Tasvip etmediğim ölçü birimi. Neye göre eser, kime göre eser? Hani YouTube'a girer yemek tarifi bakarsın. Abla 'bir tutam şundan, 2 çimdik bundan, göz kararı ötekinden' diye başlar anlatmaya. Yahu ablacım, çimdiğin, tutamın ne menem bir şey olduğunu bilsem, gözümün kararı olsa YouTube'a girip senden niye medet umayım?! Teknik verilerle gel bana, 10 miligramsa 10 miligram, yarım litreyse yarım litre. Tepeleme ya da silme çay/çorba kaşığına da razıyım, o kadarını biliyorum. ama Çimdik, mimdik, eser, meser deme bana! bak yükseldim durduk yere!
türk mutfağının olmazsa olmazıdır. dana veya kuzu ciğerinden yapılıp soğan ve sumakla servis edilir. tabii yanında patates de olmalıdır.
bunlar hepimizin bildiği jenerik bilgiler. benim asıl dikkat çekmek istediğim nokta şudur: arnavut ciğeri dediğinizde, Arnavutluk'ta yaşayan Arnavutlar yüzünüze bön bön bakar, böyle muhteşem bir olgunun varlığından bihaberdirler. bunun da nedeninin şu olduğu söylenir:
Rivayet odur ki, Osmanlı zamanında Arnavutluk'tan Anadolu'ya göç eden Arnavutlar, oldukça fakir olduklarından, et almaya paraları Yetmezmiş. Dolayısıyla ciğer ve benzeri sakatatlarla nefis köreltirlermiş. Bunu biz nasıl daha yenilir hale getiririz diye kafa yora yora şimdilerde yediğimiz bu güzelliğe imza atmışlar ve bu tarif Arnavutlar tarafından bulunduğu için, adı da arnavut ciğeri olarak kalmış. hadi afiyet olsun.
bir kere zamandan tasarruf edip gün kaybetmezsiniz. yaz ayıysa, her ne kadar artık araçlar klimalı olsa da, gündüzün kavurucu sıcağından korunursunuz, seyir esnasında güneş gözünüzü alıp durmaz. çok daha az trafiğe maruz kalıp daha stressiz bir sürüş yaparsınız. özellikle virajlı yollarda gündüz olduğu gibi karşıdan gelen araçla aniden burun buruna gelmezsiniz, öncesinde gelen aracın farı sizi uyarmış olur. sabaha karşı uygun bir benzinci veya dinlenme tesisine arabayı çekip biraz kestirmek, yolculuğa güvenli devam etmek için yeterli olacaktır. hadi hayırlı yolculuklar. varınca haber edin.
uygun olan her başlığa, denk gelen her yere yazdım ve yazmaya devam edeceğim, öyle de bir motivasyon: canhıraş, sürekli, hiç susmamacasına bağıran çocuk sesi.
yıllar önceden aklımda kalan, rahmetli dedemin evindeki banyo kokusudur. banyo günü odunla yakılan kazan, kalın tahta takunyalar… belki de bu nostaljik motivasyondur rutubet kokusunu bana sevdiren, kim bilir...
soft geçiş olan eylül'ü saymazsak, sonbahar ve akabinde peşine takılacak kış mevsiminin habercisi. tam benim kalemlerim. yaz doğumlu olmama rağmen hiç bir zaman yaz insanı olmadım. sonbahar, kuruyup düşen yapraklar, yağmur, kar, kış… işte hayat. melankolik miyim neyim bilemem. çocukluğuma mı inerler, beşinci kata mı çıkarlar psikologların problemi. ben gayet iyiyim böyle.
çok eskiden böcek ve sivrisinekleri sonsuzluğa uğurlamak için kullanılan böcek ilacı ve bunu püskürtmek için kullanılan pompanın adı. içindeki sıvı formdaki ilacı pompa vasıtasıyla dışarıya sprey halinde veriyordu. kokusu hala burnumda.
işin enteresan tarafı geçenlerde benden bir kaç yaş büyük hala oğluna bir vesile ile flitten bahsettiğimde bana uzaylı gibi bakıp bir şey anlamamıştı. benim mi hafıza çok iyi ya da o mu çocukluğunu sineksiz bir yerde geçirdi o kısmını çözemedim.
yargılamak çok kolaydır. insanı mutlu eder. tarafını sağlamlaştırır kafasında. o iyi taraftadır, yargıladığı kötü…ama kazın ayağı öyle mi? ne mümkün! yaşam koşullarına bağlı olarak herkesin dinamikleri faklıdır. bu bağlamda, her konuya atlayıp ahkam kesmemek en doğru olanıdır. çok önceleri sözlü olarak olmasa da kafamda yargıladığım bir kaç davranış modelini hayat bana da yaşatmıştır yıllar içinde; iyi de yapmıştır, göstermiştir dünyanın kaç bucak olduğunu!
En temel ihtiyaçlarımdan biridir. Kendimi dinlemek, bir başkasını dinlemekten her zaman daha cazip gelmiştir. Dolayısıyla, yok "kafede yalnız oturan insan," yok "cumartesi gecesini evde yalnız geçiren insan" gibi başlıkları ve bu başlıkların altında güya bu insanları eziklediğini sanan zavallıları gördükçe acıyorum. Bu başlıkların bendeki karşılığı da "kafede yalnız oturma yetisine sahip olamayan insan" ya da "cumartesi gecesi evde yalnız oturamayıp mutlaka birileriyle bir şey yapmaya mahkum olan insan" oluyor. Yalnızlık, sükunettir; yalnızlık, dinginliktir; yalnızlık, huzurdur. güçlü insanın kalemidir, Herkesin harcı değil…
havalimanına iner inmez daha yüzünü yıkamadan bangla road'a ya da patpong'a koşturan abaza youtuberlar yüzünden genelde seks turizmi yönüyle bilinen ve fakat bundan çok daha fazlası olan;
muhteşem plajları, adaları, yüzen pazarları, gece pazarları olan, zengin bir kültürel miras'a sahip, ve bunun yansıması sayısız tapınağı barındıran, şehir içinde havası kirli olup sağa sola açıldıkça nefes aldıran; mevsiminde gidilmezse sıkça muson yağmurlarına muhatap olup ne oluyoruz dedirten; dünyaca ünlü bir mutfağa sahip ve bu mutfağın incisi tom yum çorbası vesilesiyle büyük aydınlanma yaşatan;
ez cümle, gidilesi görülesi, ilmek ilmek örülesi bir uzak doğu cennetidir. gidiş amacına uygun olarak herkes aradığını bulacaktır. kırbacı da, yukarıda saydıklarımı da…
develer tellal pireler berber iken giyerdik. hafif ve suya dayanıklı olması nedeniyle plajlarda, havuzlarda tercih edilirdi markası bilmem nesi yoktu. beyazdı, kullandıkça sararırdı. pazardan üç kuruşa alıp giyerdin. beş on kullanımdan sonra altı kabak araba lastiğine döndüğünden ıslak zeminde kaymadan yürüyebilmek uzmanlık isterdi. bunu kullanıp, hiç düşmeden yürüyebilmiş insan evladı yoktur. sadece terlikle kaymak olsa gene iyi. bir o kadar da terlik ayağından fırlar giderdi. öyle de oynak bir şeydi.
genelde evren denilip geçilir. ama tüm bileşenleriyle birlikte evrenin tanımımından ziyade bu bütündeki uyumu, düzeni ve tüm bunları tanımlayan yasaları anlatan oldukça geniş bir kavramdır.
dışarıda çığlık çığlığa bağıran çocuğun o an diline kramp girmesi, değil bağırmak ömrü boyunca gıkını bile çıkaramaması fikri anlık olarak geliyor ve o an kendimden iğrenerek allahım ne olur ciddiye alma ne olur ciddiye alma diye düşün bazında yalvarıyorum. benim işim de zor…