confessions

Yazuklug

1. nesil Yazar - 5. Seviye Şovalye - Yazar

  1. toplam entry 78
  2. takipçi 4
  3. puan 8543

metin yazarlığı

Yazuklug
bir süreden sonra insanda kafa bırakmayan, üniversite yıllarında başladığım hala da bağımlısı olduğum iştir.

bir şeyleri araştırmak ya da yeni bir şeyler öğrenmek her zaman ilgimi çekti, bunu da okul dergisinde yazarak gidermeye çalıştım.
bir süreden sonra terapi gibi gelmeye başladı, iyi geliyordu çünkü. sonrasında paraya sıkıştığım bir dönem oldu, o zaman abim yurt dışına yeni gitmişti. parasızlık paçamdan akıyordu kısacası, ne yapabilirim diye düşünüyordum sürekli.

bir arkadaşım aracılığı ile kendi bölümümüzden mezun olan bir kişiye işi için metin yazmaya başladım.
sonrasında sunumlarını yaptım fakat genel olarak metin üzerinden ilerliyordu, bu da benim işime geliyordu. imla ve noktalamalar konusunda gerçekten berbattı, o yüzden iş baya baya düzenli gelire dönüşmeye başladı.

gel zamaaan git zamaaan...
bazı bloglara yazılar yazmaya başladım, bazı dergilere yazılar yazıp sattım. şimdi de bu bağımlılıktan kurtulamıyorum gibi bir durum var aslında.

resmiyetteki din hanesini değiştirtmek

Yazuklug
resmiyette var olan din hanelerinden birisine mensup olmak isteyenler için bir dilekçe ile halledilebilecek durumdur.

benim sürecim biraz yorucu başladı, bu yola tek başıma çıktım ve avukatımdan destek almayı sonrasında tercih ettim.
eğer inancınız resmiyetteki din hanelerinde bulunmuyor ise dava açmadan bunu yapmanız imkansız. mahkemenin sizden isteyeceği bazı şeyler olacak. mesela nüfus ve vatandaşlık işleri genel müdürlüğü'ne bir dilekçe vermeniz lazım, bu dilekçe sizden alınır ve işleme koyulur. sizden ev adres bilginiz ve iletişim numaranız alınır. otuz günlük bir sürenin sonunda bir cevap gelir. "resmi din haneleri şunlardır, bu yüzden diyanet işlerine başvuruda bulunduk. diyanet senin dinini din olarak tanımlamadı. o yüzden değiştirmiyoruz kardeşim." dercesine resmi bir yazıdır bu.

bu yazı ile adliye yolunu tutarsınız ve bu süreç kolay ilerler dava açılır.
dava açıldıktan sonra süreç yavaş ilerler, sorun da budur. ilk davamda avukatsızdım, sonrasında şirket avukatımızdan yardım istedim. mahkeme sizden bazı soruların cevaplarını isteyecek, inancınızı anlatmanızı isteyecek. sizi dinleyecek kısacası, ardından sizden kanıt isteyecek ama bu kanıtı sunan siz olmayacaksınız. sadece tanık sunabilirsiniz, tanıklarınız konuşması ile kanıt sunabilir.

bu süreci başlatan ilk kişi burhanettin mumcuoğlu'dur, emsalim kendisidir.
davamın hala devam ediyor olma sebebi burhanettin beyin benim için emsal dava olmasıdır, yoksa çoktan dava düşmüştü ve ben hala uğraşıyordum fakat olay bu kadarıyla kalmıyor.

davayı kazansam dahi tengri ibaresi din haneme yazılmayacak, nüfusluk diyanet işlerinden akıl alacak. diyanet böyle bir din yok diyecek ve ben adalet bakanlığına elimdeki karar ile tekrar başvuruda bulunacağım. işin esas kısmı burada.

ruh adam

Yazuklug
(yazar: siyah anka) ukdesi.

hüseyin nihal atsız eseridir.

selim pusat ve arkadaşı şeref'in son sınıftayken harbiyeden atılması ile başlar her şey. her ne kadar suçsuz oldukları anlaşılsa da hapis cezası alırlar ve şeref dışarıya çıktıktan sonra intihar eder.
selim'in eşi ayşe pusat öğretmendir, uzun bir sürenin ardından mesleğe geri döner. ayşe mesleğe geri döndüğünde eski öğrencilerinden aydolu ve nurkan'ı görür, bir de yeni gelen güntülü ile tanışır. görgülü, terbiyeli, çalışkan ve bilgili güntülü...

selim, ayşe'nin öğrencileri olan üç kız ile tanışır fakat zamanla güntülü'ye karşı içinde karşı koyulamaz bir şey olur.
şeref bir gün selim'in rüyasına girer ve hakikati anlatır... hüseyin nihal atsız'ın betimlemesine göre selim; tanrıkut mete'nin ordusunda yer alan bir subaydır. sevgilisini oklamasını emreden mete selim'in sadakatsizliği ile karşılaşır. bu sevgili ise güntülü, selim'in karşı koyulamaz hislerinin sebebi ise budur.

devamınıda olanları da yazmak isterdim fakat kitabı okumak isteyenlerin hevesini kaçırmayayım, güzel kitaptır.

11.22.63

Yazuklug
(yazar: marla) ukdesi.

stephen king tarafından kaleme alınmış bir yapıttır, bilimkurgu ve gerilim üzerine yazılmıştır.

temelinde jhon fitzgerald kennedy suikastını ele alsa da içerisinde yaşanan diğer olaylar da bir o kadar sürükleyicidir.
8 bölümlük bir mini dizi haline getirilmiş versiyonu vardır.

yalnızlık

Yazuklug
ilk zamanlar çok hoş gelir, "oh be dünya varmış." dersin. zaman ilerler, bir tık hissettirir kendisini. kitap, dizi - film, şarkı, oyun gibi şeyler ile geçiştirir unutursun. bir süre sonra ne yaparsan yap o his hiç geçmez.

benim yalnızlığım ebedi olanından, kendimi bildim bileli yalnızdım. çocukken, ergenken, gençken, genç yetişkinken... hep geldi gitti insanlar ama ben kaldım. gitmeleri değildi sorun, sorun birileri varken de yalnız hissetmemdi.

dağ filminde oğuz diyor ya "buranın yalnızlığı uyuşturucu gibi..." diye, benimkisi de öyle.

anlaşılmamakla başladı yalnızlığım esasen,sonrası da böyle sürdü gitti. eyvallahı olan birisi olamadım, gitmek isteyene de dur demedim. pişman değilim elbette bunun için, herkese alttan alırsak... işimiz iş.

boşanmış aile çocuğu olmak

Yazuklug
genellikle insanların boşanmış aile çocuklarının "sorunlu" olduğunu düşünmesine sebebiyet verebilecek durum.

maalesef ki biz boşanmış aile çocukları çoğunluk olarak aile ortamından yoksun, yalnız büyümek zorunda kaldık. bu da bizi aslında birçok şeyde geriye atmış oluyor. sosyal olarak çocuk etkilenebiliyor, arkadaş çevresinin ailesi mesafeli durmalarına sebep olabiliyor.

benim velayetim annemdeydi, annem de çalışıyordu.
okula gidiş hazırlıkları, gitme durumu ve okuldan dönüş ve sonrası gibi işleri kendim yapardım. kahvaltımı kendim hazırlar, yemeğimi kendim yapardım. abim öğlenci ben sabahçıydım. altı aylık da bir kardeşimiz vardı. sabah abim bakardı, öğlen de ben bakardım.

belki kardeşimiz biraz daha büyük olsaydı şartlar bizim için daha iyi olabilirdi çünkü o dönem ben ilkokul ikinci sınıftım, abim de yedinci sınıftı. bir yetişkin bile bebek bakarken zorlanıyorken benim zorlanmamam imkansızdı zaten. bazen bezini değiştirmeyi unuturdum, bazen de değiştirmeyi başaramazdım. bir de o dönem evimiz sobalıydı. kömür bitmeye yakın sobaya o kömürü atmak, çocuğu öylece tek bırakmak felaket zordu. bu durumda evden okula, okuldan eve yapmaktan başka seçeneğim yoktu.

sadece hafta sonları sokakta oyun oynayabiliyordum.
ilk zamanlar her şey yolunda gidiyordu fakat bir süreden sonra arkadaş çevren ile arana mesafe giriyor. birbirlerine ödev yapmaya gidenler oluyor, ödev sonrasın sokakta oynayan oluyor. ben bunları yapamıyordum, o dönemki sorunum buydu. derdimi seveyim... çocuk aklı işte. kardeşim okula başlayana kadar böyle devam etti, sonrasında da zaten biraz daha farklı olmuştum.

her şeyden uzak durduğum için yaşıtlarımdan daha farklıydım.
okula giderdim sadece. geziler, etkinlikler, gösteriler hak getire. o yüzden biraz da hırçındım, kimsenin beni anlamadığını düşünüyordum. sadece derslerim, kitaplarım, ev, ev işi ve ben vardım.

en sinir olduğum şey de anne babamın boşanmış olduğunu duyan acır gibi bakıyordu.
"neye acıyorsun be kardeşim, neye? acınacak bir durum değil, bak işine." diyemiyorsun, aklın ermiyor. "babanızla görüşüyor musunuz?" sorusuna hayır deyince "ama olmaz babanızla da görüşün, ne olursa olsun babadır." demeleri yok mu? deli oluyordum buna, hala da oluyorum. bazıları haddini aşıp çocuklarının temizlik bezi dahi yapılamayacak eskilerini getiriyordu, sanki ihtiyacım varmış gibi davranıyorlardı. sağ olsun annem bizi hiçbir zaman o duruma düşürmedi. en yakın arkadaşımın annesi sürekli gelip "babanı gördüm. özlemiyor musun onu? diyeyim seni görmeye gelsin." diyordu. "abla sen git kendi kızınla ilgilen, beni bi sal gözünü seveyim." demek aklıma gelmiyordu. mahalle ortamı cidden rezalet bir şey, önüne gelen "babanı gördüm. şimdi baban ne iş yapıyor? hiç görüşüyor musunuz? size nafaka veriyor mu? annen barışmayı düşünüyor mu? annenize diyin barışsın, kadın kocasız olmaz. özlüyorsunuz demi babanı?" vs vs gibi saçma sapan bir dünya şey diyordu. tabii ki zamanla karşılık vermeyi de öğrendik. karşılık verince de yabani olduk, saygısız ve sorunlu olduk.

hiçbirisi de "bu insanlara bu cevabi verdiren bizim hadsizliğimizdi." demedi, çünkü onlar kendilerince hep haklıydı.

çocukken yapılan saçma şeyler

Yazuklug
gerek köye gittiğimiz zamanlar gerekse evdeyken (bahçeli) sürekli tesbih böceği toplardım, şişeye doldurduğum da oluyordu. bağımlılık gibi bir şeydi benim için, çok seviyordum.

bir gün annem gördü şişeye doldururken, dayak yemiştim. "hadi şimdi topla da göreyim." demişti. genellikle annemin işte olduğu saatlerde toplardım, oynar geri bahçeye dökerdim hepsini. hamile olanları bile ayırt edebiliyordum artık. sırtından sarı sarı lekeler varsa hamiledir, rengi olduğundan koyu ise erkek.

büyüdükçe oynamayı bırakmaya başladım. şimdi annem bahçede ne zaman tesbih böceği görse, "yazuklug kankilerin gelmiş." der.

yurtdışında yaşayan türkler

Yazuklug
bir türk olarak yurt dışında, özellikle avrupa'da, bir türk ile karşılaşırsanız sakince arkanızı dönün ve uzaklaşın.

hemşehri hemşehriyi gurbette... diye boşuna dememişler, çok da doğru demişler. bir işe girecekseniz tavsiyemdir ki firma sahibi türk olmasın, saatlerce çalışırsınız ve maaşınızı ya tam alamazsınız ya da hiç alamazsınız. o yüzden firmamız genellikle türk firmaları ile iş birliği yapmaya çok da sıcak bakmıyor.

bazı türk firmalar kalacak yer imkanı sunar mesela, barakadan bozma bile diyemeyeceğim yerlerde aylarca yatarsınız. hele ki soğuk iklimi olan bir ülkede yaşıyorsanız zatürre kaçınılmaz hale gelebilir, o yüzden diyorum yabancı firmalar ile çalışın diye.

ola ki bir iş kurma fikrindesiniz, ne türk ile ne de avrupalı birisi ile iş kurun. tek olun, her ikisi de kazık atıyor.
türk; hemşehri olduğunuz için, avrupalı; yabancı olduğunuz için dolandırır.

yurt dışında yaşayan türkler'in oy kullanma haklarının iptal edilmesi fikrimi belirttiğim için cennet vatan gurbetçi akradaşlarımız beni çok da sevmezler. haklılar da, onlar oy kullanacak ki malum şahıs yönetimine devam edilecek. dolar euro yükselecek ki onlar buradan istediği evi alsın, geldiklerinde arabalarını tıklım tıklım doldurup gidebilsinler. sonra da buraya gelip "yhaaaa bizim orada gurulu düzenimiz var yhaaa." diyebilsinler. yaşamadığın ülkenin yönetimine oy kullanamazsın arkadaşım, hakkın değil zaten. çok seviyorsan gel, boz kurulu düzenini. hani gümrük kapılarında türk bayrağı görünce ağlıyorsunuz ya, türkiye sınırına girince şov yapıp yerleri öpüyorsunuz ya, kimisi de türkiye'den gelen tırın lastiklerini öpüp kokluyormuş. gelin abi, bitsin bu hasretiniz. türkiye'de her şey yolunda sonuçta.

yüzde doksan beşlik kısmı boş insandır, çok nadir düzgün gurbetçi ile karşılaşmak.

yazarlara çocukluğunu hatırlatan şeyler

Yazuklug
(bkz: pazar arabası)

o zamanlar yokuşun tepesinde bir evde oturuyoruz, annem pazardan yeni gelmiş. pazar arabası ise bahçede duruyor, aldım dışarıya çıktım.
parkeler ile kaymaktan sıkılmıştım, arkadaşıma "tutsana şunu." diyip pazar arabasını iteledim. o da hiç sorgulamadan tuttu ve içine girdim, yokuşun tepesindeyiz ama burası çok önemli bir nokta. "tamam bırak." dememle yokuştan aşağı paldır küldür yuvarlanmam bir oldu, ayağa kalktığımda her yanım yara bere içindeydi.

akşamına güzel bir dayak yemiştim.
2 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol