yaşamdaki olumsuzluklardan veya stresli durumlardan kaçmak için hikayelere aşırı ilgi gösterme durumudur. Kişi, hayatındaki sorunlardan uzaklaşmak için kitaplar, diziler, filmler veya başkalarının hikayeleriyle daha fazla zaman geçirir, bu da zamanla bir bağımlılığa dönüşür.
Kaçıcılık, gerçeklikten uzaklaşma ve sorunlardan kaçma çabasıyken, hikaye bağımlılığı, sürekli olarak kurgusal dünyalarda yaşamayı tercih etmekle alakalıdır.
17 yaşımdan sonrası full silinsin isterdim mesela. 18 olmanın heyecanıyla öyle saçma ve gereksiz kararlar aldım ki... tamam hatalarımla da severim kendimi ama bu kadar yanlışa da gerek yok sanki.
sürekli olarak başkalarının duygusal ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan ve bu süreçte kendi ihtiyaçlarını ihmal eden kişilerde gelişir. Bu kişiler, başkalarına sürekli destek olmaya, onların sorunlarına çözüm bulmaya çalışır. Ama bu çaba, zamanla kişinin enerjisini tüketir. Kişi, sonunda kendini boşlukta, yorgun, stresli ve huzursuz hisseder.
Limerans, birine duyulan aşkla karışık, yoğun bir takıntı halidir. Kişi, sürekli olarak belirli birini düşünür, onunla ilgili hayaller kurar ve bir an bile aklından çıkaramaz. Limerans yaşayan kişi, ona dair her küçük hareket veya söze büyük anlamlar yükler.
İlgisizlik veya karşılık almama durumunda ise yoğun bir acı, hayal kırıklığı ve belirsizlik duygusu hisseder. Bu takıntı, çoğu zaman kişiyi duygusal açıdan tüketir ve zamanla kişinin günlük yaşamını olumsuz şekilde etkileyebilir.
Faktisiyöz bozukluk, kişinin hasta olmadığı halde hasta gibi davranması veya sağlık sorunları uydurması durumudur. dikkat çekmek veya ilgi görmek için hastaymış gibi davranabilir ve bazen başkalarını kandırmak için kendilerine zarar verebilirler.
Bu hastalığın en bilinen türlerinden biri Munchausen Sendromu'dur. Munchausen sendromunda kişi, hastalık belirtileri uydurur veya bilinçli olarak kendine zarar vererek hasta görünmeye çalışır. Yanlış bilgi vermek, gereksiz ilaç kullanmak veya gereksiz ameliyatlara girmeye çalışmak gibi davranışlar sergilerler.
Bir diğer türü Munchausen by Proxy'dir. Bu durumda kişi, başkalarını hasta gibi göstererek ilgi çekmeye çalışır.
genellikle kişinin çocukluk döneminde ilgisizlik veya duygusal ihmal yaşamasından kaynaklanabilir. Bu kişiler, ilgiyi hastalık üzerinden kazanmak isterler.
Partnerin geçmiş ilişkilerine karşı takıntı ve kıskançlık geliştirme durumu.
Bu kişiler, partnerinin geçmişte yaşadığı ilişkilerle ilgili sürekli bir endişe halinde olurlar, geçmişte yaşanmış olayları merak eder ve sorgularlar. Partnerlerinin önceki ilişkilerinde kendileriyle kıyaslama yaparak özgüven sorunları yaşayabilirler. Bu takıntı, partnerle olan ilişkide güven sorunlarına yol açarak günlük hayatı etkileyebilecek yoğun bir hale gelebilir.
Borderline kişilik bozukluğu, kişinin duygularında, düşüncelerinde ve davranışlarında dengesizliklere yol açan, ilişkilerini olumsuz etkileyen bir hastalıktır. Bu durum, kişinin duygularını düzenlemekte zorlanmasına ve çevresiyle sağlıklı ilişkiler kurmakta güçlük çekmesine sebep olur. Bu bozukluğa sahip kişiler sürekli bir terk edilme korkusu yaşar ve çevrelerindeki insanlara aşırı derecede bağımlılık geliştirebilir ya da tam tersine, mesafeli bir duruş sergileyebilirler. Aynı kişiyi bir an hayatının odak noktası haline getirirken kısa süre sonra değersiz görebilir, bu nedenle hızlı ve uç noktalarda duygusal geçişler yaşarlar.
Belirtileri arasında sürekli bir boşluk hissi, kimlik karmaşası, ani öfke patlamaları ve bazen kendine zarar verme eğilimleri bulunmaktadır. Yaşanan olaylara karşı aşırı tepkiler verebilir ve kendilerini kontrol etmekte zorlanabilirler. Bu bozukluk biyolojik ve genetik sebeplerden kaynaklanabileceği gibi, çevresel etkenlerin de sebep olabileceği düşünülmekte.
Winx Club, 2004 yılında İtalya'da yapılmış bir animasyon dizisidir. Dizi, Alfea adında bir sihir okuluna giden ve farklı güçlere sahip genç peri kızlarının maceralarını anlatıyor. Grubun lideri Bloom, dünya'da sıradan bir kız olarak yaşarken sihirli güçlerini keşfeder ve Alfea Sihir Koleji'ne katılır.
Orada, kendisi gibi özel güçlere sahip olan Stella, Flora, Musa ve Tecna ile arkadaş olur ve birlikte 'Winx Club' adını verdikleri grubu kurarlar. Her birinin kendine özgü bir gücü vardır. Stella ışığı, Flora bitkileri, Musa müziği ve Tecna teknolojiyi kontrol edebiliyor. Dizi boyunca, Trix adı verilen kötü cadılara karşı savaşıyorlar.
yani buraya gelene kadar bir çok sözlükte yazdım ama ilk defa bir sözlüğe erişim sıkıntısı olduğu için üzüldüm. burayı çok fazla seviyorum. geri duran bir kesim yazarların dışında, çok tatlı, çok cana yakın olan bir kesim de var ve hepsine bayılıyorum. gerçekten çok tatlı bir sözlük oldu. sözlüğe ilk geldiğimde 3-5 yazar vardı ve haliyle aktiflik yerlerdeydi.
burayı da bir hevesle açılan ama tutmayıp kapanan diğer sözlükler gibi olur sanmıştım ama öyle olmadı ve şu anki aktiflik beni inanılmaz sevindiriyor. gerçekten bebeğim gibi görüyorum burayı. diğer sözlüklerde sözlüğü benimseyen birinci nesil yazarları gördüğümde 'ne alaka' falan derdim ama şimdi anlıyorum. artık heyecanla ikinci nesili bekliyorum 'siz yokken biz vardık' demek için dhskdh
bilmiyorum. yani şu aralar inanılmaz garip bir psikolojideyim. bir şeyleri düşünüyorum sürekli, konu hep aynı ama her düşündüğümde farklı sonuçlara ulaşıyorum. hepsi de çok şaşırtıcı sonuçlar. her seferinde tokat yemişim gibi bir his. biraz kendime kızıyorum aptal mısın sen diye, sonra tekrar düşünüyorum helal olsun sana diyorum, biraz sonra tekrar düşündüğümde de farklı farklı ayrıntılara şaşırıyorum. benim için aşırı karmaşık bir konu ama kafamda her şey ilk defa bu kadar net ilerliyor.
bir de şu ara takacak kimsem olmadığı için kendime takmış durumdayım. alıp, öylece dolabın en arkalarına koyup varlığını bile unuttuğum serumları, maskeleri deniyorum. kendimde bir değişiklik yapma isteğiyle savaşıyorum. saçımı mı kestirsem diye düşünüp, pişman olacağımı bildiğim için vazgeçiyorum sonra.
günlük 5 bardak kahveyi 1'e düşürdüm ve kafayı bitki çayına taktım. gerçekten insanın uğraşacak bir şeyi olmayınca kendine takması da zormuş. sevmediğim şeyleri bile bana iyi gelecek diye yapmaya çalışıyorum falan. olsun en azından zararsız bir evredeyim.
şu ara pollyanna modundayım. elimden geldiğince kendimi zarar verebilecek her şeyden korumaya çalışıyorum. valla keyfim yerinde, kimsenin bozmasına izin vermeyeceğim. öyle işte.
yapılması riskli bir şeyi yapmaya karar verilirken kullanılan bir motto. hayatın kısa olduğunu ve bu kısa ömrü dolu dolu yaşamak ve eline geçen her fırsatı değerlendirmek gerektiğini düşünen insanların hayat felsefesi. hayatı son anına kadar olabildiğince eğlenceli ve umursamazca yaşamak gerektiğini savunurlar.
Dışarıdan bakınca eğlenceli ama işin içine risk girince insan bir durup düşünmeye başlıyor. o adrenalin, heyecan güzel ama "ya bir şeyler ters giderse" düşüncesi beynin içine girince, bu iş eğlenceden çok daha fazlası haline geliyor. büyük bir sorumluluk... belki de ölüm. o yüzden biz yine de bu tarz riskli işleri yapmadan önce iki kez düşünelim.
Dağ tırmanışı uzun zamandır benimde hayalim. Bazı filmlerden çok etkilendik galiba. Ağrı dağı aslında tırmanılabilir ama her mevsimde olmuyormuş zamanı varmış.
joy of missing out, yani "bir şeylerden kaçmanın keyfi"
insanların sosyal etkinliklere katılmak istememe ve daha çok yalnız kalmaktan keyif aldıkları bir duygu durumudur. başkalarının neler yaptığını, nerelere gittiklerini takip etmektense kendi hayatlarına odaklanmaktan, evde kalmaktan ve yalnızlıktan zevk alırlar.
(bkz: fomo) kavramının tam zıttı olarak "ihtiyaç duyduğun şeyi yapma" anlayışına odaklanır.
fear of missing out, yani "bir şeyleri kaçırma korkusu"
insanların, başkalarının katıldıkları etkinliklere katılamadıkları için kendilerini eksik ve hayatı kaçırıyormuş gibi hissetmelerine sebep olan bir duygudur. başkalarının mutluluklarına, başarılarına vs. ortak olamadıkları için kaygı duyarlar. hep geri planda kaldıklarını düşünürler. sosyal medyanın yanı sıra, arkadaş çevresi, toplumsal baskılar falan da bu duyguyu tetikleyebilir.
Yara bandı ilişkisi dediğimiz şey, aslında kırık bir kalbi düzeltmek ya da birini unutabilmek için başka birisini araç olarak kullanmaktır. Tamamen bencilce ve karşı tarafa haksızlık yapan, oldukça karaktersizce bir eylem. Kendi acısını dindirmek için başka bir insanın duygularını yok sayıp, ona geçici bir “iyileşme” aracı gibi davranmak hiç de sağlıklı bir insan işi değil. Gerçekten iyileşmek, kendini toparlamak için zamana ihtiyaç varken, başkasını bu sürece dahil edip sonra onu yüz üstü bırakmak iğrenç bir davranış.
evim minimalist ev tanımına çok uygun. tabii misafir odasını saymazsak... onun sebebi de evde fazladan bir oda vardı ya boş kalacaktı ya da bir şekilde değerlenecekti. misafir odası dense de yazın orası daha serin oluyor diye orada, kışın salonda vakit geçiriyorum. aksesuarlarsa minimum düzeyde, çünkü hiç onları temizlemekle falan uğraşamam yani. boşlukları seviyorum, her yeri bir şeylerle doldurma fikri de pek mantıklı gelmiyor bana. sonuçta ev huzur bulduğun alandır, dinlendirmeli. boşuna iş yükü çıkarıp, kendini yormanın anlamı yok.