sırt üstü asla! zira ne zaman sırt üstü yatsam karabasanla muhatap oluyorum. dolayısıyla sağ tarafa dönük, bacaklar hafif bükülmüş, sağ kol yastık altından ileri doğru düz şekilde uzatılmış ve parmaklar yatağın kenarından aşağıya doğru doğal kıvrımına müsaade edecek şekilde sarkıtılmış, sol kol dirsekten 90 derece bükülerek avuç içi yastığa gelecek şekilde yüzümün hemen önünde konumlandırılmış şekilde uyumaktır genel temayülüm.
sonra beklenmedik bir çıkış yaparak “vazgeçtim hiç bir şey istemiyorum. tokat mı atarsınız yoksa ağaçtan mı atarsınız ne yaparsanız yapın onu eski haline döndürün. sözlük roci'siz olmaz. ayarsız ergen kontenjanı boş kalamaz” dedi.
İşte bu asla kabul edilemezdi. İki hesapsahibindense iki roci evladıydı. Sorun gitgide büyüyordu.
bir an donup kaldıktan sonra kendini toparladı ve sağlık sektöründeyken tanışarak ahbap olduğu nörolog geldi aklına. haberciyi hemen arabasının arkasına attı ve şuursuzca sürmeye başladı, bir yandan da nörolog arkadaşının numarasını bulmaya çalışıyordu rehberinde.
ilk yayınlandıktan bir iki sene sonra arkadaş bir yerlerden emule ile indirip cd'lere yazdırıp vermişti. Adı pek bir şey ifade etmediğinden Çekmeceye atmıştım, yaklaşık bir sene sonra hadi bir bakalım neymiş bu diye açtım. Açış o açış, akşamları hanımla alelacele yemeği yiyip, 6-7 bölüm izlemeden günü bitirmiyorduk. Sonunu doğru dürüst hatırlamıyorum ama sanırım pek iyi bağlayamamışlardı.
kız isteme merasimlerinde olduğu gibi, ortak paydası pek olmayan ve fakat konuşmak zorunda olan insanların, sözün bittiği yerde düğümü açmak için kullandıkları söz dizisi.
o lanet olası hayat uyusan da uyumasan da kaçıyor. ömrümüz de kovalamakla geçiyor, hep bir adım önde şerefsiz. herhalde tam yakaladık derken iş işten geçip dört kolluya binmiş olacağız gibi bir his var içimde.
giyotin deyince hep çocukken babamın anlattığı hikaye gelir aklıma, sonraları internette de bakmıştım. varmış gerçekten böyle bir mevzu.
zamanında fransa'da ölüme mahkum edilen bir bilim insanı, giyotine giderken, orada hazır bulunan bir yakınına, ölümden sonra kafa kopsa da bilinç bir süre devam eder, kafam kopunca yaklaş ve bak, iki kere göz kırpacağım” demiş. ve rivayet odur ki, infaz sonrası iki kere göz kırpmış (!)
bilimsel bir dayanağı, ya da kaydı küreği yok ama nesiller boyu anlatıla anlatıla bu günlere kadar gelmiş. inanması zor ama acaba mı dedirtmiyor değil.
zamanında fransa'da ölüme mahkum edilen bir bilim insanı, giyotine giderken, orada hazır bulunan bir yakınına, ölümden sonra kafa kopsa da bilinç bir süre devam eder, kafam kopunca yaklaş ve bak, iki kere göz kırpacağım” demiş. ve rivayet odur ki, infaz sonrası iki kere göz kırpmış (!)
bilimsel bir dayanağı, ya da kaydı küreği yok ama nesiller boyu anlatıla anlatıla bu günlere kadar gelmiş. inanması zor ama acaba mı dedirtmiyor değil.
ye!
yaş olmuş bilmem kaç, kadının yaşı olmuş bilmem bilmem bilmem kaç. hala ye diyor. anne diyorum, yememek gereken yaşlara gireli çok oldu, benden tez zamanda kurtulmak mı istiyorsun! anlatamıyorum. mesafe nedeniyle görüntülü konuşuyoruz. her konuşmanın jenerik cümlesi “sen kilo mu verdin! bakamıyor musun oralarda kendine!” neyse ki konuyu hemen değiştiriyorum ve unutuyor. sonra bir punduna getirip hadi görüşürüz diyerek kapatıyorum. başka türlü çekilmez
yaş olmuş bilmem kaç, kadının yaşı olmuş bilmem bilmem bilmem kaç. hala ye diyor. anne diyorum, yememek gereken yaşlara gireli çok oldu, benden tez zamanda kurtulmak mı istiyorsun! anlatamıyorum. mesafe nedeniyle görüntülü konuşuyoruz. her konuşmanın jenerik cümlesi “sen kilo mu verdin! bakamıyor musun oralarda kendine!” neyse ki konuyu hemen değiştiriyorum ve unutuyor. sonra bir punduna getirip hadi görüşürüz diyerek kapatıyorum. başka türlü çekilmez
😅😅 anneyim ama çocuğuma hiç ye darlamam hatta yeme diye darlarım. Çok iştahlı çünkü
süper. iştahlı çocuğu çok severim.
hay allah! hem yazdım, hem anamı gördüm kendimde. genetik demek ki :))
😅😅😅 iştahlı çocuk en kolay çocuktur. Ne bulursa yer. Karnabahar yemeği yap der.
planlı hareket edememek ne anlama gelir deneyimlemediğim için bilmiyorum. gerek hayata dair kronolojik adımlarım, gerekse boş günlerimde ya da tatillerde yapacağım sıradan işler veya aktiviteler hep bir plan dahilinde ve zaman odaklıdır.
bunu bir yaşam tarzı haline getirmemdeki etken, lise ve üniversite yıllarımda hem çalışıp hem okumam, sonrasında da yine dur durak bilmeden çalışmam olabilir. matematiği belli. kendine ayırabildiğin zaman eser miktarda olunca her adımını planlamak zorunda kalıyorsun. her ne kadar zorunluluk desem de bundan memnunum, şimdiye kadar hiç bir zararını görmedim.
bunu bir yaşam tarzı haline getirmemdeki etken, lise ve üniversite yıllarımda hem çalışıp hem okumam, sonrasında da yine dur durak bilmeden çalışmam olabilir. matematiği belli. kendine ayırabildiğin zaman eser miktarda olunca her adımını planlamak zorunda kalıyorsun. her ne kadar zorunluluk desem de bundan memnunum, şimdiye kadar hiç bir zararını görmedim.
bir süredir ulaşılamayıp hayatından endişe duyulan kişiler hakkında kullanılan klişe söz dizisi.
ama başlığın asıl amacı yukarıdaki sıradan tanım değil. sol frame'in son 24 saattir ipe sapa gelmez başlıklarla işgal edilmediğinin bir tek ben mi farkındayım?
endişe duymaya başladım açıkçası. kurtuluş'a yakın biri varsa gitsin baksın şu çocuğa yaşıyor mu diye. baruthane caddesinde “the beer room” a takılıyor. gidin bir sorun, 38 yaşlarında, buğday tenli bir er kişisi, müdaviminiz, genelde yalnız takılıp 4-5 tuborg malt içip gidiyor, dün de buradaydı derseniz tanırlar. olmadı yakınlardaki acillere falan bakın. te allahım! hiç derdim yok, bir de akşam akşam en son dertlenmem kişiye dertlendim.
ama başlığın asıl amacı yukarıdaki sıradan tanım değil. sol frame'in son 24 saattir ipe sapa gelmez başlıklarla işgal edilmediğinin bir tek ben mi farkındayım?
endişe duymaya başladım açıkçası. kurtuluş'a yakın biri varsa gitsin baksın şu çocuğa yaşıyor mu diye. baruthane caddesinde “the beer room” a takılıyor. gidin bir sorun, 38 yaşlarında, buğday tenli bir er kişisi, müdaviminiz, genelde yalnız takılıp 4-5 tuborg malt içip gidiyor, dün de buradaydı derseniz tanırlar. olmadı yakınlardaki acillere falan bakın. te allahım! hiç derdim yok, bir de akşam akşam en son dertlenmem kişiye dertlendim.
Rus istihbaratından tutun mossada kadar herkesler kendisini aramakta biz nasıl bulalım hocam :d
aslında iyi böyle, çok mutluyum. ama… ne bileyim işte… öldü mü kaldı mı? lanet olsun şu yufka yüreğime!
Ben de girip profiline baktım, bir şey yazmamış diye düşündüm. Kahretsin ki alışmışız, görmeyince merak ediyoruz.
aradığınız kişiyi bulmak istiyorsanız, bunun en kolay yolu; onun nickaltına yazmaktır. nickini sol frame'de gören yazar gelir bence. böyle gizemli başlıklar pek işe yaramayabilir.
@tamtam senin yorumunu görmeden önce tam olarak onu yapmıştım. Aklın yolu bir.
@marla üstteki yorumu yazarken sen zaten nickaltına yazmışsın. yorumlarımı siliyorum
pek çoğunu tanıyorum aslında. düzgünü var, şerefsizi var, çalışkanı var, tembeli var, çok bilmişi var, daha olmadım diyeni var, okumuşu var, cahili var, bedavadan zengin olanı var, lise öğrencisi olduğu dönemlerinden beri anasından emdiği süt burnundan gelene kadar çalışıp, şaka gibi olan üç kuruşluk emekli maaşı yetmediğinden üzerine hala çalışanı var. velhasıl her kuşakta olduğu gibi her çeşit insan var. ha bir de unutmadan, taş çatlasın 10-15, bilemedin 20 seneleri var.
😅😅
hatırlatmaktan da öte, çocukluğuma adeta astral seyahat yaptıran yegane tetikleyici o dönemin yerli-yabancı pop şarkılarıdır. müziğin hayatımda hep yer almış olmasının bunda erkisi olsa gerek. neden pop kısmına gelirsek, adı üstünde dönemin popüler kültüründen etkilenerek üretilen eserlerdir. zamanla değişen toplum dinamiklerine göre değişkenik gösterir ve evrilir. ama klasikler süreklilik arz eder, dünden bugüne değişmez, dolayısıyla zaman algısında herhangi bir ayrıştırıcılığı yoktur.
tetanoz, genelde kirli ve paslı nesnelerden geçen bakteri yoluyla bulaşır. çok eskiden sadece paslı metalden geçtiğini düşünürdüm, sonraları sadece metal değil, bu bakteriyi barındıran toprak, ahşap, hayvan dışkısı gibi metal harici ortamlardan da bulaşabileceğini öğrenince şaşırmıştım.
deride kesik, delinme vb şekillerde vücuda girdiğinden ayrıca özellike enfeksiyonlu yaralar açık hedef olduğundan, azami dikkatli olmak ve risk almamak için aşı olmak gerekir. çok önceleri ilkokulda (muhtemelen) en yakın sağlık ocağından gelip tüm öğrencilere yapıyorlardı bu aşıyı, uygulama halen devam ediyor mu, yoksa mevzuat değişip konu velilerin inisiyatifine mi bırakıldı bilmiyorum.
deride kesik, delinme vb şekillerde vücuda girdiğinden ayrıca özellike enfeksiyonlu yaralar açık hedef olduğundan, azami dikkatli olmak ve risk almamak için aşı olmak gerekir. çok önceleri ilkokulda (muhtemelen) en yakın sağlık ocağından gelip tüm öğrencilere yapıyorlardı bu aşıyı, uygulama halen devam ediyor mu, yoksa mevzuat değişip konu velilerin inisiyatifine mi bırakıldı bilmiyorum.
Ama kaçarken fark etmediği şey, itilince sendeleyerek arkaya düşen haberci'nin kafasını yerdeki kayaya çarparak travma geçirmesi ve zihinsel olarak ikinci bir rocinante'ye dönüşmesiydi. daha kötü ne olabilirdi ki !!!
bestesi sarkis efendiye ait muhteşem bir nihavent eserdir. dinlerken bir hüzün sarmalında bulur insan kendini. zira platonik bir aşkın ve bunun getirdiği içsel yıkımın acıklı bir anlatımıdır.
en iyi yorumu müzeyyen senar'a aittir. 2015'te ebediyete intikal eden sanatçının bebek camiindeki cenaze töreninde bulunmuş, ve dönüşte yine eskilerden bir sanatçıyla (zamanında pek çok ünlü sanatçının arkasında kanun çalmış bir beyefendiydi, hala hayatta mıdır bilmem) uzun uzun sohbet ederek çok enteresan olan hayat hikayesini dinlemiştim. üstüne beşiktaş'ta birlikte ilginç bir olay yaşamıştık. başka bir girdimde ayrıca yazarım.
en iyi yorumu müzeyyen senar'a aittir. 2015'te ebediyete intikal eden sanatçının bebek camiindeki cenaze töreninde bulunmuş, ve dönüşte yine eskilerden bir sanatçıyla (zamanında pek çok ünlü sanatçının arkasında kanun çalmış bir beyefendiydi, hala hayatta mıdır bilmem) uzun uzun sohbet ederek çok enteresan olan hayat hikayesini dinlemiştim. üstüne beşiktaş'ta birlikte ilginç bir olay yaşamıştık. başka bir girdimde ayrıca yazarım.
kimin saçı çekilecek? kedinin mi? neyse, kötü espriyi bir tarafa bırakırsak, bu yaşıma geldim bunca hurafe duydum, ama bunu ilk defa duymanın şaşkınlığı içindeyim. Acaba bedeninin ismini anmak istemediğim bir bölgesinden uyduruyor olabilir mi girdi sahibi?
benden öğreneceğiniz çok şey var kanki, dedim dedim inanmadınız...
sanırım bir ara yazmıştım bu başlığa, ama çok baştan savma bir satır bir şeydi. İçime sinmeyip hemen silmiştim, daha sonra boş bir vakitte geniş geniş yazarım diye. İşte hikayesi:
uzun zaman önce, yahoo geocities'te kendime frontpage ile bir alan oluşturmuştum. orada mizahi bir dille gezi izlenimlerimi yazıyordum. kendimce en beğendiğim bir kaçını hürriyet'e göndermiştim ve biri o zamanlar hürriyetin sanal eki olan serdar turgut'un yönettiği agora'nın sayfalarında yayınlanmıştı. e tabii like'lar, favoriler, yorumlar havada uçuşmuyor daha. Kimler okudu, kaç kişilerdi, hangileri beğendi hangileri sevmedi gibi soruların cevapları ortada kalıyordu.
özetle karşılıklı etkileşim olmadığından, soyadı kanunundan önceki aile lakabımızı takma ad olarak kullanıyordum. Ama ne zaman ki bu sosyal medya illeti hayatımıza musallat olmaya başladı, bende de iflah olmaz bir anonimlik dürtüsü baş gösterdi (neyi saklayacaksam).
Hangi mecraydı hatırlamıyorum, yine bir gün hesap açma girişiminde bulunurken, ekranda takma ad kısmına geldiğimde, hesap sahibi olarak düzgün bir takma ad bulmalıyım diye kara kara düşünmeye başladım, amma ve lakin bir yere varamadım. tam içimden yaratıcılığıma saydırmaya başlayacaktım ki -hatta biraz başlamış bile olabilirim- birden bir aydınlanma yaşadım, zaten daha aramaya başlarken bulmuştum onu.
her ne kadar alt anlam olarak, gizli ajandası olan sinsi bir kişilik çağrışımı yapsa da, siz dümdüz ilk anlamını alın lütfen. zira düzgün çocuğumdur.
uzun zaman önce, yahoo geocities'te kendime frontpage ile bir alan oluşturmuştum. orada mizahi bir dille gezi izlenimlerimi yazıyordum. kendimce en beğendiğim bir kaçını hürriyet'e göndermiştim ve biri o zamanlar hürriyetin sanal eki olan serdar turgut'un yönettiği agora'nın sayfalarında yayınlanmıştı. e tabii like'lar, favoriler, yorumlar havada uçuşmuyor daha. Kimler okudu, kaç kişilerdi, hangileri beğendi hangileri sevmedi gibi soruların cevapları ortada kalıyordu.
özetle karşılıklı etkileşim olmadığından, soyadı kanunundan önceki aile lakabımızı takma ad olarak kullanıyordum. Ama ne zaman ki bu sosyal medya illeti hayatımıza musallat olmaya başladı, bende de iflah olmaz bir anonimlik dürtüsü baş gösterdi (neyi saklayacaksam).
Hangi mecraydı hatırlamıyorum, yine bir gün hesap açma girişiminde bulunurken, ekranda takma ad kısmına geldiğimde, hesap sahibi olarak düzgün bir takma ad bulmalıyım diye kara kara düşünmeye başladım, amma ve lakin bir yere varamadım. tam içimden yaratıcılığıma saydırmaya başlayacaktım ki -hatta biraz başlamış bile olabilirim- birden bir aydınlanma yaşadım, zaten daha aramaya başlarken bulmuştum onu.
her ne kadar alt anlam olarak, gizli ajandası olan sinsi bir kişilik çağrışımı yapsa da, siz dümdüz ilk anlamını alın lütfen. zira düzgün çocuğumdur.
Buna benzer bir durumu biz de yaşadık üstadım. Mensubu olduğumuz tiyatro ekibiyle “10 Aralık dünya insan hakları günü” münasebetiyle ilgili şiir ve müzik dinletisi çabası içerisindeyken bir de bu etkinliğe isim koyma derdi, bizi hayli zorlamıştı bizi. Hatta o günün gelişine ramak kala, afiş ve poster işlerine bakan ajans sahibi arkadaşla telefonda istişare halindeyiz(son ana kadar belirsizdi) “Hocam Napalım adını ne koyalım etkinliğin?” sorusuna biraz bunalmışlık biraz da çaresizlikle “adını sen koy!” demiştim. Ve adı da öyle olmuştu:))
harika! çok iyiymiş :))
bu arada yetenekler bir bir ortaya çıkıyor. kim bilir daha ne cevherler vardır. maşallah!
bu arada yetenekler bir bir ortaya çıkıyor. kim bilir daha ne cevherler vardır. maşallah!
7 sene önce üye olduğum bir 1000K hesabım var. o tarihe kadar okuduğum kitaplardan hatırlayabildiklerimi ve o tarihten sonra okuduklarımı kayıt ettim. hiç bir yorumum, favorim ya da takip ettiğim yazar yok. zira tamamen okuduklarımı kayıt altına almak için kullandığım bir mecra. çok daha önce okuduklarımdan hatırlayamayıp kaydetmediklerim de vardır mutlaka. orada da aynı mahlası kullanıyorum.
o daha uyanamadı mevzuya. henüz fark etmediği şu son demlerin tadını çıkar. yakında uyanıp kaldığı yerden devam eder. rahat ol.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?