bir şeye emek ve zaman harcamanın değeri. aslında hiçbir değeri yok. istediğimiz hayatları yaşayamadıktan sonra hiçbir şeyin önemi yok.
siyah anka
1. nesil Yazar - 13. Seviye Güneş Muhafızı - Yazar
- toplam entry 408
- takipçi 11
- puan 24502
sözlüğün filozofu olarakhizmet verir kendisi. felsefe yolculuğundaki filozoflara selam çakarken düşüncelerini de katarak açıklar. okumak ve tartışmak zevkli.
ölene kadar yiyebileceğim yemektir. hani ölene kadar derken ciddiyim. hayatımda yemekten bıkamadığım iki üç yiyecekten biridir.
30 yaşına amca teyze diyorsan yavrucuğum senin burada değil yatakta olman gerekiyor. ne bileyim git en kötü oyun oyna. sözlükte ne işin var bu yaşta? ergenliği bile yaşamadın daha.
en sevdiğim tanrıdır. inanacağım tek tanrıdır hatta.
pastafaryan denilen insanların inandığı tanrıdır.
pastafaryan denilen insanların inandığı tanrıdır.
insan doğanın neresindedir? doğanın parçası mı yoksa efendisi mi? peki insanın zekası onu melek mi yapar şeytan mı?
müthiş doğanın gücünü ve muhteşemliğini görürken aynı zamanda insanın ne kadar aptal ve kötücül olduğunu görebildiğiniz filmdir. izlerken huzur duyar, rahatlarsınız kesinlikle.
doğayla bütünleşmek mi yoksa efendisi olduğumuzu zannetmek mi? işte bütün mesele bu.
müthiş doğanın gücünü ve muhteşemliğini görürken aynı zamanda insanın ne kadar aptal ve kötücül olduğunu görebildiğiniz filmdir. izlerken huzur duyar, rahatlarsınız kesinlikle.
doğayla bütünleşmek mi yoksa efendisi olduğumuzu zannetmek mi? işte bütün mesele bu.
İnsan doğanın başına gelebilecek en kötü şeydir. Efendi ne kelime ola
ok
Kib bye
insanın merak güdüsünün ve aslında farkında olmayışının nerelere geleceğini gösteren komedi filmidir.
düşünün ki kendi dünyanızda yaşarken bir gün hiç bilmediğiniz bir madde elinize geçiyor ve kabilenizde olay oluyor. daha sonra bundan kurtulmak için yolculuğa çıkıyorsunuz.
platon mağara alegorisinin sinemaya yansıtılmış hali desek yanılmayız sanırım. güzel filmdir tavsiye ederim.
düşünün ki kendi dünyanızda yaşarken bir gün hiç bilmediğiniz bir madde elinize geçiyor ve kabilenizde olay oluyor. daha sonra bundan kurtulmak için yolculuğa çıkıyorsunuz.
platon mağara alegorisinin sinemaya yansıtılmış hali desek yanılmayız sanırım. güzel filmdir tavsiye ederim.
7-8 yaşındayken öldü diye bildiğim ufaklık. ne yazık ki bilimin karanlık yüzünü ortaya çıkaran çok önemli bir deney bu. neden düzeltmek için uğraşmamışlar onu anlamıyorum. sanırım psikolojinin yeterince bilinmemesinden kaynaklı. sonuçta hasarın kalıcı olduğu görülse de terk edilmiştir.
bilemezsin diyen inançsızlık sistemidir. aslında tam bana uygun inançsızlık sistemi olsa da bilememek beni huylandırıyor. alerjim ortaya çıkıyor. bu sebeple karşılarındayım hep. hem ne demek bilemezsin?
tam tersi seviniyorum ama henüz o kişiyi bulamadım maalesef. boş konular yerine dolu şeyler konuşabileceğim bir hemcinsim yok.
burada ekstra dikkat istiyorum. bu insanlar yok demiyorum sadece benim gibi bunları konuşmaya hevesli olmuyorlar diyorum.
burada ekstra dikkat istiyorum. bu insanlar yok demiyorum sadece benim gibi bunları konuşmaya hevesli olmuyorlar diyorum.
zannettiğiniz kadar basit bir hastalık değil. intihar düşüncelerinin kafanızda döndüğü durumlardan bahsediyoruz hatta plan yapıyorsunuz bununla ilgili. öyle çıkaran bir şey kolay bulunmuyor.
yok spor yap yok istediğin şeyi yap demekle olmuyor çünkü bunları yapmak bile istemiyorsun. şöyle anlatayım size bunu.
en büyük hayalinizin gerçekleşeceğini söyleseler ellerinin tersiyle itecek durumdalar. artık ilgi ya da heves kalmamış oluyor. yavaş yavaş ölüyorsun. tüm vücudunuzun eridiğini düşünün.
çıkmak kolay değil girmesinin kolay olmadığı gibi.
depresiflikle depresyon aynı şey değil.
yok spor yap yok istediğin şeyi yap demekle olmuyor çünkü bunları yapmak bile istemiyorsun. şöyle anlatayım size bunu.
en büyük hayalinizin gerçekleşeceğini söyleseler ellerinin tersiyle itecek durumdalar. artık ilgi ya da heves kalmamış oluyor. yavaş yavaş ölüyorsun. tüm vücudunuzun eridiğini düşünün.
çıkmak kolay değil girmesinin kolay olmadığı gibi.
depresiflikle depresyon aynı şey değil.
babamın getirdiği ürünleri saymazsak şu ana kadar en uzun giysim montumdur. seneye 10 yılı olacak.
bir kıyafeti parçalanmadan atmayan biri olduğumdan daha gider diye tahmin ediyorum. elbette yıpranma var ama beni bu kış da idare eder sanırım. zayıflayınca ya daralttırırım ya da yenisini alırım bilemedim. parka almak istiyorum.
bir kıyafeti parçalanmadan atmayan biri olduğumdan daha gider diye tahmin ediyorum. elbette yıpranma var ama beni bu kış da idare eder sanırım. zayıflayınca ya daralttırırım ya da yenisini alırım bilemedim. parka almak istiyorum.
bir arkadaş vardı tekrar yakalandığını söylemişti. ailesine nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. kimdi o arkadaş?
isim konusunda zayıfım arkadaşlar o yüzden kusura bakmayın. durumu noldu merak ediyorum. hatırlayanlar bir yazarsa sevinirim.
isim konusunda zayıfım arkadaşlar o yüzden kusura bakmayın. durumu noldu merak ediyorum. hatırlayanlar bir yazarsa sevinirim.
efsane olmak isterken kestane oldum.
karıştırılan iki kavramdır. bu iki kavram üzerinde düşünürsek derin felsefi çıkarımlar yapabilecek olsak da ben kelimeyi eklerine ve köklerine ayırarak anlatmayı seviyorum.
inanmak adı üstünde inan kökünden geliyor. buna sadece inanıyorsun.
bilmek ise bil kökünden kökünden geliyor. bunu biliyorsun.
inanmak kanıt gerektirmez. bu sebeple herkes inanabilir. bunu ister inanç anlamında düşünün isterseniz gelecekte yapmak istedikleriniz hakkında. ancak elinizde sadece inancınız olur. kanıtınız yoktur. zaten kanıt olan bir şeye inanılmaz.
gelelim bilmek kısmına. ne dedik? bil kökünden geliyor. bildiğiniz bir şeye inanmak kadar saçma bir şey yoktur. örneğin bir aldatma vakasına şahit oldunuz. buna inanmazsınız, bunu bilirsiniz. aldatma vakasına inanıyorum demezsiniz.
peki bu kadar konuştum, ne anlatıyorum?
hani insanlar inançlarını/inançsızlıklarını kanıtlamaya çalışıyorlar ya, işte bu beyhude çabadır. tanrının varlığı problemi inanç özelinde de bilim özelinde tartışılabilir ancak şunu unutmayalım ki tanrı varlığı veya yokluğu kanıtlanırsa artık inanmazsınız bunu bilirsiniz.
ikinci örnek de evrimden gelsin. evrim bilimsel bir gerçektir. bilim insanları evrime inanmaz. bu sebeple haklıdırlar. evrime inanıyorum demez, evrimi biliyorum der hepsi. çünkü bu gözlemlenebilen ve yer yer matematiksel olarak ispatlanan bir doğa kanunudur.
sonuç olarak iki kavramı birbirine karıştırmaya çok meyilliyiz insanoğlu olarak. bu sebeple ayrımı iyi yapmak gerekiyor.
inanmak adı üstünde inan kökünden geliyor. buna sadece inanıyorsun.
bilmek ise bil kökünden kökünden geliyor. bunu biliyorsun.
inanmak kanıt gerektirmez. bu sebeple herkes inanabilir. bunu ister inanç anlamında düşünün isterseniz gelecekte yapmak istedikleriniz hakkında. ancak elinizde sadece inancınız olur. kanıtınız yoktur. zaten kanıt olan bir şeye inanılmaz.
gelelim bilmek kısmına. ne dedik? bil kökünden geliyor. bildiğiniz bir şeye inanmak kadar saçma bir şey yoktur. örneğin bir aldatma vakasına şahit oldunuz. buna inanmazsınız, bunu bilirsiniz. aldatma vakasına inanıyorum demezsiniz.
peki bu kadar konuştum, ne anlatıyorum?
hani insanlar inançlarını/inançsızlıklarını kanıtlamaya çalışıyorlar ya, işte bu beyhude çabadır. tanrının varlığı problemi inanç özelinde de bilim özelinde tartışılabilir ancak şunu unutmayalım ki tanrı varlığı veya yokluğu kanıtlanırsa artık inanmazsınız bunu bilirsiniz.
ikinci örnek de evrimden gelsin. evrim bilimsel bir gerçektir. bilim insanları evrime inanmaz. bu sebeple haklıdırlar. evrime inanıyorum demez, evrimi biliyorum der hepsi. çünkü bu gözlemlenebilen ve yer yer matematiksel olarak ispatlanan bir doğa kanunudur.
sonuç olarak iki kavramı birbirine karıştırmaya çok meyilliyiz insanoğlu olarak. bu sebeple ayrımı iyi yapmak gerekiyor.
insanlığın var oluşundan itibaren günümüze kadar süren ve gelecek kuşaklarda da sürecek olan problemdir.
bilirsiniz ki insanoğlu açıklayamadığı olayları bir yaratıcı gücün varlığına dayandırmış ve zamanla açıkladıkça da daha çok bilinmezliğin olduğunu görüp tanrı iddiasından vazgeçmemiştir. "tanrı varsa bu olmalı." ya da "tanrı yoksa bütün her şey nasıl oluştu?" diye birsürü soru üretilmiş ve verilen cevaplar yeri gelmiş tatmin etmiş yeri gelmiş tatmin etmemiş.
günümüzde de hala bu soru tartışılıyor. çeşitli fikirler ortaya atılmış ama görüyorum ki birçok kişi dinlere dayalı bir tanrı tasvirini düşünüyor. bana göre sadece bu tanrı tasvirini ele almak hatalıdır. çünkü geçmişimizden günümüze kadar birçok tanrı var olmuştur.
peki o zaman inanın ya da inanmayın tanrı nasıl var olmuştur? işte bu soru aslında her şeyin anahtarı bana göre. bu soruyu çözdüğümüzde her şey çözülecek.
bilirsiniz ki insanoğlu açıklayamadığı olayları bir yaratıcı gücün varlığına dayandırmış ve zamanla açıkladıkça da daha çok bilinmezliğin olduğunu görüp tanrı iddiasından vazgeçmemiştir. "tanrı varsa bu olmalı." ya da "tanrı yoksa bütün her şey nasıl oluştu?" diye birsürü soru üretilmiş ve verilen cevaplar yeri gelmiş tatmin etmiş yeri gelmiş tatmin etmemiş.
günümüzde de hala bu soru tartışılıyor. çeşitli fikirler ortaya atılmış ama görüyorum ki birçok kişi dinlere dayalı bir tanrı tasvirini düşünüyor. bana göre sadece bu tanrı tasvirini ele almak hatalıdır. çünkü geçmişimizden günümüze kadar birçok tanrı var olmuştur.
peki o zaman inanın ya da inanmayın tanrı nasıl var olmuştur? işte bu soru aslında her şeyin anahtarı bana göre. bu soruyu çözdüğümüzde her şey çözülecek.
Bir hocam demişti ki eğer tanrı varsa o da insanlığı bu şekilde yaratırdı evrim süreci en mantıklı verilere dayanan süreç demişti. Benim de aklıma baya yattı :)
hahaha evet inananlar arasında bayağı popülerdir bu görüş :D
evrimin gerçekliği zaten ortada.
evrimin gerçekliği zaten ortada.
Hocam ateistti. İnanan kesimde değildi.
yaşam, hayat ya da ögdülmüş müydü kutadgu bilig kitabındaki karakter. bilmiyorum. düşüncelerim hep bu konuda birbiriyle çelişir benim. şuna eminim ki yaşam çok boktan bir şey. değerli falan değil. bir değerimiz yok. olasılıklarla mı dolu? hayır. yaşamak ve ölmek. bunda bile iki seçeneğimiz var. sadece birini yapabiliyoruz. tamam ikinciyi de deneyimlemeye çalışıyoruz ama sadece o kadar.
kim demiş ki ölümün son olduğunu? hem nereden biliyoruz ki sonluğunu? hayat gibi o da olasılıklarla dolu olamaz mı? buna kim itiraz edebilir ki? din altındaki tasvirlerden bahsetmiyorum. cennet cehennem değil bahsettiğim. belki de ölüm de yeni bir yaşam formuna geçiştir. hayır reenkarnasyondan da bahsetmiyorum. sadece ölümün yeni bir olasılıklar dünyasına adım attıran bir şey olmadığını nereden biliyoruz? deneyimlediğimiz bir şeyken yaşama mı döndük. dünyadaki madde döngülerinden de bahsetmiyorum. evet ilk oluşturulan bakterinin dna'sındaki karbonun sizde olduğunu da biliyorsunuz. ama benim bahsettiğim bu da değil.
ölümün haksız yere kötü olduğunun düşünülmesinden bahsediyorum. bilmediğimiz şeyler bize hep korkunç gelir zaten. bu kendimizi öldürelim demek değil. zaten öleceğiz her şekilde. acele etmemize de gerek yok. ne de olsa yaşamak ve ölmek. sadece birini seçebiliyoruz.
neden tek seçim hakkımız var peki? ikisini de istediğimizde deneyimlesek ve zincirlerimizi kırsak olmaz mı? öldükten sonra yaşama dönsek mesela.
yaşamı nereden biliyoruz ki? yaşıyoruz işte. bu laf çok söylenir. "en azından hayattayız be abi." lafı da deniliyor başka bir zamanda. hayatta olmak o kadar mükemmelse neden insanlar acı çekiyor ve mutluluk için her şeylerini vermeye hazır?
sorular sorular sorular... bitmeyen birçok soru. cevap ararken bile yeni sorular türetiyoruz hayata. amaçsız bir yazıydı bu da. gerçi amacım var da ne oluyor ki? hiçbir şey olmuyor. bu saatten sonra bir şey olmasını da beklemiyorum şahsen.
hayat işte! anne babamız rahat durmadığı için geldiğimiz dünya.
ölüm işte! yine anne babamız rahat durmadığımız için gideceğimiz dünya.
kim demiş ki ölümün son olduğunu? hem nereden biliyoruz ki sonluğunu? hayat gibi o da olasılıklarla dolu olamaz mı? buna kim itiraz edebilir ki? din altındaki tasvirlerden bahsetmiyorum. cennet cehennem değil bahsettiğim. belki de ölüm de yeni bir yaşam formuna geçiştir. hayır reenkarnasyondan da bahsetmiyorum. sadece ölümün yeni bir olasılıklar dünyasına adım attıran bir şey olmadığını nereden biliyoruz? deneyimlediğimiz bir şeyken yaşama mı döndük. dünyadaki madde döngülerinden de bahsetmiyorum. evet ilk oluşturulan bakterinin dna'sındaki karbonun sizde olduğunu da biliyorsunuz. ama benim bahsettiğim bu da değil.
ölümün haksız yere kötü olduğunun düşünülmesinden bahsediyorum. bilmediğimiz şeyler bize hep korkunç gelir zaten. bu kendimizi öldürelim demek değil. zaten öleceğiz her şekilde. acele etmemize de gerek yok. ne de olsa yaşamak ve ölmek. sadece birini seçebiliyoruz.
neden tek seçim hakkımız var peki? ikisini de istediğimizde deneyimlesek ve zincirlerimizi kırsak olmaz mı? öldükten sonra yaşama dönsek mesela.
yaşamı nereden biliyoruz ki? yaşıyoruz işte. bu laf çok söylenir. "en azından hayattayız be abi." lafı da deniliyor başka bir zamanda. hayatta olmak o kadar mükemmelse neden insanlar acı çekiyor ve mutluluk için her şeylerini vermeye hazır?
sorular sorular sorular... bitmeyen birçok soru. cevap ararken bile yeni sorular türetiyoruz hayata. amaçsız bir yazıydı bu da. gerçi amacım var da ne oluyor ki? hiçbir şey olmuyor. bu saatten sonra bir şey olmasını da beklemiyorum şahsen.
hayat işte! anne babamız rahat durmadığı için geldiğimiz dünya.
ölüm işte! yine anne babamız rahat durmadığımız için gideceğimiz dünya.
tarihine baktığımızda sümerlerin gökyüzüne bakarak aslında astronomi üzerinde gözlemlerle belli kişilikler vermesinden gelen bir gelenektir. genelde insanlar gökyüzünü incelerken olan olayların dünyayı ve yaşadıkları bölgeyi ve kendilerini etkilediğini fark etmişler ve zamanla bunları tanrı olarak görmüşlerdir. açıklayamadıkları olayları tanrıya yorumlayan sümerlerden gelen gelenek yıllar içinde keskin gözlem yapılmasının yanı sıra birbirinden ayrılmasını sağlamıştır astronomi ve astrolojinin. bunun yanı sıra asur ve babil uygarlıklarında olsun diğer uygarlıklarda olsun çeşitli kehanetler oluşturulup kulaktan kulağa yayılmasıyla insanların astrolojiye bilimin kolu gözüyle bakmasını sağlamış. yalnız neyseki isaac newton, johannes kepler, tycho brahe gibileri gelmiş ve astrolojinin saçma olduğunu ve bilim olmadığını kanıtlamışlardır. bu isimlerden sonra yapılan çalışmalar zaten ciddi alanların doğmasını sağlamış, özellikle joseph von fraunhofer denen zat sayesinde astofizik doğmuş ve toplumda bilimin keskin sonuçları astrolojiyi yıkmıştır.
kısacası bilimi bırak yalancı bilim bile değildir.
kısacası bilimi bırak yalancı bilim bile değildir.
şahlanış marşı - grup volkan.
bazı insanlarda olan şeydir. bende farkı yokmuş dediklerine göre. gözlükten kurtulunca rahatlayacağım tabi el alışkanlığı biraz zorlayabilir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?