olması süreci yönetmesi açısından önemlidir. Kendini gözlemlemesi ve ne olduğunda ne oluyor algılayıp hekimi ve yakınlarını bilgilendirmesi işleri bir hayli kolaylaştırır. En başlarda bunu kestirmek kolay değildir ama seneler sonra bile tam anlamıyla ön görmek mümkün olmayabilir ve sürprizler yaşanabilir. :d ama tecrübeli ve dikkatli hastalar çoğunlukla henüz atak yaşamadan atak yaşayacağını öngörüp önlem alabilir.
Bununla yaşayan / mücadele eden kişilerin bunu romantize veya dramatize etmemesini öneriyorum. En nihayetinde bir sorun evet ama dünyanın sonu da değil. Ne kadar çabuk kabullenip ne kadar çabuk adapte olurlarsa yaşamları o kadar hızlı düzene girecektir.
-Asla bulamadığınız bir nesneyi şıp diye bulmak. Hem de uluorta bir yerde.
- kendinden sonsuzca ödün verme yetisi. Bu bi lanet sanırım aynı zamanda.
- antimikrobiyal olmak. Mikrop geçirmiyor bunlar. Bunlara mikrop işlemiyor. Ölecek kadar hasta değillerse bi şeylere koşturmaya devam ediyorlar.
-evin duygusal sibobu olmak. (Her anne için geçerli değil.)
- kendinden sonsuzca ödün verme yetisi. Bu bi lanet sanırım aynı zamanda.
- antimikrobiyal olmak. Mikrop geçirmiyor bunlar. Bunlara mikrop işlemiyor. Ölecek kadar hasta değillerse bi şeylere koşturmaya devam ediyorlar.
-evin duygusal sibobu olmak. (Her anne için geçerli değil.)
Şimdilik şu:
"Ne rolü yapıyorsak oyuz. O yüzden ne rolü yaptığımıza dikkat etmeliyiz."
"Ne rolü yapıyorsak oyuz. O yüzden ne rolü yaptığımıza dikkat etmeliyiz."
-benim zevklerim sizin nezdinizde makul bir zemine oturmak zorunda değil.
-kardeşim ben senin yılgın bir hoşgörüyle beni benimsemene mi kaldım?
-oğlum, adam sana ananı s*keyim dedi lan ilkkan. Yani bunun daha ötesi ne? Bu nereye varacak ben bilmiyorum yani...
(...)
İlkkan sen bu sınırı çok geriye koymuşsun ya. Bi insanla yollarını ayırmayı "ananı s*keyim" lafı üzerine değerlendiremezsin. Bunun bi öncesi vardır ya.
-kardeşim ben senin yılgın bir hoşgörüyle beni benimsemene mi kaldım?
-oğlum, adam sana ananı s*keyim dedi lan ilkkan. Yani bunun daha ötesi ne? Bu nereye varacak ben bilmiyorum yani...
(...)
İlkkan sen bu sınırı çok geriye koymuşsun ya. Bi insanla yollarını ayırmayı "ananı s*keyim" lafı üzerine değerlendiremezsin. Bunun bi öncesi vardır ya.
Dördüncü duvarı yıkmak veya dördüncü perdeyi yıkmak daha çok sinema söz konusu olduğunda karşılaştığım bir terimdi. Ancak ilk kez denis diderot tarafından tiyatro oyunları için kullanılmış. Edebiyatta da örnekleri vardır. Mesela çok bilinen dövüş kulübü 'nde, filmde de kitapta da anlatıcı karakter anlatıyı bırakır, okura / seyirciye döner ve direkt olarak ona bir şey söyler.
Bunun en rahatsız edici örneklerinden biri benim için michael haneke'nin funny games'i. İnsan psikolojisini çok iyi anlayan, felsefe eğitimi de almış feci zeki bi herif olduğu için bunu insanı en rahatsız edecek şekilde yapmayı çok iyi becermiş, perdedeki şiddete seyirciyi de başarılı bir şekilde dahil etmişti. Üstelik kurban olarak değil, suçlu olarak.
Bunun en rahatsız edici örneklerinden biri benim için michael haneke'nin funny games'i. İnsan psikolojisini çok iyi anlayan, felsefe eğitimi de almış feci zeki bi herif olduğu için bunu insanı en rahatsız edecek şekilde yapmayı çok iyi becermiş, perdedeki şiddete seyirciyi de başarılı bir şekilde dahil etmişti. Üstelik kurban olarak değil, suçlu olarak.
Kıskançlık ve manyaklık kaynaklı değilse alır / veririm. Özellikle eşimse kesin veririm. Başıma bir iş gelir, telefonumun kullanılması icap eder, şifresini bilen tek kişi olmak istemem. Benim için telefonumu dış dünyadan gizlemek önemli olur yani, eşimden değil.
Sevgilime de verebilirim. O an lazım olmuştur sormuştur. Veya aynı şehirde yaşadığım veya birlikte yaşadığım biridir. Yukarıdaki gerekçe ile yine veririm.
Bir de bu kişilerin sinsi sinsi ben uyurken telefonumu karıştırmayacağına dair güven içinde olmalıyım. Kıskançlık veya merak, hiç önemli değil. Soracağını bana sorabilmeli.
İnsanın bazı şeylerle vaktinden önce veya olur olmadık bir şekilde karşılaşmasını hem ilişki açısından hem hayat açısından tahrip edici buluyorum. Hepimiz insanız, bazen öfkelenebiliyor ve çok sevdiğimiz insanların arkasından bile hınçla konuşabiliyoruz. Ben melek değilim arkadaşlar, benim hayatım için şu senaryo çok olası:
Manitama kızmışım ve bir kadın arkadaşıma şunları yazmışım "ay allah kahretmesin çok dağınık, bıktım artık gerçekten. Beni o kadar delirtiyor ki bazen..." Ne kadar sıradan değil mi? Ama adam kaygılı bağlanma modeline sahip kompleksli bir manyaksa, ki ben bulursam öylesini bulurum, bu mesajı okuması ne bunu itiraf etmesi ile, ne bu konuyu benimle konuşmak istemesi ile sonuçlanır. Bu olay pasif agresif bir biçimde benden intikam alması ve kafasında kurup durması ve ilişkimizin içine sıçması ile sonuçlanır. Halbuki aslında bir anlık sinirle mızmızlanmışım, belki evden çıkmadan önce yüzüne de söylemişim bunları falan gksnlfkd. İnsanlar işte böyledir. İrrasyonel, şuursuz...
O yüzden genel olarak hoşlanmıyorum telefonumun kurcalanmasından. Ama özellikle de gizlemiyorum. Hele bu saçmalıklara maruz kalmayacağım konusunda güvenebildiğim insanlara karşı. Arkadaşım vs de olabilir bu.
Sevgilime de verebilirim. O an lazım olmuştur sormuştur. Veya aynı şehirde yaşadığım veya birlikte yaşadığım biridir. Yukarıdaki gerekçe ile yine veririm.
Bir de bu kişilerin sinsi sinsi ben uyurken telefonumu karıştırmayacağına dair güven içinde olmalıyım. Kıskançlık veya merak, hiç önemli değil. Soracağını bana sorabilmeli.
İnsanın bazı şeylerle vaktinden önce veya olur olmadık bir şekilde karşılaşmasını hem ilişki açısından hem hayat açısından tahrip edici buluyorum. Hepimiz insanız, bazen öfkelenebiliyor ve çok sevdiğimiz insanların arkasından bile hınçla konuşabiliyoruz. Ben melek değilim arkadaşlar, benim hayatım için şu senaryo çok olası:
Manitama kızmışım ve bir kadın arkadaşıma şunları yazmışım "ay allah kahretmesin çok dağınık, bıktım artık gerçekten. Beni o kadar delirtiyor ki bazen..." Ne kadar sıradan değil mi? Ama adam kaygılı bağlanma modeline sahip kompleksli bir manyaksa, ki ben bulursam öylesini bulurum, bu mesajı okuması ne bunu itiraf etmesi ile, ne bu konuyu benimle konuşmak istemesi ile sonuçlanır. Bu olay pasif agresif bir biçimde benden intikam alması ve kafasında kurup durması ve ilişkimizin içine sıçması ile sonuçlanır. Halbuki aslında bir anlık sinirle mızmızlanmışım, belki evden çıkmadan önce yüzüne de söylemişim bunları falan gksnlfkd. İnsanlar işte böyledir. İrrasyonel, şuursuz...
O yüzden genel olarak hoşlanmıyorum telefonumun kurcalanmasından. Ama özellikle de gizlemiyorum. Hele bu saçmalıklara maruz kalmayacağım konusunda güvenebildiğim insanlara karşı. Arkadaşım vs de olabilir bu.
Arkadaşım (biyolog)
Hocam (herpetolog)
Arkadaşım (mütercim tercüman)
Yengem (emekli)
Arkadaşım (antropolog ama bu işi yapmıyo)
Terapistim (terapist fkdjkf)
Arkadaşım (öğrenci)
Arkadaşım (elektrik elektronik mühendisi)
Arkadaşım (ziraat mühendisi)
Kuzenim (kadın doğum uzmanı)
Hocam (herpetolog)
Arkadaşım (mütercim tercüman)
Yengem (emekli)
Arkadaşım (antropolog ama bu işi yapmıyo)
Terapistim (terapist fkdjkf)
Arkadaşım (öğrenci)
Arkadaşım (elektrik elektronik mühendisi)
Arkadaşım (ziraat mühendisi)
Kuzenim (kadın doğum uzmanı)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?