arada bir olması gereken, desteklediğim darbedir. uykum vardı, kaçtı sayende, pek çok yazacak başlık çıktı meydana, yavaş yavaş girerim artık ben de entry sayende.
alaskan crab
1. nesil Yazar - 14. Seviye Hava Ruhbanı - Yazar -
- toplam entry 491
- takipçi 16
- puan 27762
yapay zekayla içli dışlı biri olarak, onun istatistik datalarını iyi bir şekilde yönlendirmekten başka bir şey yapmadığını söyleyebilirim. Günümüz data çağı olduğu için, hiç olmadığından daha fazla yapay zekalar işe yarıyor ancak ne olursa olsun, temelde yapay zeka denilen şey, anlık olarak eldeki dataların, olabilecek en istatistiki anlamda istenilen sonuçları veren bir yapıdan öte bir şey değil. Bu nedenle yeni bir şey, olmayanı, olanlar içinden çıkartıp yapması beklendiğinde aşırı derecede saçmalıyor, temelinde matrislerle kurulu, matematiksel yönlendirmelerden öte bir şey değil. Tüm bunlara rağmen, insan günlük hayatında konuşmaları, yaptıkları rutin ve oldukça tahmin edilebilir şeyler olmasından dolayı, yapay zeka kullanılarak bu tarz eylemler hedef alındığında, gayet işe yarar şeyler ortaya çıkabiliyor.
dil felsefesinde, insan gibi düşünebilen, turing testini geçecek düzeyde dil konuşabilen bir makine olabilir mi tartışmasında, olsa dahi, insana has olan o zihin kavramının, onda asla olmayacağını anlatan searle'ün çin odası argümanı var. Bu aslında bir düşünce deneyi. hatırladığım kadarıyla deney şu şekilde, bir oda düşünün, odanın içerisine bir pencere aracılığıyla çince istediğiniz bir soruyu atıyorsunuz, ardından aynı pencereden size çince anlamlı bir yanıt geliyor. Odanın içerisinde çalışan birisi var, ona atılan soruların şekillerini, kendi arkasında duran ve çok karmaşık olmasına rağmen, onu kullanmayı bildiği bir rehbere bakarak, oradaki yanıtı aynen geçirip, tekrar pencereden dışarıya atıyor. Şimdi burada bunu yapan kişi, bilinçsiz. Tek yaptığı çok detaylıca hazırlanmış bir rehberi izlemek. Anlam, algılama, idrak etme yok. Dışarıda çince bilen birisi, onun çok doğru yanıtlar verdiğini düşünebilir ama sezgilerimiz, bu düşünce deneyinde bize, aslında öyle olmadığını gösteriyor.
uzun lafın kısası, yapay zeka hiçbir zaman bunun ötesine geçemeyecek.
dil felsefesinde, insan gibi düşünebilen, turing testini geçecek düzeyde dil konuşabilen bir makine olabilir mi tartışmasında, olsa dahi, insana has olan o zihin kavramının, onda asla olmayacağını anlatan searle'ün çin odası argümanı var. Bu aslında bir düşünce deneyi. hatırladığım kadarıyla deney şu şekilde, bir oda düşünün, odanın içerisine bir pencere aracılığıyla çince istediğiniz bir soruyu atıyorsunuz, ardından aynı pencereden size çince anlamlı bir yanıt geliyor. Odanın içerisinde çalışan birisi var, ona atılan soruların şekillerini, kendi arkasında duran ve çok karmaşık olmasına rağmen, onu kullanmayı bildiği bir rehbere bakarak, oradaki yanıtı aynen geçirip, tekrar pencereden dışarıya atıyor. Şimdi burada bunu yapan kişi, bilinçsiz. Tek yaptığı çok detaylıca hazırlanmış bir rehberi izlemek. Anlam, algılama, idrak etme yok. Dışarıda çince bilen birisi, onun çok doğru yanıtlar verdiğini düşünebilir ama sezgilerimiz, bu düşünce deneyinde bize, aslında öyle olmadığını gösteriyor.
uzun lafın kısası, yapay zeka hiçbir zaman bunun ötesine geçemeyecek.
bununla ilgili güzel bir tartışma çıkar ama aynı fikirdeyiz ne yazık ki :(
elimi attığımda direkt ulaşmak istediğim ya da hali hazırda okuyacağım, okuma sırasına koyduğum kitaplar haricinde, pek kitap tutan biri değilim. Kitaplarımın çoğu başkalarında. Özellikle son zamanlarda, pdf ile uğraşıyorum.
Hiç biri okunmuyor ama uzun bi liste olduğu kesin
güzelmiş bilmediğim kişi ve kitaplar var. bir ara tekrar bakayım bunlara.
Resmin üstüne tıklayınca açılıyormuş. Bende şurdan görmeye çalışılıyorum
Özgürlük, girift bir kavramdır, bu nedenle her insan, özgürlük denildiğinde farklı bir şey anlayabilir. Genelde çok güzel, istenilen bir şey olarak görülse de, özgürlük beraberinde sorumlulukla gelir. Bu sorumluluk duygusu da, özgürlüğü kısıtlayan bir yapıdadır, ancak gereklidir. Kant'ın ergin olma hali dediği duruma geçen birey ancak kendisini özgür olarak adletmeye başlayabilir. Bu erginlik hali, edimlerinizi hangi fikirlerden yola çıkarak gerçekleştirdiğinizin sorgulamasını yapmış, bu nedenle de, bu yolda başınıza gelebilecek kötü şeylerden etkilenmiyor oluşunuzu simgeler.
Varoluşçu felsefeye göre ve özellikle Sartre'a göre insan özgür olmak zorundadır, çünkü hiçbir şekilde onu yönlendiren yüce bir güç yoktur, o yaptığı her şeyin sorumluluğunu almak ve kendini gerçekleştirmekle yükümlüdür, dünya'ya atılmış bir haldedir, başka çaresi yoktur, yaptığı her eylemde, sorumluluk alıp, özgürlüğünü gerçekleştirmelidir. Başkalarının dediklerini yapıp, sorumluluğu onlara yükleyenler de aslında bir seçim yapmışlardır der Sartre. Seçimden hiçbir kaçış yok, her zaman bir yol vardır der.
Varoluşçu felsefeye göre ve özellikle Sartre'a göre insan özgür olmak zorundadır, çünkü hiçbir şekilde onu yönlendiren yüce bir güç yoktur, o yaptığı her şeyin sorumluluğunu almak ve kendini gerçekleştirmekle yükümlüdür, dünya'ya atılmış bir haldedir, başka çaresi yoktur, yaptığı her eylemde, sorumluluk alıp, özgürlüğünü gerçekleştirmelidir. Başkalarının dediklerini yapıp, sorumluluğu onlara yükleyenler de aslında bir seçim yapmışlardır der Sartre. Seçimden hiçbir kaçış yok, her zaman bir yol vardır der.
nietzsche için aslında var olmayan, insan gibi sürekli değişen bir varlığın, asla tam olarak oldum diyemeyeceği için, hiçbir zaman da olamayacak bir kavramdır. Madem öyle bu adam neden böyle bir kavram ortaya attı? hakikat denilen şey de binlerce yıl peşinden koşturuyor ancak hala elimizde herkes tarafından istisnasız kabul edilebilecek bir hakikat yok, bu da onun gibi (bkz: kullanışlı hayali kurgu)
Felsefeci hedeflenen hakikate olabildiğince tarafsızlık ilkesiyle yaklaşmaya çalışır. Kullanışlı hayali kurgunun düşünce deneyinden farkı ise şuradadır;
Düşünce deneyini yapan filozof sezgilerin berraklaştırır ve hedeflediği çıkarıma ulaşmak adına deneyine devam eder ancak kullanışlı hayali kurguyu kullanan düşünür ise her benzer olayda bu felsefi aracı hakikate yaklaşmak için tekrar tekrar gündeme getirebilir.
Örneğin "ideal gözlemci" kurgusu. Bu kurguda işçilerin patronların ve aralarındaki hiyerarşik kademelerin haklarını yazmakla görevli bir insan var. Bu insanın adil bir şekilde her çalışana haklarını teslim etmesini sağlamak adına şöyle bir olaya başvurulur. Herkesin haklarını belirleyecek insana aynı zamanda haklarını belirledikleri kademeler arasında bir iş verilecektir. Ancak bu kişi hangi işin kendisi için devlet tarafından belirleneceğini bilmediğinden, her kademeye sanki kendisi orada çalışacakmış gibi adil bir şekilde düzenleme yapar.
rousseau'nun toplum sözleşmesi ya da nietzsche'nin übermensch'i kullanışlı hayali kurgulara örnektir.
(bkz: felsefi metodoloji)
Düşünce deneyini yapan filozof sezgilerin berraklaştırır ve hedeflediği çıkarıma ulaşmak adına deneyine devam eder ancak kullanışlı hayali kurguyu kullanan düşünür ise her benzer olayda bu felsefi aracı hakikate yaklaşmak için tekrar tekrar gündeme getirebilir.
Örneğin "ideal gözlemci" kurgusu. Bu kurguda işçilerin patronların ve aralarındaki hiyerarşik kademelerin haklarını yazmakla görevli bir insan var. Bu insanın adil bir şekilde her çalışana haklarını teslim etmesini sağlamak adına şöyle bir olaya başvurulur. Herkesin haklarını belirleyecek insana aynı zamanda haklarını belirledikleri kademeler arasında bir iş verilecektir. Ancak bu kişi hangi işin kendisi için devlet tarafından belirleneceğini bilmediğinden, her kademeye sanki kendisi orada çalışacakmış gibi adil bir şekilde düzenleme yapar.
rousseau'nun toplum sözleşmesi ya da nietzsche'nin übermensch'i kullanışlı hayali kurgulara örnektir.
(bkz: felsefi metodoloji)
tek anlamayan ben değilmişim ama daha detaylı bir açıklama yapman gerekiyor. kitabın ortasından konuşulunca dediklerin anlaşılmıyor asla :) bu da eleştirim olsun. ayrıca ben bunu araştırınca bir şey çıkmadı. ilk defa duydum bunu.
the philosopher toolkit kitabında geçiyor, kendimce türkçeleştirdim kavramları. Örnekle beraber aslında epey açıkladığını düşünüyorum ama şöyle diyelim, bir ideal olan kurgulanıyor ve bu ideal olan, adı üstünde ideal olduğu için gerçekte yok. Gerçekte olmamasının bir önemi yok çünkü referans noktası olarak kullanıldığı için kullanışlı. Hayali ve kurgu olduğu için de kullanışlı hayali kurgular.
hahaha sence öyle ama tamam şimdi oldu olay :) bu açıklamayı başa tuttur istersen daha iyi anlaşılır.
bildiğimiz ideal gazlar kuramın felsefi hali bu da.
bildiğimiz ideal gazlar kuramın felsefi hali bu da.
yani farklı disiplinlerde terminolojik olarak farklı şeylere denk geliyor olabilir tabi sjsjss
evet zaten bizde meslekte onları kullanıyoruz alana göre :) tabi ben kullanamıyorum :(
yok hayır, ben zaten bu tarz yerlerde yazmamın da sebebi, yapıcı eleştirilerle kendimi geliştirmek, üstinsan başlığı olunca, orada da bu kullanışlı hayali bir kurgudur, esasında öyle bir insan yok ne çevrede ne de gelecekte yazacaktım, sonra bunu da aradan çıkartayım diye yazdım. Biraz kitabın ortasından pat diye olduğu için cidden öyle olmuş, normal yani.
evet ondan dedim zaten :) iyi yapmışsınız sadece küçük açıklamalarla daha anlaşılır yaparsan çok daha iyi :) malum hepimiz felsefe bilmiyoruz bunu duymamıştım bile hiç ben.
hatlar karıştı galiba ben yazdıklarımı siliyorum.
valla benim de hatlar karıştı tamtam :D silme ama
siz ikiniz güzel iletişim kuruyorsunuz. benim yazdıklarımla hatlar karışmasın anlamında yazılarımı sildim.
ben ortak bir cevap vermiştim ahahahaaa en iyisi @ koyup nick yazmak galiba neyse olan olmuş sorun yok, aynı noktaya çıktık zaten
yav ne güzel yazmıştın. bizim iletişim kurmamız cevap vermeyeceği anlamına gelmez ki sana. kızdım valla ne yalan söyleyeyim. belki de yukarıdaki cevabı sana yazdı ama anlamsız oldu sen silince.
bende silme alışkanlığı gelişti, durduramıyorum, kusura bakmayın. sevgili anka yazılanları okuduğumda anlam bütünlüğü bozulmamış olduğunu gördüğümi çin bunu yaptım, bozulduğunu fark etsseydim silmezdim.
@tamtam sen alaskana bakma bence bozuldu :) neyse bu seferlik bir şey demiyorum ama bir daha yapmazsan sevinirim. daha detaylı bir tartışma çıkabilirdi çünkü.
@tamtam sorun yok ya, nasıl iyi hissediyorsan öyle takıl
çok teşekkür ederim anlayışınız için :)) @alaska crab. @siyah anka
@alaskan sende cesaretlendirme şunu :) bir dahakine dövelim bence :)
@tamtam rica ederim :)
@tamtam rica ederim :)
:))
@siyah anka yok ya bana, geçen dalaştığımda çok fena vicdan azabı çektirdi artık iyi davranıyorum ahahahaa
alaskan hahaha o derece yani :D ben acımam ama :D
sağlıklı ve protein ağırlıklı yemekler yapmam gerektiği için bazı şeyleri öğrenmek zorunda kaldım. 5 yumurta kırıyorum mesela biraz yulafla falan on numara öğün oluyor. Tavuk haşlayıp mikserden tel tel çıkartıyorum, yanına da pilav yapıp gömüyorum. Benimkiler yemekten ziyade besin oluyor ama kendimizi idare ediyoruz çok şükür.
Hayır başka dil bilen insanlar, genelde daha relax takılıyorlar ama hem başka dil biliyor hem de Türkçe'yi salmıyor. Yine de çok üstüne gitmemek lazım, on tane hata görüyor sadece birinde dile getiriyor. Her seferinde söylese cidden çekilmezdi bu arada.
Sadece Recai'nin hatalarını söylüyorum ki uyuz olsun :)) admine bile sataşmıyorum artık.
Rocinanteyi banlamamın tek sebepi bu xd
ben de takmayan erkek ılıktır yazacaktım da, admin sürekli çaylak yapıyor, riske giremedim. :p
adminin de var casiosu yardır istediğin gibi
Erkek olmadığım için takmayabilirim. Kadın ılık nasıl olunur acaba bunu bir araştırmam lazım
insan refleksiftir yani kendi üzerine düşünme eğilimindedir. Yolda giderken düşen birine denk geldiyseniz eğer, ilk yaptığı şey, etrafına bakmak olur, başka gözler tarafından yargılanıp, yargılanmadığını anlamak için. Sonrasında kendi üstüne başına bakar, aldığı zararı kontrol eder. Hatta bazıları, başkalarının baktığını görünce onu bile kontrol etmeden, koşar adımla uzaklaşır. Bu yaşanılanların hepsinin temelinde, başka zihinler tarafından yargılanma korkusu vardır. Burada dikkat edilmesi gereken şey, aslında her zihin çoğunlukla kendine dönüktür, bu sebeple, sandığınız kadar kimse sizi düşünmüyor.
Rezil olduğunuz bir an yaşandı diyelim, elbette dikkat bir süreliğine size döner, sonrasında biraz muhabbeti de döner ancak sizin sandığınız gibi, uzun uzun kimse sizi düşünüp de, iyice aklına kazımaz. Unutulur gider. Ara ara akla gelip size dile getirilse de, hiçbir zaman sandığınız gibi insanların zihnine yer falan etmezsiniz. İsteseniz de yapamazsınız, dediğim gibi insanların düşünceleri genelde kendilerine dönüktür, anda değil ya gelecekte ya da geçmiştedir, büyük çoğunlukla da geçmişte yaşarız.
Yapılacak bir şey üzerine fazla düşünemek, o şeyi gözünüzde büyüttüğü gibi, bir süre sonra asla gerçek olmayan farklı senaryoları da önünüze getirmeye başlar zihin. O nedenle, uzun süre insan içine çıkmayan birisi, şimdi şunu diyip parayı ödeyeceğim diye aklından geçirdikçe, o yapacağı iş büyür de büyür gözünde. Sakınan göze çöp batar misali, onu bile diyemez, kekeler bin türlü şeyle karşılaşabilir. 40 bacak hikayesi vardır, birgün kırkbacak giderken, onu bir uğur böceği görür. Der ki ,ne kadar da nizami yürüyorsun! o kadar bacağı senkronize şekilde atarak, hiç birbirine karıştırmadan nasıl yapıyorsun bu işi? diye sorar. Kırkbacak teşekkür edip yoluna devam eder ancak cidden bunu nasıl yaptığı üzerine düşünmeye başlayınca, yürümeyi bir anda unutur ve bacakları birbirine dolanır.
Buna benzer bir hikaye donkişotta da geçer. bir mağaraya bombayı yerleştirdikten sonra koşarak uzaklaşması gereken bir karakter, koşarken kendi kendine "ne kadar da güzel koşuyorum böyle hızlıca" diye düşünür, ardından koşmaya odaklandığı için yere kapaklanır ve ölür.
Kısaca demem o ki, eğer böyle bir probleminiz varsa, küçük küçük kendinizi zorlayarak kısa zamanda toparlarsınız. Temel prensip kafada kurup çok düşünmemek. Dünya sizin etrafınızda dönmüyor, bu nedenle de binbir derdi olan insanlar size bakıp da uzun uzun analiz yapabileceği bir evrende yaşamıyoruz. Herkesin derdi var zaten, tek yapmanız gereken araya karışmak.
Rezil olduğunuz bir an yaşandı diyelim, elbette dikkat bir süreliğine size döner, sonrasında biraz muhabbeti de döner ancak sizin sandığınız gibi, uzun uzun kimse sizi düşünüp de, iyice aklına kazımaz. Unutulur gider. Ara ara akla gelip size dile getirilse de, hiçbir zaman sandığınız gibi insanların zihnine yer falan etmezsiniz. İsteseniz de yapamazsınız, dediğim gibi insanların düşünceleri genelde kendilerine dönüktür, anda değil ya gelecekte ya da geçmiştedir, büyük çoğunlukla da geçmişte yaşarız.
Yapılacak bir şey üzerine fazla düşünemek, o şeyi gözünüzde büyüttüğü gibi, bir süre sonra asla gerçek olmayan farklı senaryoları da önünüze getirmeye başlar zihin. O nedenle, uzun süre insan içine çıkmayan birisi, şimdi şunu diyip parayı ödeyeceğim diye aklından geçirdikçe, o yapacağı iş büyür de büyür gözünde. Sakınan göze çöp batar misali, onu bile diyemez, kekeler bin türlü şeyle karşılaşabilir. 40 bacak hikayesi vardır, birgün kırkbacak giderken, onu bir uğur böceği görür. Der ki ,ne kadar da nizami yürüyorsun! o kadar bacağı senkronize şekilde atarak, hiç birbirine karıştırmadan nasıl yapıyorsun bu işi? diye sorar. Kırkbacak teşekkür edip yoluna devam eder ancak cidden bunu nasıl yaptığı üzerine düşünmeye başlayınca, yürümeyi bir anda unutur ve bacakları birbirine dolanır.
Buna benzer bir hikaye donkişotta da geçer. bir mağaraya bombayı yerleştirdikten sonra koşarak uzaklaşması gereken bir karakter, koşarken kendi kendine "ne kadar da güzel koşuyorum böyle hızlıca" diye düşünür, ardından koşmaya odaklandığı için yere kapaklanır ve ölür.
Kısaca demem o ki, eğer böyle bir probleminiz varsa, küçük küçük kendinizi zorlayarak kısa zamanda toparlarsınız. Temel prensip kafada kurup çok düşünmemek. Dünya sizin etrafınızda dönmüyor, bu nedenle de binbir derdi olan insanlar size bakıp da uzun uzun analiz yapabileceği bir evrende yaşamıyoruz. Herkesin derdi var zaten, tek yapmanız gereken araya karışmak.
bunu yapmayan tek benim herhalde. düştüysem üzerimi temizler sonra yoluma giderim :) etraf baktı mı bakmadı mı umrumda olmuyor pek.
Yani buradaki saptamalar ortalama bir insan için geçerli. Kendi içinde bazı şeylere ikna olmuş insanlar, çok farklı davranış paternleri gösterebilir, nadirdir ama oluyor elbette. Siz de çoğu insanın saçma sapan fikirleri olduğunu ve büyük bir çoğunluğun değersiz şeyler düşündüklerini içselleştirmiş olacaksınız ki, pek umrunuzda olmuyor.
doğru tespit :)
kardeşim biraz az takıl şu sözlükte de biz de nasiplenelim, ne bu böyle geldiğinden beri fingir yok.
hali hazırda yaptığımız bir işi, amerikan pazarında da satabilmek için, orada bu işlerimize ön ayak olacak bir firma sahibiyle tanışıp, nasıl yürüteceğimizi konuşuyorduk. Neyse bana türk olduğu için daha iyi anlaşabileceğimizi söylediği birini atadılar, onla işleri yürütüyoruz. Ben enine boyuna her şeyi anlattım, yaparken yanında oldum falan. Girilen lokasyon çok önemli olduğu için, ben değil de, ona yaptırıyorum siteye girip yapması gerekenleri. İşte bu arkadaş da, her gün indirim vermesi gerekiyor. 15 gün oldu bir tane bile satış yok, komisyon toplandı, gerekli şeyler konuşuldu, sonra bana eldeki verilerle neden hala satış olmadığının izahını istediler. Bana verdikleri karadenizli arkadaş, indirimleri hep düne vermiş, kısaca hiç indirim girilmemiş sisteme. Hal böyle olunca da satış da olmamış. Cem yılmaz'ın dediği aklıma geldi, sizler fıkralardaki adamları şaka sanıyorsunuz ama ben bizzat tanıştım dediği. Çocuk da karadenizli, şivesi var, o kadar anlatmama rağmen hep düne vermiş olunca indirimi, ben gülmekten fırsat buldukça biraz biraz anlattım ama yok durduramıyorum gülmemi, bir yandan cem yılmazın şakaları aklıma geliyor, bir yandan karadeniz şivesi kulağımda çınlıyor, öte yandan bu elemana güvenip de 15 gün nasıl takip etmeden bırakmışım diye kendime kızıyorum falan. koca koca adamlar takım elbiseleriyle bana bakıp anlamaya çalışıyorlar, allahtan görüntülü konferanstı da, kendimi susturup müsade istedim gittim.
bunların ileri dereceleri, yalan makinesini yanıltabiliyorlarmış, öyle inanıyorlar ki kendi yalanlarına, yalan olduğunu bilerek söylenen şeylerin vücutta oluşturduğu tepkiler bunlarda oluşmuyor.
Sanatı ele alırken, temelde ne anlama geldiğini, ya da tarih boyunca insanların neye sanat diyip neye demedikleri incelenerek, genel bir sanat çerçevesi çizilebilir. Örneğin Platon zamanında sanat hor görülen bir şeydi, çünkü taklitten ibaretti. Platonun varlık anlayışına göre, dış dünya'da gördüğümüz ne varsa, gerçek olan ideaların birer yansımasıydı. Dış dünya'ya bakarak sanat yapan birisinin eser, yansımanın da yansıması olacağı için, vasat bir davranış olarak görülüyordu. Başka paradigmalarla, taklit etmenin çok güzel sanatsal ürünler çıkarttığını da gördük ancak kameranın çıkmasıyla, gerçekçi olarak çizilmeye uğraşılan bir anın, daha da gerçek olamayacak şekilde fotoğraf olarak çekilmesiyle anlam kaybetti. Tabi bir insanın aşırı gerçekçi şekilde bir şeyi çizebiliyor olma durumunun kendisi ele alınırsa hala sanatsal bir şeyler bulunabilir. Yıllar geçtikçe sanat olan değişmiş, onu ele alış biçimlerimiz ve değişen paradigmayla, onu şekillendirmemiz farklılaşmıştır. Tüm bunlar yığıldıkça, çok farklı alanlardan, farklı şeyler sanat olarak önümüze gelmiş ve bizler bunlar arasındaki bağı göremez olmuşuz.
Bir şeye bakış açımız, onu hayatın içerisinde görmemiz olarak farklıyken, onu bir çerçeveye alıp, bu bir sanattır önermesiyle karşımıza gelişinden sonra, değerlendirmemiz çok farklı olacaktır. Yemek yediğimiz bir mekanda, bir çift düşünelim, karşılıklı birbirlerine aşkla bakıyorlar, yemeklerine dokunmamışlar bile, öyle güzel anlar yaşıyorlar ki, yıllarca aşk şiirlerinde geçen duyguların bir karışımı gibi. Normal hayatın akışında bu çifti fark etmeyebiliriz. Baksak bile, mutlu bir çift der geçeriz ancak bu durumu, sanat kisvesi altında, bize gösteren marina abromoviç, başka şekillerde bakmamıza çanak tutar.
Uzun lafın kısası, bir şey sanat mı değil mi nasıl karar vereceğiz normal vatandaşlar olarak diye sorarsanız, döneminizin sanatla ilgilenen büyük bir güruhu, bu şey sanattır diyorsa, büyük ihtimalle sanattır. Bize iyi gelen, çok farklı duygular uyandıran şeyler sanattır onlar değil denilebilir, sanat biraz toplumsal bir olay olduğu için, ve buna karar verecek olanlar da, sanatla ilgili aydın kimselerin ortak kararı oluyor.
Bireysel anlamda ne nedir kararını elbette herkes kendi verebilir. Yolda giderken rastgele dökülmüş bir çöp yığını, insana eskiden yaşadığı bir şeyleri anımsatıp, orada çok farklı duygular hissettirebilir. Öyle şeyler yaşarsın ki, o çöp yığını sana, en büyük sanat eserlerinin bile yaşatamadığı bir an yaşatabilir. O nedenle bireysel olanda farklılık gösterse de, toplumsal olarak sanatın neliği, o dönemin aydınlarının ağzına bakar.
Bir şeye bakış açımız, onu hayatın içerisinde görmemiz olarak farklıyken, onu bir çerçeveye alıp, bu bir sanattır önermesiyle karşımıza gelişinden sonra, değerlendirmemiz çok farklı olacaktır. Yemek yediğimiz bir mekanda, bir çift düşünelim, karşılıklı birbirlerine aşkla bakıyorlar, yemeklerine dokunmamışlar bile, öyle güzel anlar yaşıyorlar ki, yıllarca aşk şiirlerinde geçen duyguların bir karışımı gibi. Normal hayatın akışında bu çifti fark etmeyebiliriz. Baksak bile, mutlu bir çift der geçeriz ancak bu durumu, sanat kisvesi altında, bize gösteren marina abromoviç, başka şekillerde bakmamıza çanak tutar.
Uzun lafın kısası, bir şey sanat mı değil mi nasıl karar vereceğiz normal vatandaşlar olarak diye sorarsanız, döneminizin sanatla ilgilenen büyük bir güruhu, bu şey sanattır diyorsa, büyük ihtimalle sanattır. Bize iyi gelen, çok farklı duygular uyandıran şeyler sanattır onlar değil denilebilir, sanat biraz toplumsal bir olay olduğu için, ve buna karar verecek olanlar da, sanatla ilgili aydın kimselerin ortak kararı oluyor.
Bireysel anlamda ne nedir kararını elbette herkes kendi verebilir. Yolda giderken rastgele dökülmüş bir çöp yığını, insana eskiden yaşadığı bir şeyleri anımsatıp, orada çok farklı duygular hissettirebilir. Öyle şeyler yaşarsın ki, o çöp yığını sana, en büyük sanat eserlerinin bile yaşatamadığı bir an yaşatabilir. O nedenle bireysel olanda farklılık gösterse de, toplumsal olarak sanatın neliği, o dönemin aydınlarının ağzına bakar.
kapalı bir arkadaşım vardı, saçını sürekli farklı renklere falan boyadığını söylerdi bana. Şu an saçlarım mavi derdi. Görmediğim için ayrıca bu bilgiyi neden bana verdiğini de anlamadığım için pek anlam veremesem de saç boyamak denildiğinde aklıma hep o gelir. Haa sonradan gördüm tabi cidden boyuyormuş, bir tür şaka sanmıştım başlarda. Ayrıca bu olay kapalı kadınlarda baya da yaygınmış.
Kapalı bayan nasıl oluyor kapalı süt gibi mi
valla ben çözemedim, türbanlı diyince hakaret algılanıyor, örtülü diyince tuhaf kaçıyor, burada kendilerine kapalı diye hitap ediyorlar ben de o şekilde dile getirdim.
Çok tuhaf bir tabir bunun adına tesettür denir. Kabul etmiyorlarsa girmesinler.
her ne kadar kültürel feminizme sıcak baksam da, bu tarz şeylere kafa yorup, neye ne deniri kırk yarmak bana boş uğraş gibi geliyor.
Sen de haklısın. Okuyunca komik geliyor sadece
garibanlık, artık değersizliğin iliklerinize kadar işlemesiyle olur. zehirlenme şüphesi olan ve tedavi amaçlı sedyeye yatırılmak istenen maden işçisinin, sedye kirlenmesin diye ayakkabısını çıkartmaya çalışması garibanlık örneğidir. Hayır iyi niyetinden falan diyenler olabilir, o tavır, tamamen kendini değersizleştirmenin ürünüdür, hastanelik olmuş durumdayken bile, onu düşünmek normal değildir.
çok zor hastalıklar geçirdim, epey acı çekerek ama bunun covid olup olmadığını bilmiyorum. Covidin en çok dile pelesenk olduğu zamanlar hiç hastalanmadım. Covid duyrulmadan önce, 2 gün yataktan çıkamadığım bir hastalık geçirmiştim, bol bol uyuyarak ama onun covid olup olmadığı konusunda şüpheliyim. Bir de yakın zamanda böyle 4 gün süren, çok ağır bir grip daha geçirdim, normalde ilaç alma taraftarı olmayan ben, ilaçları yemiştim bildiğiniz. O da covid mi sanmam.
İlk duyurulduğunda bu oyunun mekanikleri çok farklı geldiği için merak etmiştim. Sonra uzun bir süre çıkmadı, çıkınca oynadım, güzel farklı hissettiriyordu. Kötü bile gelmiş olsa, yine de böyle farklı şeyler deneyen firmaları seviyorum, asla iade ya da kötü yıldız vermem. Aynı şeyi quantum league oyununda yaşamıştım. Onda da çok farklı bir mekanik vardı, savaş başladıktan sonra yaptığınız hareketler, bir yerden sonra geriye sarılıyor ve o eski yaptığınız şeyleri yapan bir klon, yeni savaşta aynı şeyleri yapmak için yola çıkıyordu. Yani 1vs1 oynarken, ilk roundda normal kapışıyorsunuz, 2. roundda, ilk rounddaki kapışmanız clonelarınız tarafından tekrarlanırken, siz de ayrı oynuyorsunuz. İlk roundda eğer sizi vurduysa rakip, o yere hızlıca gidip, kendi klonunuz ölmeden, karşıdakini vurarak, ilk roundda ölmüş olduğunuz gerçekliği büküyorsunuz. çok farklı ve güzel bir mekanikti, oyuncuların çoğu pek anlayamadı, bir de yeni şeyler eklemekte zorlandıkları için oyun kapanmıştı. Yine de güzel hatırlarım, ek paketlerini de almıştım destek için. Farklı şeyleri seviyorum.
casio'ya verilen her para helaldir. quartz saat olarak almaya değer çok nadir markalardan biridir. Özellikle gençlere hediye olarak alınabilir hem kaliteli hem de küçücük çocuğa otomatik pahalı bir saat almak yerine, kalitesi kadar para eden bir casio almak çok daha mantıklı.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?
bir bilgi bir havadan sudan yazılar olsun, bir alışveriş bir fiş gibi :))
@siyah anka senin kadar giremesem de, arada tek tük atarım :)
@succulent dediğin gibi insanın modları değişiyor sürekli, bir de ilgilenen pek olmayınca kendi çalıp kendi söylüyor gibi oluyor ondan goygoya kaçılıyor
alaskan bende eskileri atıyorum zaten sıkıntı yok :)
succulent ben görüyor ve okuyorum açıkçası. evet modumuz değişiyor zaten hep böyle olmaz ama goygoy aşırı abartıldı. insanları buraya goygoyla çekemeyiz. biraz bilgi modunda olacağım ben bu aralar.
tamtam olabilir valla. sen yaz deyince korktu sanırım :)
hala bekliyorum. :))
şaka şaka....
yalnız dün gece yaptığınız adminin hoşuna gitmiş olmalı ki o da seri olarak entry girdiğini görüyorum. :))